Skip to content

Kasım 24, 2015

13 Aylı, 10 Yıldızlı Bir Senede

haller-england

Alem futbol der, Fassbinder fusbal.

Fassbinder izlemeye ne zaman başladığımı buraya yazmıştım. Hayatımla ilgili ne çok şey yazmışım bu siteye…1 O halde geçtiğimiz yaz olmak isteyip de olamadığım bir yerden –bir  sergiden– de pekala söz edebilirim. Ve galiba buna da bir Christian Petzold alıntısıyla başlamak duruma uygun düşecek.

“Sinemaya gitmeye başladığım yıllarda iki grup vardı. Her zaman iki grup vardır: Gladbach ya da Bayern, Münih ya da Berlin… Wenders ya da Fassbinder vardı; sinema ya da tiyatro, melankoli ya da melodram.

Sonra bir gün, Liebe ist kälter als der Tod’u izledim.”2

Juliane Lorenz’in Rainer Werner Fassbinder’in mirasına pek iyi davranmadığını biliyorum. Fakat yine de geçtiğimiz yaz yolumu Berlin’deki bu sergiye düşürmeyi isterdim. Belki de bu konuda çok duyarlı olmayı üzerime vazife görmediğimden. Onun filmlerine çok daha büyük bir tutkuyla yaklaşan, “önündeki bu hayat ile ne yapacağını” kestiremediğinde yine ve yine Fassbinder’e sığınanlar var. Bu insanlar, etrafımızdalar. Ben onlardan biri sayılmam. Belki iki hafta boyunca onlardan biri olmuştum ama şu anda değilim. Frau Kell’in tavsiyesine dudak büktüğüm gibi ya da mezun olmaya hazırlanan üst dönemler ismini okulun koridorlarında Ka-ra Bas-ma İ-zo-lur ezgisiyle yankıladığında kulak tıkadığım gibi, iki haftamı doldurduğumda da yoluma sakince devam etmiştim.

Hayatıma kısa sürede bir dolu Alman girmişti. Hazırlık sınıfındayken arkadaşlarım için en büyük merak konusu, bu Almanların ailelerinin Üçüncü Reich döneminde ne yaptıklarıydı. Sevilmeyen hocalar için bu bağlamda üretilen bolca hikaye vardı tabii. İlkokuldaki hayalet, seks ve bazen de hayaletli seks içeren hikayelerin bir tık üstündeki bu ergen fantezilerine inanmak mümkün değildi ama yine de dinlemekten hoşlanırdık. Ben daha düz biriydim, tuttukları takımları merak eder ve gidip sorardım. Matematik hocası Herr Göppert, üst lig ile alt lig arasında mekik dokuyan SC Freiburg’u tutuyordu. Almanca hocası Frau Stoll, 1. FC Bayreuth’un yaşayan az sayıda taraftarından biri olmaktan gerçekten övünç duyuyor gibiydi. Bunları bir kenara not ediyordum. Sırada Fassbinder’in takımı vardı.

İzlediğim ilk filmi Die Ehe der Maria Braun’du. Filmin son sekiz dakikasında görüntüye eşlik eden spikerin sesinden Fassbinder’in futbolu sevdiğini çıkarmıştım. Bunun birçoklarına göre Alman toplumu için –eğer böyle bir şey varsa– gerçek sıfırıncı yıl ya da saate (Stunde null) denk gelen 1954’teki Macaristan maçının son sekiz dakikasının anlatımı olduğunu elbette bilmiyordum. Mikrofondaki ses, radyo spikeri Herbert Zimmermann’a aitti. Zimmermann bu anlatımıyla futbol tarihinin önemli bir parçası olacaktı ama o günlerde bundan habersiz, maç sırasında kaleci Toni Turek’i “futbol tanrısı” ilan ederek başına açtığı büyük derdi düşünüyordu. 1956-1960 aralığının Alman toplumunun tarihinde yüzleştiği en büyük ahlaki çöküntüyü imlediğini düşünen Fassbinder, BRD üçlemesinin kronolojik olarak son (çektiği ikinci) filmine de 1958 Dünya Kupası’ndaki 3-1’lik İsveç hezimetinin naklini uygun görmüştü. Aslında bunları futbolu sevdiği için yapmıyordu ama vardığım sonuçta haklı çıkmıştım, futbolu seviyordu ve bu sevginin merkezinde tüm o başkaldırıya yakıştıramadığım bir takım duruyordu: B*yern.

