Skip to content

Siyasete Futbol Sokmuşlar!

Artık “her yer Taksim, bazı yerler daha Taksim” ya da diğer bazılarımızın söylediği gibi; “her yer Recep Tayyip Erdoğan, bazı yerler daha Recep Tayyip Erdoğan”.

KPSS’ye girip “Ankara, İçişleri Bakanlığı” tutturmuş gibi bir hali olan devlet büyüğümüzün bir sonraki hamlesi, çok büyük bir ihtimalle Fenerbahçe’nin kazanacağı penaltıları Cristian Baroni’nin atmaması yönündeki yasal düzenlemeleri ivedilikle gerçekleştirmek olacaktır. “Efendim,,, tamamen orta sahada görevli arkadaşların,,, münferit bir kısım,,,” şeklindeki işemeli/sıçmalı efsanevi repliklerin sözcüsü, kendine has MuammerGülerBeden ceketlerinin bir söküğünü yamarken öbür taraftan bir sökük daha veren terzisi, “politika dediğin mecliste olur, meclis sandıktan geçer, sandık da odundan yapılmaktadır” mottosuyla kendinden beklenene kısa sürede imza atacaktır.

Sipora siyaset, en olmadı spora syaset sokma yolundaki kendini bilmezlerin, ufacık kıvılcımlardan parklar, bahçeler, ormanlar yakma, kilit taşlarıyla saksı çiçekleri paramparça etme iştahı(!), Baroni’nin gol sevinciyle kitleleri bir kez daha ikiye böldü. Tesadüf bu ya; tam da İçişleri Bakanımızın “Tribünlerdeki o yasa dışı gösteriler veya spor ahlakına uymayacak davranışlar kötü tezahüratların içine siyasi ve ideolojik anlamdaki kötü tezahüratları da koyuyoruz. Zaten uluslararası normlarda bu tür tezahüratlar yasak. Kombine satışlarda da kulüplerimiz bu konuda gerekli taahhütleri imzalatmış durumdalar. Bu da elbette ki bizim takibimizdedir. Sporun dışına çıkan her türlü tezahüratla ilgili düzenleme var. Siyasi ve ideolojik tezahüratların sporun ruhuyla bağdaşmadığı kesindir. Hakaret de bunun içindedir, spor dışı davranış da bunun içindedir. Kanunun düzenlemesi bunların tümüyle ilgilidir” dediği bir günde…

Malum; apolitiklikten tam donanımlı politikliğe geçişimiz çok ani ve keskin oldu. Artık “her yer Taksim, bazı yerler daha Taksim” ya da diğer bazılarımızın söylediği gibi; “her yer Recep Tayyip Erdoğan, bazı yerler daha Recep Tayyip Erdoğan”. Baroni’nin gol sevincini, “Taksim’in/Brezilya’nın/bir direnişin T’si, gaz maskesinin G’si” diye okumak abesle ne derece iştigaldir; hakiki cevabını asla bilemeyeceğiz –işte tam da bu yüzden.

Şu iki aylık süreçte olup biteni düşündüğümüzde; “yandaş” medyanın, Baroni’nin T’si ve maskesi için yazacağı alternatif senaryoları da ilgiyle takip ediyor olacağız elbette –olayın iç yüzü/aslı fark etmeksizin. Bahsi geçen bu süreçte YandaşSpor, takım olma yolunda eksiklerini bir bir kapatıyor malum; al da at şeklinde verilen paslar zaman zaman tereddütlü zaman zaman da art niyetli ofsayt bayraklarıyla kesilse de biri hep tutuyor, biri hep pişiriyor, Yıldırım Demirören/Muammer Güler gibileri de hep yiyor, hiç sektirmiyor.

Mesela Baroni; pekala da Serie A takımlarından Torino’ya bir transfer mesajı çakmış olabilir. “Görmezlikten gelmeyin beni artık, çıkarın at gözlüklerinizi, bakın penaltıyı da çok klas bıraktım kalecinin soluna,” diyor olabilir T harfiyle ve maskesiyle. Aynı Baroni, adı T harfi ile başlayan hasta bir arkadaşına selam gönderiyor da olabilir. O senaryo ya da bu senaryo; hangisinin doğru olduğunun önemi var mı? Bence yok –sapına kadar algıda seçiciyiz bu ara, kimse kusura bakmasın.

Erdoğan

Şu Baroni şakaları gülmeceleri bir yana; 31 Temmuz 2013 tarihi itibariyle, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı ve memleketin İçişleri Bakanı elele vermiş, futbolu (ve külliyen sporu) siyaset ve alkol batağından kurtarmaya karar vermiş. Yukarıda da değinildiği üzere; birileri tutuyor, birileri pişiriyor, birileri de “yiyor”. Demirören’in “Stada içkili girmişler!!” ağlamaklılığı, futbolun ve bağlantılı olarak stadyumun “kutsal”lığından, futbol aşkından olsaydı anlar, kendisini baştacı eder ve zaten “Yetmez Demirören yetmez!” diye bağırıyor olurduk. “Bugün futbola bakın, kötü tezahürattan seyirci gelmiyor, aile yok. Sayın Bakanımızın söylediği bir şey vardı, bunda hemfikirim. Kulüplerimizden rica ediyorum, maçlar gündüz oynansın. Gece oynandıkça işin içine içkiye kadar her şey giriyor ve seyirci daha agresif oluyor. Bunlar da futbolun güzelliklerini bozuyor. Önemli olan buradaki konuşmaların ardından uygulamaların uygulanır hale gelmesi. Federasyon olarak biz hazırız ve sorumluluklarımızı biliyoruz. Bu sorumlulukları kulüpler, yöneticiler, emniyet, yargı ve herkesin paylaşması lazım. Biz elimizden gelen her şeyi yapacağız. Bu çalıştayın hayırlı olmasını diliyorum” deyip, çok sevdiğiniz bakanınızın ceketiyle gittiğinizde düğüne, olmuyor işte, eğreti duruyor.

