Skip to content

Sükût Altındır: Kış Uykusu

Sinemamız için büyük, Nuri Bilge Ceylan için küçük bir adım.

Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi Kış Uykusu Cannes’da Altın Palmiye’yi aldıktan kısa bir süre sonra Türkiye’de gösterime girdi. “Ölü sezon” diyebileceğimiz yaz sezonuna rağmen de seyirciden epeyi ilgi görüyor. Tabii bu “epeyi” lafını diğer NBC filmlerine kıyasla söylüyorum. Bildiğim kadarıyla filmi izleyen seyirci sayısı şu an 200.000 sınırına yaklaştı ve NBC’nin en çok izlenen filmi de Kış Uykusu oldu böylelikle.

Tuhaf bir ülkede yaşıyoruz. Haliyle Türkiye Sineması da bu tuhaflıklardan nasibini alıyor. Kış Uykusu’ndaki tuhaflık ise bu hemen gösterime girme durumu sırasında yaşandı. Bazı insanlar bu çabukluğu ticari bir girişim olarak görüp, yorumladılar. Bunu söyleyen insanlar da büyük ihtimalle NBC’den ya da sinemasından pek de haberdar olmayan insanlardı. Sanki Türkiye’de sanatsal bir başarıya uğramış herhangi bir film gişede çok iyi iş yapmış da, sıra NBC’ye gelmiş gibi yapılan bu yorumlar bir yerden sonra sadece komik bir hale geldi. Öyle sanıyorum, NBC bugüne kadar sinemadan kazandığı paranın %85’ini festivallerden vs. kazanmıştır. Hatta ülke bazında bakarsak Türkiye, bu yerli sinemacısına ticari ya da manevi anlamda destek veren ülkeler içinde ilk 10’a bile girmez. Hal böyleyken NBC’yi gişe yapmaya çalışmakla suçlamak son tahlilde abestir.

Kış Uykusu’nun içeriğine geldiğimizde ise önceki NBC filmlerinden farklı olarak fazlasıyla “konuşmalı” bir filmle karşı karşıya olduğumuzu neredeyse herkes söyledi. NBC de Cannes’daki tanıtım prömiyerinde konuyla ilgili “Evet önceki filmlerde konuşma azdı, ama bunda fazla. Bunun Çehov’la da ilgisi var elbette.” minvalinde şeyler söyledi. Çehov’un filmin edebi diyebileceğimiz dilinin kaynağında durduğu aşikâr. NBC, daha önceki filmlerinde Çehov’un dilinden ziyade atmosferine daha doğrusu ruhaniyetine yönelmişti. Az diyaloglu Kasaba, Mayıs Sıkıntısı ve Uzak’ta, yani ilk dönem NBC filmlerinde Çehov’un etkisi daha çok ruhani bir etki olarak ortaya çıkmıştı. Bu filmlerden Mayıs Sıkıntısı da bizzat yönetmen tarafından Çehov’a adanmıştı.

NBC için, içerikte Çehov, biçimde Tarkovski dersek etkilendiği kaynakları kabaca özetlemiş oluruz. Bugüne kadar hep görselliğiyle ön plana çıkan NBC filmleri Üç Maymun, Bir Zamanlar Anadolu’da ve son olarak Kış Uykusu’yla yavaş yavaş diyalogun da ön plana çıktığı ikinci dönem NBC sinemasıyla başka bir noktaya geldi. Arada “geçiş dönemi” diyebileceğimiz ve birinci ve ikinci dönemin ortasında duran İklimler ise bir anlamda NBC’nin ilk dönem filmlerine vedasıydı.

Çoğalan diyaloglar ya da azalan plan sekansların yanı sıra bu ikinci dönem filmlerde profesyonel oyuncularla çalışmaya başlamıştı NBC. İlk dönem sinemasını özetleyen Muzaffer Özdemir ve merhum Mehmet Emin Toprak’ın doğal oyunculukları bu ikinci dönemle birlikte yerini ezberlenen diyaloglara bıraktı. Aslında bu farkı iki örnekle özetleyebiliriz. Mehmet Emin Toprak, Uzak için yaptığı bir röportajda, filmden önce herhangi bir çalışma yapmadıklarından ve NBC’nin birkaç deneme çekiminin ardından onu İstanbul’a çağırdığından söz eder. Filmin çekimlerinin başlamasıyla da yine NBC ne dediyse onu yaptığını ve herhangi bir senaryo falan okumadığını söyler. Bugüne geldiğimizde ise yine Kış Uykusu’nun Cannes’daki tanıtım prömiyerinde Haluk Bilginer’in sözlerine bakabiliriz. Bilginer, uzun uzun çalıştıklarından, okuma provalarından ve diyalogları ezberleme sürecinin ağırlığından bahseder. İşte bu iki farklı dönemde ne değişti diye sorarsak yine kısaca şöyle diyebiliriz; Kış Uykusu’na kadar sadece filmlerin ruhunda öne çıkan Çehov, bu defa filmin metninde de karşımızdadır.