rwf-jacke-bayern

Berlin’deki sergide Fassbinder’in senaryo taslakları, bolca Douglas Sirk, Michael Kurtiz ve Alfred Hitchcock içeren film koleksiyonu (Video-2000 formatında saklanmış bu filmler bir rafa dizilmiş) ile birlikte deri ceketinin hemen yanına asılmış 8 numaralı bir Bayern forması da var. Sergiyi ziyaret edenler, Hanna Schygulla’nın Lili Marleen’de giydiği gümüş elbise gibi bu formayı da bir bakışta tanıyorlar. Kendilerine danışılmadan bir müzeye sokulmuş filmleri izleyip günü noktalıyorlar. Die dritte Generation için hazırlanan prodüksiyon sözleşmesine eklemek üzere not aldığı birkaç cümlenin3 yanına karaladığı listeyi fark eden deliler de var anlaşılan. 8 numaralı formanın “gerçek” sahibi Paul Breitner, bu listede de yer alıyor. Ama ilk sırada değil.

  1. Helmut Haller (1957-79, Almanya – Augsburg, Bologna, Juventus)
  2. Paul Breitner (1970-83, Almanya – Bayern, Real Madrid)
  3. Garrincha (1953-72, Brezilya – Botafogo)
  4. Gerd Müller (1963-82, Almanya – Bayern)
  5. Gento (1952-71, İspanya – Real Madrid)
  6. Didi (1946-66, Brezilya – Fluminense, Botafogo)
  7. Harald Konopka (1971-84, Almanya – Köln)
  8. Peter Grosser (1958-75, Almanya – Bayern, 1860 München, Austria Salzburg)
  9. Vavá (1949-69, Brezilya – Vasco da Gama, Atletico Madrid, Palmeiras)
  10. Ferenc Puskás (1942-66, Macaristan – Honved, Real Madrid)

Güzel liste. Çok fazla Bayern ve çok fazla Real Madrid var ama olsun. Fassbinder’e bir özür borçluyum.

  1. Siteyi kapatıyorlar mıydı? []
  2. http://www.tagesspiegel.de/kultur/rainer-werner-fassbinder-mein-fassbinder/6730242.html []
  3. Notlar şöyle bitiyor: “R.W.F.’nin kesin ve acil talebi üzerine, Hanna Schygulla, Günther Kaufmann ve Claus Holm’e paraları peşin ödenecek – bunun için bir banka soyması gerekse bile.” []