Kötü tezahüratı dolaylı yoldan alkole bağlayan Federasyon Başkanı bir yanda, “statlarda politika olmasın ha, Doğu’da çok güzel boş kaymakamlıklarım var ona göre” zılgıtını yemiş İçişleri Bakanı diğer yanda… Baroni’nin -muhtemelen- Gezi Parkı’yla hiçbir ilgisi olmayan hareketleri bir kıvılcım yakmaya yetiyorsa futbol gönüllülerinin algılarında, eh bu adamlar da işi sıkı tutmaya çalışıyor başından, normaldir. Kombine sahiplerinin imzaladığı taahhütler, stadyumlardaki özel güvenliklerin yerine emniyet mensuplarının yerleştirilmesi, Beşiktaş’ın iç saha maçlarını Kasımpaşa Recep Tayyip Erdoğan Stadı’nda oynamak durumunda bırakılması, birbirleriyle “sert açıklama yapma”, “had bildirme” yarışmacıklarına girmeyi en büyük hobileri olarak gören kulüp yöneticilerinin omurgasızlığının, işin içine siyaset’in s’si girince zirve yapması gibi kimi veriler, Akdeniz Oyunları açılışı kıvamına getirilmek istenen statların distopik gelecek tasviri olarak kaygı veriyor.

Çeşitli ellerden, hangi kadınların sokağa çıkabileceğine (hamile olmayan), sokağa çıkmadıkları boş zamanlarında kaç çocuk yapmaları gerektiğine (üç), olur da sokağa çıktıklarında ne yiyemeyeceklerine (dondurma) filan bile karar verir oldunuz ya hani, statlarda nasıl bağırılması gerektiğine el atmanız da gecikmemeliydi elbette. Ne de olsa provasını Mersin’de yapmış, “açılış töreninde bir başbakana dakikalarca tezahürat yapılan ilk uluslararası oyunları” düzenleyerek tarihe geçmiştiniz. Statlara siyaset sokulmasına pek de karşı görünmüyordunuz o zamanlar?

Gittiğiniz her şehirde, o şehirlerin takımlarının atkılarını boynunuza dolayıveriyordunuz ilk iş ya hani, binlerce Rizeliye Rizespor, binlerce Manisalıya Manisaspor, binlerce Batmanlıya Batmanspor renkleriyle sesleniyordunuz ya hani saatlerce, çok komik görünmenizin dışında; spora siyaset sokulmasına pek de karşı görünmüyordunuz o zamanlar?

667036

Devletinizin valisi, Giresunspor amigoluğuna soyunup şehrin takımının kıdemli teknik direktörüne ilk 11 “ayarı verdiğinde”,

Devletinizin bakanı Zafer Çağlayan, Mersin İdmanyurdu transfer komitesi başkanı gibi imza törenli, davullu zurnalı futbolcu transferlerine ağdalı mesajlarla imza attığında, o şimdi siyaset ve ideoloji batağından kurtarmaya soyunduğunuz futbolu ideolojik bir araç olarak bizzat kendi temsilcileriniz kullanırken,

Devletinizin yükselen yıldızı TOKİ’nin o zamanki başkanı stat açılışında spora siyaseti bizzat deşe deşe, kanırta kanırta sokarken,

Devletinizin, memleketin altın yumurtlayan tavuğunu keşfedip Turgut Özal’cılık oynayan başbakanı her fırsatta kırık dökük futbol anılarını, yarım yamalak futbol aşkını duygu selleri eşliğinde anlatıp futbol üzerinden bilumum meşrulaştırma faaliyetleri yürütürken, aynı anda statlara bir bir ismini verirken,

Ve işi daha da ciddiye bindirirsek; “bazı” şehirlerin takımlarının yükselişi sürerken, bazı “büyük” şehirlerin takımlarının kulüp başkanları aynı zamanda partinizin “fahri” il başkanlıklarını da başarıyla yürütürken, Federasyon yönetimleri ve başkanları artık hep “birilerinin” icazetleriyle makam mevki sahibi olurken,

Aklınız nerelerdeydi de spora siyaset sokulmasına göz yumuyordunuz?

Bu statlarda insanlar öldü, bu statlardan küfür hiç eksik olmadı, bu statlarda kimlerin kimlerin analarının, avratlarının kulakları mütemadiyen çınlatıldı, bu statlarda biber gazı sıkıldı. Bu statlarda ırkçılık, cinsiyetçilik hep kol gezdi, bu statlar birbirinden aşağılık pankartlar gördü, bu statlar birbirinden aşağılık “gazetecileri/televizyoncuları” ağırladı en baş köşelerinde, bu statlardan kirli karanlık adamlar elini ayağını hiç çekmedi. Bu statlardan iktidarlar hiç ama hiç eksik olmadı. Ve eğer çok meraklıysanız; bu statlarda o çok korktuğunuz “siyaset” hep vardı. Buram buram vardı ve çoğunlukla sizin arkanızdan esiyordu rüzgar, yine çoğunlukla sizin yelkenlerinizi şişiriyordu nefret söylemlerinin yarattığı yapmacık evren. Şimdi ufacık bir ters rüzgar fikri bile geminizi (#diren)alabora etme kıvamına getiriyorsa vay halinize.

Sokakları gaza boğdunuz, üniversiteleri tarumar ettiniz, statları yedirmeyiz.