Skip to content

Bir Salı Sabahı…

11 Eylül... 1973’te Şili darbenin acısını yaşarken, 2001’de New York kâbusa uyanıyordu. Günlerden yine salıydı, sabah yine acıydı...

Bulutsuzluk Özlemi’nin nefis şarkısıdır Şili’ye Özgürlük. Ülkeye özgürlüğü her ne kadar bir önceki asırda Bernardo O’Higgins getirse de, Libertador’un anlaşılamamasıydı belki de her şeyin esbab-ı mucibesi.

He ne kadar perşembe dense de günlerden salıydı. Latin Amerika’da seçimle iktidara gelen ilk Marksisti ne Şili’deki sağcılar ne de Amerika kabul edebiliyordu. Ülkenin en zengin iş adamlarından Augustin Edwards Eastman, ‘Big Brother’larının doğrudan veya dolaylı olarak askeri bir müdahaleye yardımcı olup olamayacağına dair nabız yokluyordu. Şili telekomünikasyon sisteminin devletleştirilmesinden korkan Amerikan Şirketi ITT ise darbenin masraflarını üstleniyordu.

Sabah saatlerinde ordu harekete geçmişti. Allende teslim olmayı reddediyor, sarayı bombalanıyordu. Yıllar sonra intihar ettiği ortaya çıksa da veda konuşması her şeyi anlatıyordu:

“Dostlarım,

Hiç şüphe yok ki, bu sizlere seslenmek için son fırsatım. Hava Kuvvetleri, Magallanes Radyosu’nun vericilerini bombaladı.

Sözlerim sitem değil, hayal kırıklığı taşıyor. Umarım, kendi sözlerine ihanet edenlerin utancı olurlar… Şili’nin askerleri, birer unvandan ibaret başkomutanları, kendi kendini Donanma Komutanı ilan eden Amiral Merino, daha dün Hükümet’e sadakatini sunan, bugün ise kendini Carabinero’ların (paramiliter polis) başı ilan eden General Mendoza…

Bu koşullarda, sözlerim sadece işçilere: Teslim olmayacağım!

Bu tarihi dönemeçte, halka olan sadakatimin bedelini hayatımla ödeyeceğim. Ve onlara, binlerce Şililinin tertemiz vicdanına serptiğimiz tohumların kuruyup gitmeyeceğinden şüphem olmadığını söyleyeceğim.

Güçlüler ve bize üstün gelecekler, ancak toplumsal dönüşümler ne suçla ne de güçle bastırılabilir. Tarih bizimdir, tarihi toplumlar yapar.

Ülkemin emekçileri, adalete olan büyük özleminizin ancak bir sözcüsü olan, Anayasa’ya ve kanunlara bağlı kalacağına söz vermiş bu adama gösterdiğiniz sadakat için teşekkür ederim. Sizlere seslenebildiğim bu son anda, yaşadıklarımızdan ders çıkarmanızı diliyorum: Yabancı sermaye, emperyalizm, gericilikle birlikte Silahlı Kuvvetlerimizin kendi geleneğini bozmasına varan koşulları hazırladılar. Bu geleneğin kurucuları General Schneider ve Komutan Araya da, bugün dışarıdan aldıkları destekle kendi çıkarlarını ve imtiyazlarını korumaya çalışan aynı sosyal kesimin kurbanlarıdır.

Esas olarak size sesleniyorum, ülkemin mütevazı kadınları, bize inanan köylü kadınlarımız, çocuğunu esirgediğimizi bilen anneler… Size sesleniyorum Şili’nin fikir işçileri; kapitalist toplumun avantajlarından bahsedip duran meslek örgütleri ve sendikalar tarafından yaratılan kargaşaya karşı çalışmaya devam eden yurtseverler… Size sesleniyorum, ülkemin gençleri, öğrencileri, şarkılarını söyleyenler, bize neşelerini ve mücadele ruhunu verenler… Size sesleniyorum Şili’nin insanları, işçiler, köylüler, aydınlar, zulüm görecekler; ülkemizde faşizm saatlerdir iş başında. Harekete geçmesi gerekenlerin sessizliği karşısında terörist baskınlar yapıyor, köprüleri havaya uçuruyor, demiryollarını kesiyor, gaz ve petrol borularını imha ediyorlar. Suçludurlar. Tarih onları yargılayacaktır!

Hiç şüphe yok ki Magallanes Radyosu susturulacak. Sakin ve metalik sesim sizlere ulaşamayacak. Sorun değil. Sesimi duymaya devam edeceksiniz. Her zaman yanınızda olacağım. En azından, onurlu ve ülkesine sadık bir adam olarak hatırlanacağım.

Halkım, kendini savunmalı ancak kurban etmemelidir. Halkım, kendisinin yok edilmesine veya kurşunlarla delik deşik edilmesine izin vermemeli, ancak aşağılanmaya da müsaade etmemelidir.

Ülkemin işçileri, Şili’ye ve yazgısına inanıyorum. Başka insanlar, ihanetin galebe çaldığı bu karanlık ve acı anı yenecekler. Siz de bunu bilerek ilerlemeye devam edin; er ya da geç, o büyük caddeler tekrar açılacak ve özgür insanlar yeni bir toplum oluşturmak için o caddelerden yürüyecekler.

Yaşasın Şili! Çok yaşa halkım! Yaşasın işçiler!

Bunlar benim son sözlerim, fedakarlığımın boşuna olmadığından eminim. Sonunda, en azından, suçu, alçaklığı ve ihaneti cezalandıracak bir ahlak dersi olacak.”

Tam 28 yıl sonra yine bir Salı günüydü… New York kâbusa uyanıyordu. Dünya ticaretini sembolize eden İkiz Kuleler’e iki uçak çarpıyordu. Şili dahil Güney Amerika’nın bazı noktalarının kan gölüne dönmesinde rol oynamış Amerika, kendi topraklarında dehşetle tanışıyordu. Birilerinin güvenliği, ötekilerin kâbusu oluyordu.

Şüphesiz birilerinin dizginleri eline alma çabasıydı 1973’teki darbe. 11 Eylül 2001’den sonra da dünyaya şekil verilmişti. Belki de 11 yıldır o şekil verme çabası devam ediyor. Tabii yine de 11 yıl önce o kadar insanın niye öldüğü sorusuna cevap bulunamıyor.

Son söz bir ustanın olsun; 11 yönetmenin çektiği 11 dakikalık 11 filmden oluşan 11 Eylül filminde Amerikalılara 11 Eylül 1973’ü  anımsatan Ken Loach’un!1

  1. Burayı da deneyebilirsiniz: http://www.dailymotion.com/video/x415e_ken-loach-september-11_shortfilms []