Skip to content

Belgrad Notları #2

– 3 ayrı kıtada bulundum, Türkiye dışında kahvaltı etmesini bilen tek ülke Sırbistan şu ana kadar. 4 çeşit peynir, poğaçamsı bir şeyler, salatalık, domates… Çin’de 17 gün peynir bulamamıştım, bu sabah halay çekecektim az kaldı.

– Arkadaş Kalemeydan’ı gezdirdi bugün. Biraz Osmanlı, biraz Slav, biraz Fransız vs… Fransız ne arıyor bilemedim gerçi. Bir dolu silah var sergilenen.  Müzeleri, eski binaları falan oldum olası sevmem. Niye bana eskiden nerede savaştığını gösteresin ki…

– Kalemeydan’ın en güzel özelliği Tuna ve Sava’nın birleştiği yerde olması. Tam birleştikleri yerde bir ada var. Eski Savaş Adası diyorlar. Savaştan kaçanlar oraya, ormanın içine girmişler ki bulunamasınlar. Orada yerleşke olmadığı için de kimse bakmamış. Bence bir kaleden yahut 100 yıl öncesinin topundan, tüfeğinden daha değerli bu hikaye… “Bielski Partizan”ların hikayesi gibi.

– Yalnız ilginç bir olay var, harabelerin içinde Partizan’ın yazın antrenman yaptığı basketbol sahası var. Ya biri benimle büyük dalga geçti, ya da hakikaten amatör ruha sahip Partizan. Ulan bu ne falan derken iki adım sonra bir de toprak tenis kortu çıktı. Cokoviç falan dendi de, öeh…

– Kalemeydan’ın 5 dakika aşağısında “?” var. Belgrad’ın en eski kafesi, ancak adı yok. Nedeni ilginç, zira bir ademoğlu açmış burayı, sonrasında bir şekilde devletin eline geçmiş, devlet aynı adla yürütememiş ve adını değiştirmek zorunda kalmış ama bir türlü karar verememişler… 150 yıl falan olmuş isim arayışları başlayalı… Kahveyi müthiş servis ediyorlar. “Cezva” ile gelen kahvenin fincanının yanında lokum ve kıtlamalık şeker var. Onun yanında 3 çeşit “Rakija”dan birini seçiyorsunuz – ki ben erik ve armut rakija içtiğim için şeftali denedim – ve su geliyor tabii. Türk kahvesinden farkı yok pek. Ben mekanı biraz Vefa Bozacısı’na benzettim. Minik ama insanı eksik olmayan eski bir yer. Ha bu arada gördüğünüz o tepsinin iki tanesi 10 lira.

– Belgrad’da bir şeyin farkına vardım, 2 liraya ayı gibi yiyebiliyorsunuz. İstiklal Caddesi’nin birebir aynısı olan Knez Mihailova’da birçok fırın var ki hepsinden sosisli yahut “pizzalı” börek falan alabiliyorsunuz. Ve herkesin öğle yemeği bu. Kimse başka bi şey aranmıyor, varsa yoksa milföy börek, suböreği, kol böreği vs…

– Bu mevsimde hava erken kararıyor. 4 civarı. Bizim gezi de 5 gibi bitti, madem öyle dedik gidip eve laptopu kuralım da link falan hazırlayalım maç için. Belgrad’da 20 mbit internet ve 20’si hd olmak üzere 100 küsur kanalın olduğu uydu benzeri bir platform toplam 30 euro. Evet aylık. Evet limitsiz internet.

– Belgrad’da onlarca blok var dün dediğim gibi. Site yahut semt yok, “40. blok” diye isimlendirilmiş duraklar. Blok dediğim şey böyle bir şey hatırlatmam gerekirse. Arkadaşımın blokunun asansörü bozuk olduğundan 10 kat tırmanmak zorunda kaldık ellerimizde 10’ar litre birayla. İşin kötüsü, dışarıdan gördüğünüzde gerildiğiniz o blokların içine girdiğinizde her iki katta bir “save etmek” istiyorsunuz ulan şimdi biri çıkar da vurur, bütün bölümü yeniden oynamayalım diye…

– Maç için stream bulamadık, evi aradım. Skype’tan bağlandık, webcam’i televizyonun önüne koydurdum, öyle seyrettik. Annem arka planda “bizim için bağlanmaz, maç için bağlanıp selam bile vermiyor” diye çemkirirken ilk yarı bitti.  Bu yöntemi de hiç unutmayacağım. Zaten o maç kolay kolay unutulmaz…

– Yarın Beşiktaş hentbol takımının EHF Kupası gruplarını belirlemek için erkenden yola düşeceğim. Günün ana yemeği Pionir’de Partizan-Barcelona Regal. Evet basketboldan anlamam ama ayağıma böyle bir fırsat gelmişken kaçıracak kadar aptal değilim.