Skip to content

Tarihin Gölgeleyemediği Kadınlar

Önce bilindik hikâye… 8 Mart 1857’de New York’ta binlerce işçi çalışma koşullarının iyileştirilmesi için bir tekstil fabrikasında greve gitmişti. Polis müdahil olunca, ortalık kan gölüne dönmüştü. Yaygın inanışa göre Dünya Kadınlar Günü, bu trajediden doğmuştu.

Sonra tarihçilerin anlattığı… Aslında bu olay hiç olmamıştı. Türkiye’de birçok kaynakta yazıldığı gibi, çoğu kadın, 129 kişi ölmemişti. Bu gün, 1921’den beri 8 Mart’ı kutlayan Sovyetler Birliği’ne bırakılmak istenmediğinden bir dezenformasyon yapılmış, 1955’te bu grev icat edilmişti. Yıl olarak da Clara Zetkin’in doğduğu sene tercih edilmişti.1

Peki ne olmuştu…

8 Mart 1908’de yine aynı şehirde toplanan 15 bin ABD’li kadın işçi, çalışma saatlerinin kısaltılmasını, daha iyi ücret ve seçme seçilme haklarını talep etmişti. 1910’da İkinci Enternasyonal’in Kopenhag’da düzenlenen kongresinde konuşan Clara Zetkin’in telaffuz ettiği kadınlar için uluslararası bir gün, ilk defa ertesi yılın 19 Mart’ında kutlanmıştı. Bu kutlamaların tam altı gün sonrasında da New York’ta çıkan bir yangın, 146 kadın işçinin canını almıştı.

8 Mart 1917’de bu sefer değişim kokusunun iyiden iyiye hissedildiği Rusya’da kadın işçiler ayaklanmıştı. İşte Ekim Devrimi’nden sonra 1921’de adı konmuş, kadının günü olmuştu. Birleşmiş Milletler ise konuya 1977’nin sonunda nokta koymuştu.


Önce bilindik öykü… Kadınlar ilk defa 1900’de Olimpiyat heyecanı yaşamıştı. Paris’te teniste zafere ulaşan İngiliz Charlotte Cooper modern zamanların altın madalyalı ilk kadın sporcusuydu.

Oysa ilk modern Olimpiyat 1896’da Atina’da yapılmıştı. Oyunların babası Baron Pierre de Coubertin kadınların, çocuklarını spor yapmaya teşvik etmeleri gerektiğine inanıyordu. Antik çağların katı geleneği de malumdu. Erkekler çıplak olarak yarışırken, kadınlar ancak at yarışlarında boy gösterebilmişti. Sonradan sadece kadınlar için Hera Oyunları düzenlenmişti. At arabalarının sahipleri de Olimpiyat şampiyonu olarak taçlandırıldığından, Spartalı prenses Cynisca adını tarihe kazımıştı. Stadyumlara evli kadınların girmesinin cezası ise idamdı…

İşte tam o ilk Olimpiyat’ın yapıldığı günlerde Stamata Revithi maraton diyor, Coubertin demiyordu. Erkeklerin kendisiyle dalga geçmesine kulak asmayan kadın atlet, 9 Nisan 1896’da yarışın yapılacağı yere geliyordu. Ertesi gün erkeklerle beraber kilometrelerce koşmak tek arzusuydu.

Stamata Revithi

Sabah olduğunda, Olimpiyat’ın sembolü maratona adını veren Maraton köyünün yaşlı rahibi, bir istisna dışında tüm katılımcıları kutsuyordu. İnatçı papazın kutsamadığı tek sporcu kadındı. Organizasyon komitesi de katılım için gereken sürenin dolduğunu söylüyor, Stamata’ya gerekli izin çıkmıyordu. Spyridon Louis modern zamanların ilk maraton şampiyonu olarak taçlanıyor ve Komşu’da ulusal kahraman oluyordu.

Revithi pes etmemişti. Ertesi gün tek başına parkuru koşan azim abidesinin Panathinaiko Stadyumu’nun içine girmesine de izin verilmemiş, yarışı da bir noktada askerler tarafından durdurulmuştu. Gerekli belgeleri yoktu da…

Kadınların ilk kez modern dünyada ne zaman Olimpiyat’a katıldığını biliyor musunuz… Revithi’den dört sene sonra, bir sonraki organizasyonda! Kadının fendi, erkeği yenmişti…

  1. Temma Kaplan, On the Socialist Origins of International Women’s Day, Feminist Studies 11. No. 1 163-171. []