Skip to content

Carlos Fuentes’in Ardından

Son zamanlarda okuduğum kitapların en iyilerinden birinin yazarı ve Meksika edebiyatının yetiştirdiği en büyük isimlerden olan Fuentes’in 83 yaşında hayatını kaybettiğini dün öğrendim.

Bundan 5-6 ay önce internetten toplu kitap alımım sırasında değişik kitaplar ararken tesadüfen Artemio Cruz’un Ölümü (La muerte de Artemio Cruz) adlı bir kitaba rastladım. Daha önce adını duymadığım Meksikalı Carlos Fuentes’e ait, devrimden 60’lara kadarki Meksika’yı ölüm döşeğindeki bir adamın gözünden anlatan bir roman. Konusu ilginç geldi ve listeme ekledim. Kitapları sipariş etmeden önce Adilhan Pasajı’nda bir dükkânda 1983 basımını bulup onu aldım.

Son zamanlarda okuduğum kitapların en iyilerinden birinin yazarı ve Meksika edebiyatının yetiştirdiği en büyük isimlerden olan Fuentes’in 83 yaşında hayatını kaybettiğini dün öğrendim. Adını duymayanlar varsa belki bu yazı aracılığıyla öğrenirler. Kesinlikle tavsiye ettiğim Artemio Cruz’un Ölümü romanından ve Fuentes’in yaşamından kısaca bahsetmek istiyorum.

Diplomat bir babanın oğlu olarak 1928’de Panama’da doğdu. Babasının görevi nedeniyle gençlik dönemine dek pek çok Güney Amerika başkentinde yaşadı. Büyük olasılıkla bu sayededir ki Fuentes Latin Amerika’nın genel durumuna genç yaşta aşina olabilmişti.

1960’larda başlayan Latin Amerikan edebiyat akımı “Boom” ile tüm dünyada tanındı Fuentes. Bu akımın üyeleri arasında Nobel ödüllü yazarlar Gabriel Garcia Marquez ve Mario Vargas Llosa da vardı. Fuentes’e tam anlamıyla büyülü gerçekçi diyemesek de bence bu akımın baş aktörlerinden biriydi ki o yıllarda askeri darbelerden geçilmeyen ve baskıcı rejimlerle yönetilen ülkelerde derdini sansürlenmeden anlatabilmenin en iyi yollarından birinin bu yöntem olduğunu düşünüyorum. Böyle bir akımın o topraklardan çıkması bu nedenle hiç şaşırtıcı gelmiyor bana.

Fuentes’in 4. romanı olan Artemio Cruz’un Ölümü ilk kez 1962’de yayınlandı. Romanda, artık ölüm döşeğinde olan zengin iş adamı Cruz’un, son anlarında düşündükleri, pişmanlıkları, ailesine karşı hissettikleri; geçmişte yaşadıkları, zengin olma hikayesi karışık bir kurguyla, kronolojik olmayan bir sıralamayla anlatılıyor. Fuentes burada değişik bir anlatım tekniği kullanıyor: Geçmişteki olayları 3. kişinin ağzından, son anlarını ise önce 1. kişi (Artemio), bilincini yitirmeye başladığı kriz anlarında ise 2. kişinin ağzından yansıtıyor. Bu anlatım biçimleri sürekli birbirini takip ediyor. En çok da kendine ve mirası için bekleşen ailesine kızdığı, pişmanlıklarının had safhaya vardığı ve çektiği fiziksel acının dayanılmaz olduğu anlarda 2. tekil kişiye geçiyor, kimbilir belki de geçmişin ancak böyle bir anda tam anlamıyla sorgulayacağına inanıyordur Fuentes.

Artemio, Meksika Devrimi sırasında devrimci güçlerde subaydır. Zaferin ardından pek de hak etmediği bir şekilde kahraman olan, sonra (belki de lider kadrodaki pek çok kişi gibi) bu forsun yardımıyla devrimin ilkelerini unutarak tam da yok etmeye çalıştıkları karaktere dönüşen bir adamdır Cruz. Bu benim, güçsüzler güce sahip olduklarında, öncekinden farksız şekilde kendi diktatörlüklerini kurarlar şeklindeki fikrime birebir uyduğundan bu kadar beğenmiş olabilirim.1

Artemio’nun hayatı, birkaç kere tesadüflerle ve sevdiklerinin ölümlerinin yardımıyla kurtuluyor. Sanki onların omzuna bastırarak su yüzünde kalmayı başarıyordur hep. Fazla bir varlığı olmayan normal bir adamdan, bir sürü toprak ve şirket sahibi olan, gringolarla maden anlaşmaları yapan, sonunda pek çok zengin gibi parasını bir gazete satın alıp siyasete atılarak değerlendiren, azılı bir kapitaliste dönüşen Artemio Cruz, bir türlü karısı Catalina ve kızının sevgisine sahip olamaz. O da zaten bunu umursamıyordur, çünkü gerçekten sevdiği 2 kişiyi de farklı dönemlerde kaybetmiştir. Bunun gibi olayların yanı sıra yakın Meksika tarihine de ışık tutacak bir arka planı çok iyi harmanlıyor Fuentes.