Kasım 23, 2015

Ligue 1 Notları #14

Görüntü 1

  • “Futbola odaklanmanın zor olduğu bir hafta” klişesini kullanmadı Fransa. Andılar, saygı duydular, hatırladılar, evet belki korktular ama devam ettiler. Hayatı yaşamak, her şeye rağmen devam edebilmek demek zaten.
  • 7 maçlık yenilmezlik serisiyle gitti liderimiz Lorient’a. PSG’nin yabancı oyuncularının “ya şimdi nasıl döneceğiz Fransa’ya” minvalli moral bozuklukları, sakatlıklar sebebiyle Ongenda ve Kimpembe’nin 11 başlaması, Lorient’ın iç saha performansı falan derken, puan kaybı muhtemel gözüküyordu yalan yok. Benim esas merak ettiğim şey, Blanc’ın Marquinhos’u neden sildiği. Geçen sezon van der Wiel’a yaptığı gibi Marquinhos’u da yedeğe sapladı, ne olursa olsun öne almıyor. Neyse, Hervin Ongenda Lavezzi’ye “çok istiyorsan gidebilirsin dedi. Lorient deplasmanda maçın ikinci adamı olmak gerçekten kolay değil ama perdeyi açtı, elini rahatlattı takımının genç oyuncu. Bu arada 763 gün sonra ilk kez ilk 11’de başladı, onu da söyleyeyim. Matuidi yine Matuidi zaten, maçın adamı. Benim için hayal kırıklığı Jeannot oldu. Biraz top oynasa son haftaların en yakın PSG maçı olabilirdi. Olmadı, Lorient 5 maç sonra içeride kaybetti. Yalnız Moukandjo yine attı. Son 9’da 7.
  • 10 maç, 3 beraberlik, 7 mağlubiyet. 14 maç, 4 galibiyet, 3 beraberlik, 7 mağlubiyet. N’aptınız Galyalı iksiri mi içirdiniz Ajaccio’dakilere? Korsika derbisini geriden gelip kazandı Ajaccio. Bastia için, özellikle de Ghislain Printant için geçen sezon eline geçirdiği kredi bitiyor. Brandao belki bu maç gol attı ama, onun Çin ya da Katar zamanı gelmiş bence. Fazla zorlamayın.
  • Lyon’u ne tokatladılar be. Son 15 maçında sadece 2 mağlubiyeti vardı aslanların, çıktılar,  aslan gibi kaybettiler. Ben Arfa ve diğerleri özellikle Mapou Yanga-Mbiwa’ya “acaba başka bir mesleğe mi yönelsem” dedirtmiştir. Saydım, kendi kalesine bir gol attı, 4 uzun topu yere değmeden taca gitti, 3 kere yerden top kaptırdı, bayağı fazla çalım yedi. Yalnız Hubert Fournier’ye burada bir sual yöneltmek istiyorum, ligin en tokatçı takımına karşı en iyi ön liberonu stopere çekip saçmalaman hiç yakıştı mı? Yakıştı aslında, ben Fournier’nin bir üst düzeye çıkamayacağını, Lyon’dan sonra orta sıraya döneceğini düşünmeye başladım. Bu arada Valere Germain Ligue 1’de attığı gollerin %73’ünü ilk yarıda atmış. Vurup kaçıyor. Tüm ilgi Ben Arfa’da olunca onu sağ kenara attı Puel, Germain’in boşluklarına bu kez Seri girdi. Çok daha farklı olabilirdi maç. Bu arada, Beauvue Bidone D’or olmaya gidiyor.
  • Lille’de Herve Renard’ı nihayet kovdurdum da gene bir şey değişmedi. Bence kulüpte sorun var, bu sefer de sonuncuyla 1-1 berabere kaldılar. Yani bir takımın sezon başından beri oynadığı 14 maçın sadece birince 3 gol olabiliyorsa, ben Lille kombinesine sahip olsam paramı geri isterim. Yeter da. Bu arada teknik direktör olarak Frederic Antonetti’yi getirmişler. Kim olduğuna baktım, kimse değil anladığım kadarıyla. Lille’de işkence sürecek, takipte kalın.
