Skip to content

Unutturamaz Seni Hiçbir Şey

10441274_10204797302246753_3468280606144995365_n

 

Çocukluğumun bir kısmı Bodrum’da geçti. Yaklaşık üç yıl boyunca yaşadığımız bölgenin tek memur ailesiydik. Etrafımız çeşitli tripleks yahut dubleks evler ile doluydu. Öyle bir yerde neden ve nasıl oturuyorduk hiç hatırlamıyorum. Komşularımız emekli askerler, sanatçılar ve bilhassa bürokratlardan mürekkepti. Belirli bir yaşı geçen ve iyi para kazanan herkes bir şekilde bizim mahallemizde yaşıyordu. Mahallenin tek çocukları ise abim ve bendik.

Bir de köpekler vardı. İnanın sadece bizim mahallede 75 tane falan köpek vardı. Çoğu yazlıkçılar tarafından alınmış ve yaz bitince sokağa bırakılmış hayvanlar adım başı karşınıza çıkardı. Sadece benim ilgilendiğim köpek sayısı dokuzu bulurken asıl emek ve azmi komşumuz, emekli büyükelçi Can amca gösteriyordu. Kendi köpekleri dışında diğer köpekleri de besleyerek toplamda kırka yakın köpeğe bakıyordu. Bazı günler yardım etmek için evine gider, birlikte kedi, köpek bulabildiğimiz tüm hayvanları beslerdik. Can amcanın duvarlarına astığı fotoğraflardaki ünlü simalar dikkatimi çeker fakat bir tanesini her görüşümde en az bir dakika bakar bakar bakardım.

Müzeyyen Senar belli ki Can amcanın arkadaşıydı. Hem evinde hem de çeşitli gazetelerde birlikte çekilmiş fotoğraflarını görmüştüm. Ben ise daha ziyade ailemden gelen bir sanat müziği tecrübesiyle Müzeyyen Senar’ı pek sever ve şarkılarının çoğunu bilirdim. Abim metalciydi. Evde o sıralar düştüğü Black Metal çukurundan akla zarar eserleri son ses çalar ben ise buna hafif sesli Türk Pop yahut TSM şarkılarıyla muhalefet ederdim.

Günlerden bir gün Can amcanın evine yardıma gittiğimde balkonunda bir kadın gördüm. Can amca kapıyı açıp beni görünce “Bugün kıymetli bir misafirim var o yüzden besleme işini sana bırakıyorum” demişti. Kafamı içeriye hafifçe uzatıp “Müzeyyen Senar mı?” demiştim. Can amca şaşırmış “Sen nerden tanıyorsun onu bu yaşında?” demişti. Beni alıp balkona götürdü. Müzeyyen hanım masada oturmuş bir şeyler atıştırıyordu. Can amca beni “Bak en küçük hayranın Aras gelmiş” diyerek Müzeyyen hanıma takdim etti. 28 yaşındayım. Hayatımda o kadar heyecanlandığım iki durum oldu. Birincisi tabii ki bir kız ile alakalıydı. Aşıktım ve bu tip olaylarda sıkça görülen bir durumun aksine aşık olduğum kız da beni seviyordu. Diğer heyecanımın nedeni ise arkadaşlarımla çıkardığım bir dergiydi. Ama hiçbiri Müzeyyen Senar ile tanıştığım anda hissettiğim heyecanla mukayese edilemez.

Sanırım şurada burada en çok övüneceğim tek şeye henüz 10 yaşındayken sahip oldum: Ben Müzeyyen Senar ile aynı masaya oturup onunla sohbet ettim. Mor saçları, şuh kahkahası “Evladım sen bu yaşta nasıl tanırsın beni?” dedikten sonra başımı okşaması.. Hiçbirini unutmadım ve unutamam.

Sonraki yıllarda ben de abim gibi Metal Müzik taraftarı olup pogo olsun, kafa sallama olsun bir sürü tuhaflığa imza attım. Fakat Müzeyyen Senar hayatımdan hiç çıkmadı. Ev arkadaşlarıyla Dungeon’a gider, Rampage yahut UÇK Grind eşliğinde pogo yapar üstümüzdeki Sepultura tişörtlerini tere boğar akabinde eve dönüp gecenin ilerleyen saatlerine kadar Müzeyyen Senar dinlerdik. Yaşadığımız ve aslında pek de sevmediğimiz bu ülkede çok güzel şeyler de olduğunu hatırlar ve biraz da mahcubiyetle şarkılara eşlik ederdik. Müzeyyen hanım, sevdiğim zülfünü kimler tarıyor dedikçe kahırlanır, güller arasında seni bensiz gören olmuş dedikçe kadeh tokuşturur, benim yârim gelişinden bellidir dedikçe keyiflenirdik. Müzeyyen Senar dinlemek eve geri dönmek daha doğrusu o eve yahut ülkeye ait hissetmek gibi bir şeydi bizim için.

Zamanla metalcilik, pankçılık, şunluk, bunluk hepsi geçti fakat Müzeyyen Senar hiç geçmedi. Çünkü o bir zamanın yahut dönemin sanatçısı değil tam da Cemal Süreya’nın onu tanımlarken söylediği gibi zamansızdır. Müzeyyen zamansızdır.

Bir gün Müzeyyen hanım Samsun, Havza’da bir dere kenarındaki kahveye oturmuş, birazcık arayıp taradıktan sonra beyaz peynir ve rakısını bulmuş, buz olmadığına hayıflanırken, bir gök gürültüsü, ardından dolu sağanağıyla buz gökyüzünden yağmıştır.