Yazar başka pek çok esere imza attı. ABD’de en çok tanınan kitaplarından biri, Koca Gringo, sinemaya aktarıldı ve olayın baş kahramanı olan gringo’yu2 Gregory Peck canlandırdı. Bunların yanında çok iyi bildiği İngilizce’nin de yardımıyla pek çok Amerikan ve İngiliz üniversitesinde hocalık yaptı. Ayrıca babası gibi bir diplomatlık kariyeri oldu ve Fransa elçiliği görevinde de bulundu.

Fuentes’in özel yaşamı da çok konuşulacak türdendi. İlk evliliğini Meksikalı aktris Rita Macedo ile yaptı. Ancak başka kadınlarla olan ilişkileri nedeniyle evliliği bitti. Otobiyografisinde yazdığına göre bu kadınların arasında “Jules et Jim”in Catherine’i Jeanne Moreau ve o yıllarda Fransa’da bir nevi “sürgün” hayatı yaşayan Amerikalı güzel oyuncu Jean Seberg de vardı. Yine de 1976’da evlendiği gazeteci Silvia Lemus ile ölümüne dek evli kaldı.

3 çocuğu oldu, ama bunlardan 2 tanesi genç yaşta hayata veda ettiler: Oğlu Carlos 25 yaşında hemofili kaynaklı bir hastalıktan, kızı Natasha ise 30 yaşında yüksek dozda uyuşturucudan… Bu trajediler bile onu yaşamdan koparmadı ve aynı azim ve tempoyla çalışmayı sürdürdü.

Kendisinin hayatına ve eserlerine çok hakim değilim, ancak biliyorum ki ölümü Artemio Cruz’unki gibi vicdan azabıyla dolu olmadı, çünkü son anına dek inandığını söylemekten ve çalışmaktan vazgeçmedi. Reforma gazetesi için Fransa seçimleriyle ilgili yazdığı yazının tam da öldüğü gün çıkması sanırım bunun açık bir göstergesi.3

Eleştirildiği zamanlar da oldu, yurtdışında çok okunabilmek adına ülkesini olduğundan farklı göstermekle, aslında ülke gerçeklerinden kopuk olmakla suçlandı.4 Politik görüşündeki değişim de gözlerden kaçmamış. Gençliğinde ateşli bir sosyalistken son yıllarında sosyalizmin kötü uygulamalarına eleştiriler getirmekten geri durmamış, merkez sola kaymış. (Tanıdık bir hikâye, değil mi?) Yine de ABD’nin dış politikalarına her zaman muhalif bir tavır sergiledi. Belki bir Nobel alamadı ama tüm dünyada gördüğü saygının onu daha çok memnun ettiğine eminim. Sonuçta İspanyolca yazan yazarlara verilen en büyük ödül olan Cervantes Ödülü ve Fransa’nın şövalye nişanı Légion d’honneur de az şey değil.

Fuentes’in naaşı yakıldıktan sonra külleri, Paris’in meşhur Montparnasse mezarlığında bulunan çocukları Carlos ve Natasha’nın yanına yerleştirilecek. Ve dünyamız, 20. yüzyılda gördüğü en değerli entelektüellerden birini çocuklarının yanına uğurlayacak.

Ölümünün ardından çıkan iki yazıyı son olarak paylaşmak isterim:
http://www.bradenton.com/2012/05/15/4039824/mexican-novelist-essayist-carlos.html
http://articles.philly.com/2012-05-17/news/31749948_1_artemio-cruz-mexico-city-carlos-fuentes

  1. George Orwell’ın Hayvan Çiftliği’ni de anmadan geçmeyelim. []
  2. Latin Amerikalılar’ın yabancılar, özellikle ABD’liler için kullandığı isim. []
  3. İspanyolca bilenler için yazının tam metni: http://isotes.wordpress.com/2012/05/15/viva-el-socialismo-pero-por-carlos-fuentes/ []
  4. Bu noktada onu en çok eleştiren kişilerden olan tarihçi Enrique Krauze’nin bile ölüm haberinden sonra Fuentes’in çok önemli bir yazar olduğunu söylediğini hatırlatmak gerekir. []