  • Ooooo Montpellier, yenilmezlik serisi falan… Vay, vay, vay… Özete baktım, 20. dakikadan sonra Reims’a tekme tokat girmişler. Reims’ın özgüveni şu an magmada. Üst üste altıncı maçlarını kaybettiler, serbest düşüş devam ederse ve Toulouse da eşek değilse – ki eşek – yer değiştirirler.
  • Toulouse’e eşek dedim ama, bir kişi eşek değil orda, Ali Ahamada. Çok adı geçmez Avrupa’da ama son 5 sezonda çıkardığı 7. penaltı oldu Guingamp maçındaki. Ha neye yaradı diye sorun, hiçbir şeye. Ama olsun. Guingamp 5 maç sonra, nihayet kazanmış.
  • Ya ben bu Rennes’i anlamıyorum. Son beş maçta üst üste aynı sonucu alamadılar. Süper oynayıp kazanıyorlar, sonra amatör küme takımı gibi oynayıp yeniliyorlar, şimdi de Bordeaux’yla 2-2 berabere kaldılar. İki kez öne geçmelerine karşın hem de. Hatta olmayınca kazanamadıkları Ntep’in de geri döndüğü maçta. Galiba bu sezonki planlarında Avrupa’ya gitmek yok. İstemiyorlar, çok açık. Phillippe Montanier’nin hesaplarında istikrarlı bir takım kurmak yok anladığım kadarıyla.
  • Caen bu sezonki ilk beraberliğini aldı. Son üç sezonda Avrupa’nın en az berabere kalan takımı Caen ancak karşılarına ayıboğan Angers gelince dayanamadılar tabii. Angers’in 1980’den sonra Ligue 1’daki ilk 4 maç üst üste gol atamama serisi olmuş bu sezonki. Bence kendi rekorlarını da kırarlar. Takımın genlerinde gol ya da keyif yok. Fransız Stoke City işte.
  • Monaco – Nantes maçını neden izlemediğimi maçkolik yorumlarına bakarken anladım. “Beyler maçı izliyorum, hiçbir şey olmuyor” yazmış birisi. Bir tarafta “Hayatın boyunca tüm maçları 1-0 kazanabileceksin, asla keyif veremeyeceksin, karşılığında da hep ilk beşte olacaksın, kabul mü” diye sorsalar “Nereyi imzalıyoruz” diye soracak Jardim, diğer tarafta “Abi Monaco aradı, maça 7 kişi çıkabiliyorlarmış, bi puan teklif ediyorlar kabul edersen” deseler “Getir getir” diyecek Der Zakarian. Özet bitti.
  • Son sekiz maçta rakibini sadece bir kez yenebilmiş şekilde çıktı St. Etienne, Marsilya karşısına. Geçen sezondan sonra bir anda nasıl bu noktaya gelindi bilmiyorum ama, Velodrome’da oynayamayıp, deplasmanda takır takır galibiyet alan bir Marsilya var. Evet belki oyuncular, teknik direktör, oyun tarzı falan değişti ama, Velodrome’daki seyirci değişmedi. “O kazandıklarınızı buraya getirin lan” diye kulübü basarlar gene, benden söylemesi. Batshuayi 9 gole ulaştı. Şu an Lassana Diarra’yla birlikte Marsilya’nın elle tutulur tek oyuncusu o. Sezon başında da dediğim gibi, Premier League gerçekten çok yakın. St. Etienne’inse alıcılarıyla nasıl oynandıysa, 14. haftada -2 averajdalar. Yani bir Christophe Galtier takımı nasıl sezonun üçte biri geride kaldığında eksi averajda olur, aklım almıyor. Nolan Roux’nun korkunç oynaması, en uçta Hamouma’yı falan denemesi de Galtier’nin panik olduğuna işaret. Bereket, ilk dört PSG hariç felaket. İsteseler de uzaklaşamıyorlar Avrupa kupalarından. Bu arada, St. Etienne’in yukarıda gördüğünüz bu maça özel forması çok şık hareketti.
  • Çok moral bozan bir haftanın ardından, pek elle tutulur bir şey çıkmadı bu hafta maçlarda. Nice hariç, Nice iyi. Haftaya Marsilya – Monaco var. Marsilya kazanırsa ilk beşle puan farkını ikiye indirebilir. Ha bir de, Jardim kovulur.

Kasım 9, 2015

Ligue 1 Notları #13

648x360_lacazette-a-mis-un-double

  • Bakın çok enteresan. Ben tüm “Bu hafta unutacak” yorumlarına rağmen bunu yazmaya devam ediyorum, PSG de tüm eleştirilere rağmen kazanmaya devam ediyor. 7 maç üst üste oldu, 5-0’da İbra istediği kadar atıp gol krallığında liderliğe oturdu. İlk devre 7 kez ceza sahasında topla buluşmuş, Toulouse takımının toplamından iki fazla. Parc des Princes’te 50. golünü attı. Bu yaz gidiyorum geyiği yapıp kalacak gibi geliyor bana yine. Blanc’ın 2015’te kalan iki zor maçı var, biri İbra’nın seks oyuncağı St. Etienne’le içeride – geldiğinden beri 11 gol attı adamlara, bu sürede St. Etienne 11 gol atan başka takım yok. Bakın takım diyorum – diğeri de Lyon’la içeride. Bayern’den önce şampiyonluk ilan edecekler bence. Toulouse korkunç. Maç boyunca düşmemelerine sebep olabilecek özelliği aradım, bulamadım. Ancak bir an önce Rene Girard’ı alıp takımı ligde tutmasını sağlarlarsa olabilir. Arribagé’nin az daha staj yapması lazımmış.
  • Monaco’nun bu sezon yaptığı her şeyi bırakın, bu oyun anlayışına sahip bir hocanın 13. haftada -1 averajda olması yeterli küfür zaten ona. Bordeaux’dan nasıl 3 gol yediler, Biyogo Poko’yu sağ bekte, Henri Saivet’yi neredeyse ön liberoda oynatan bir takıma nasıl sadece 1 gol atabildiler bunlar hep mavi ekran. Bi dakika, az geri sarıyorum. Biyogo Poko sağ bek oynadı. Sezon başında yılların Mariano’sunu Sevilla’ya gönderip Biyogo Poko’yu sağ beke çekmek kadar saçma sapan bir şey çok az gördüm. Ama neyse, hafta içinde yönetimle görüşüp ültimatom yiyen Sagnol paçayı kurtarır gibi oldu. Şimdi Jardim görüşme odasına.
  • İlk 12 haftada sadece 28 dakika mağlup oynayan Angers Doucoure Rennes’i 4’te öne geçirince geçersiz işlem yürüttü ve kapatıldı. Ntep’in sakatlığı devam ederken böyle bir maçtan galibiyet çıkarması çok acayip Rennes’in. Fakat NEDEN? Çünkü yine 4’lü savunmaya döndü Montanier. Yaa… Ntep’le 2014 başından beri maçların yüzde 42’sini kazanan Rennes, onsuz oynadığı maçların sadece yüzde 26’sını kazanabilmişti, bu maçta hemen 4’te gelen gol rakibi dağıtınca iş erkenden bitti. Rennes 7 maç sonra kazandı, hala Avrupa potasında. Angers? E olur böyle şeyler.
  • Sezon başından beri ilk kez üst üste üç resmi maç kazanan kim? Marsilya. Daha önce çıktıkları 94 maçta aldıkları 49 galibiyetle Ligue 1 tarihinde Nice’i en fazla yenen kim? Marsilya. Ligin en istikrarsız büyüğü kim? Marsilya. Ligde 8 deplasman üst üste gol atan kim? Nice. Kazanan kim? Nice. Hayırlı işler.
  • Lille’i birileri döverek öldürsün lütfen.
  • Montpellier dört maçtır namağlup. I repeat. Montpellier dört maçtır namağlup. Hafta içindeki erteleme maçında Nice’i  yenmeyi her nasılsa beceren ve forma giren Nantes’ı yendiler. Daha doğrusu yenmişler, ben o maçı seyretmedim. Seyredemezdim, hayat çok kısa. 90’da kaptan attı, düşme hattından çıktılar. İşin garibi, yılların “Yemeyelim de, 0-0’a razıyım ben”cisi Der Zakarian 4-1-4-1 gibi, ikinci dörtlüsü tamamen hücumculardan oluşan bir kadroyla çıktı. Ligde kalmak için gol atmak zorunda olduğunu fark etti galiba. Neyse, biraz kendine geliyor takım. Özellikle Bammou ve Kolbeinn “Mr. Yarar” Sigthorsson iyi anlaşmaya başladılar.
  • Ajaccio deplasmanda 2-1 yendi Reims’i. Reims son 5 maç 5 mağlubiyet, Ajaccio son 3 maç 3 galibiyet. Rol değiştirdiler, yakında sıralama da değiştirirler.
  • CAEN’İME BAK BE. 13 maç oldu hala ilk üçteler. 13 maç, 0 beraberlik. “Ou Herro Ou Merro” olacak mottoları. Julien Feret’yi iyi oynarken izlemek gerçekten çok büyük keyif. Şöyle anlatayım, Fakir Micoud’su. Johan Micoud’nun son Bordeaux zamanı vardı ya, aynı o işte. Son 3 golde iki asist bir gol.
  • Ya bu Lorient geçen sezon 13 gol atan Jordan Ayew’u mis gibi 11 milyon euroya okuttu, sonra gidip bedavaya Benjamin Moukandjo’yu aldı, Moukandjo daha 13 haftada 9 tane attı. Lorient’da forvetlere ne yediriyorlar, ne içiriyorlar? Waris hariç, Lorient 7. sırada, katkı yapacağına salak salak işler yapıyor geldiğinden beri. Herkese benden sıcak şarap, Sylvain Ripoll abime duble, Waris’e yok. Şu harekete bak. 6 maç yedi yanlışım yoksa.

     

  • Şimdii, gelelim Gerland’da oynanan son derbiye. Lyon yılların Stade Gerland’ını bırakıyor Ocak’ta. Stade des Lumieres’e geçecekler, Euro 2016 için hazırlığı tamamlanmak üzere olan stadyum. Maç önünde yine bayağı sivri konuşan Galtier’ye cevabı Lacazette verdi. Son üç derbide galibiyet alamadıkları rakiplerine karşı 31’de kaptan Gonalons’un sakatlanmasına rağmen sapasağlam kazandılar 3-0’la. Üç gol de Lacazette’ten. Aramıza hoşgeldin birader, özlemiştik. 2006’dan beri ilk kez St. Etienne’i 3+ farkla yendi Lyon ki hem Gerland’daki son Rhone derbisi olması, hem o derbiyi öz çocukları Lacazette’in kazandırması ve ikinci sıraya yerleşmeleri mutlaka keyfini yerine getirmiştir Lyon seyircisinin. Hadi yine iyisin Fournier, Garde da Aston Villa’yla anlaştı, yürürsün buradan.
  • Lorient-PSG maçı cidden çok enteresan. Geçen sezon geriden gelip 2-1’le kazanmıştı PSG, bu sefer ne yapacaklarını merak ediyorum. Ha bir de St. Etienne-Marsilya var. Marsilya kaybederse Michel’e çok enteresan sürprizleri olabilir Marsilya taraftarının.

Kasım 9, 2015

Cam Kırıkları

Fasanenstrasse

Sokaklarda milyonlarca cam parçası. Binlerce insanın ekmek tekneleri tuzla buz olmuş. Binalardan yükselen dumanlar… Simsiyah gökyüzü, Almanya’nın batmaya başladığı karanlığı gösteriyor. Girdaba sürüklenen milyonlar, mezartaşlarını bekliyor. O kırık camlar, buram buram ölüm kokuyor.

Aslında her şey 7 Kasım’da başlamıştı, en azından bazılarına göre. Paris’teki Alman Büyükelçiliği’ne gelen 17 yaşındaki Herschel Grynszpan diplomatlardan birisini görmek istemişti. Delikanlıya giden Ernst Eduard vom Rath kurşunların hedefi olmuştu.

Bu diplomatın vurulması üzerine 9 Kasım 1938 gecesi Almanya’da cadı avı başlıyordu. Sinagoglar yakılıyor, Yahudilere ait işyerleri ateşe veriliyordu. Reich’ın doğusunda da durum aynıydı. Avusturya’da da insanlar ağlıyordu. Hükümet hiçbir sorumluluk kabuk etmiyordu. Zira onlara göre halk tepkisini kusmuştu…

Resmî rakamlara bakarsanız 191 sinagog yanmış, 96 Yahudi ölmüştü. Tarihçilere göre sayılar çok daha hazindi. 1550 sinagog zarar görürken, 2500 kadar insan öldürülmüş veya intihar etmişti. 10 bin bina hasar görmüştü.

Hükümet hazırladığı bir yasayla olayların faturasını Yahudilere kesiyordu. Onlara ödenmesi gereken sigorta ücretleri bizzat onlardan alınmıştı. Kristal gece, Martin Luther’in 455. doğumgünü de olan 10’una taşıyor; toplama kamplarına 30 bin kişi götürülüyordu.

O akşam Almanya’da çakan kıvılcım, kısa sürede yangına dönüşüp tüm dünyayı büyük bir felakete sürüklemişti; o parıldayan cam kırıkları kim bilir belki de bir ırka düşmanlığın aynası gibiydi.

Kasım 2, 2015

Ligue 1 Notları #12

f4605

  • En az gol atılan ikinci Pazar günü oynandı Ligue 1’da. 3 maç, 2 gol. Onlar da ite kaka.
  • Lan, evet, lan, Rennes ne zaman büyük takımın Şampiyonlar Ligi maçını düşünerek yedeklerle çıktığı ve kazandığı deplasman oldu? Aurier stoper, Lavezzi en uçta oynadı, Verratti, Motta, İbra, Cavani, Luiz yok, tertemiz 1-0 kazandı PSG. Hayır işin garibi, Rennes’in tek güzel özelliği PSG’den sonra boş geçtiği maç olmayan tek takım olmasıydı, artık o da gitti. Bir not daha, PSG bu sezon 13 deplasman golü attı, hepsi de ilk yarı. Kilitliyorlar. Blanc, hadi şimdi aynısını Madrid’de de yap bakalım. Adamsan. Bakın değildir demiyorum, adamsa yapsın.
  • BİZİ DİNLEYENLER YİNE KAZANDI. Fazla yoruma girmiyorum, Monaco-Angers gerçtekten 1-0 Monaco galibiyeti diye bağırıyordu, bağırdı. Al, bak, geçen haftadan.Görüntü 1
  • Robert Beriç güzellemeleri devam ediyor. St. Etienne’de forvet bitmez. Aubameyang’la başladı, onunla başlayan iyi paraya okutma olayı Gradel’le devam etti bu sezon, Beriç de böyle devam ederse Premier League’in ortalarından birine gider güzel paraya. Guegan’ın elindeki kötü kadrodan bahsetmiştim, o kadro çok yanıltıcı skorlar aldı ama yavaş yavaş yerine geliyor. Son dört maçını kaybetti Reims ve düşme hattı Troyes hariç toparlanmaya başladı. Ciddi bir problem yaşayabilirler. Neyse ki iki takım düşüyor, biri Troyes.
  • Troyes gerçekten düşüyor. 12 maçın sadece üçünde gol atabildiler ve net şekilde dipteler. İçeride ya da dışarıda fark etmez, oynayamıyorlar. İşin kötüsü, bu hafta tek tutunacak hücum dalları Corentin Jean kırmızı kart gördü ve Lorient-Lille maçlarını kaçıracak. E bu takım nasıl gol atacak? Neyse, sevgili Lyon, geçen sene en az 4 atacağın senaryoları son 10 dakikada gelen penaltı golleriyle geçiyorsan, bu sezon ilk üçe tamam olman lazım. Koca kulübün Arsene Wenger olması, ki onun da kalitesizi olması hakikaten anlaşılmaz. Ya Lacazette ve Fekir’in geçen sezon yaptıkların yapması kesin miydi bu sezon? Değildi. Bak, Fekir Ocak’ta dönüyor, Lacazette 14 maçta 3 gol atabildi. Alsanıza oraya doğru düzgün bi adam… Olan lige oldu. Blanc’ın çiftliğine çevirdiler. Lyon’un şu hafta aldığı 1-0 bence en az mağlubiyet kadar iç karartıcı. Ha hakkınızı teslim edeyim, Avrupa’da bu sezon 11 maç oynayan takımlar arasında 8 maçtı gol yemeden geçen yok. Büyük liglerde.
  • Jimmy Briand bu hafta 19. saniyede Lorient’a attığı golle Guingamp tarihinin en hızlı golünü attı. Sonra Moukandjo da 90+’da attı, maç 2-2 bitti. Ya bu ikisi hakikaten güzel takımlar. Zayıf kadrodan üst düzey verim alan genç hocaları var, beklenti üstü oynadıklar futbol var, gol bulmakta sıkıntı çekmiyorlar. Daha ne olacak. Lorient biraz daha tutunursa üstlere, kalıcı olabilir.
  • Caen Nisan’dan sonra ilk kez iki maç üst üste gol atamadı. Nantes’a yenilmeleri süprizdi, görüp artırdılar, bir de Bastia deplasmanından mağlup ayrıldılar. Bu takım, geçen sezondan beri söylüyorum, hakikaten ilk beşi hak ediyor futbol olarak. Şu an oradalar, ancak Marsilya, Monaco ve hatta Nice o kadar uzakta kalmaz uzun süre. Biraz ritim lazım. Bastia da 8 maç 4 galibiyet 3 beraberlik ha. Valla helal.
  • Ya bu Lille’e lanet olsun. Her maç bir şey olacak diye izliyorum, izlediğim 4 maçı da 0-0 bitti adamların. 12 haftada 4 tane 0-0, 4 tane 1-0’lık maçı var. Senin oynatacağın topa be Renard… Artık kusura bakmayacaksınız.
  • Lorik Cana Marsilya’ya ilk kez kaybetti. 4 galibiyet 1 beraberlikle çıktı Pazar günü ama Nantes’ı N’Koudou’yla geçti Marsilya. Mayıs’tan sonra ilk kez iki kez üst üste maç kazandılar ve 12. sıraya geldiler. İşin enteresan yanı, tarihlerinin en kötü başlangıçlarından birini yaptılar ama Şampiyonlar Ligi potasından alt tarafı 7 puan uzaktalar. Ve eğer böyle oynayacaklarsa, yıl sonuna kadar tek zor maçları var, St. Etienne deplasmanı. Olabilir yani.
  • Bordeaux yönetimi AJACCIO’YA 2-0 KAYBEDEN Sagnol’ü görüşmeye çağırdı. Toure’ni de al, defol git diyebilirler. Ya şehre stadyum yapıldı, adam vicdan azabı gibi top oynatıyor, gerçekten helal olsun. Müthiş denk getirdi.
  • Haftaya Derby du Rhone var. Lyon içeride Zenit, St. Etienne Dnipro maçı sonrası oynayacak. Zenit’ten alınacak bir mağlubiyetle Fournier hafta sonu dağılabilir. Hafta içi bayağı belirleyici.