1 bu bu

Kış Uykusu, NBC’nin deyişiyle “Çehov’un öykülerinden esinlenerek” yapılmış bir film. Yönetmenin özellikle işaret ettiği bir öykü olmasa da, tespit edebildiğim kadarıyla filmde en çok etkisi hissedilen öykü Çehov’un 1886 yılında yazdığı Başkalarının Derdi adlı öyküsü. Bu öyküde Kovalev (Filmdeki Aydın’a denk gelebilir) bir çiftlik evini satın almak ister. Çiftlik evinin sahipleri ise borç harç içindedir ve evlerini de icracılar satışa çıkarmıştır. Evin asıl sahibi Mihaylovlar, Kovalev ve karısına evi gösterirler. Bu sırada evin çocuğu ve hanımı Kovalevlere uzaktan düşmanca gözlerle bakarlar.. Kovalev ise bu fakir ailenin dertlerini hiç umursamadan evi inceler ve satın almaya karar verir. Kovalev’in karısı ise bu fakir ailenin özellikle çocuğuna karşı bir vicdan azabı duyar ve kocasının gösterdiği kibirli davranışlardan rahatsız olur. Bu kısacık öykü şu sözlerle biter: Başkalarının derdini unutabilmek için çok şeyi boyamak, değiştirmek ya da kırmak gerekecekti.

Yukarıdaki cümle Kış Uykusu için de bir giriş noktası olabilir. Aydın’ın kibri, insanları hor gören tavrının yanında eşi Nihal’in göstermelik hayırseverliği ve Aydın’ın ablası Necla’nın olabilecek her şeyden memnuniyetsiz tavrı, kısacası üç karakterin de bencilliklerinden sıyrılamamış olması filmin dramatik yapısını oluşturuyor. Onlar kendi “dertleri” ile boğuşurken hakikaten dert sahibi olan diğer insanlara karşı özellikle Aydın’ın gösterdiği umursamaz tutum ya da Nihal’in sadece bir katharsis yaşayıp aslında iyi bir insan olduğunu kendine kanıtlamak için yardımsever bir role bürünerek fakir kiracılarına yardım etmeye çalışması dönüp dolaşıp yine aynı bencilliğe denk düşüyor. NBC’nin bireyler arası ilişkilerdeki çatışmaları iyilik ya da kötülük gibi tartışmalı kavramlar yerine doğal haliyle ele almaya çalışması ise filmin en büyük başarısı olarak dikkat çekiyor.

NBC, her ne kadar güncel politik meselelerle ilgilenmediğini, daha çok insanın doğasına ve değişmeyen ahlaki çatışmalarına odaklandığını söylese de Kış Uykusu’nda özellikle Aydın üzerinden güncel siyasi konulara dair göndermeler yapmayı ihmal etmiyor. Filmin ardından Haluk Bilginer’in T24’e verdiği ve en az film kadar tartışılan röportajını da önümüze koyup düşündüğümüzde, NBC’nin Aydın karakteri üzerinden ulusalcıların uzun yıllar boyunca dindarlara karşı gösterdikleri aşağılayıcı tutum ve davranışların bugünkü meselelerin de kaynağında yattığına dair bir fikir geliştirdiği söylenebilir. Fakat bu ne kadar yeni ve orijinal bir düşüncedir o da ayrıca tartışılabilir. Filmdeki İmam Hamdi karakterinin mağduriyeti ve Aydın’ın bu mağduriyeti bir tür üst bakışla aşağılayıp hor görmesinin siyasi karşılığı elbette mağduriyetin ekmeğini her türlü yiyen Akp’nin 1940’ların Chp’si üzerinden yarattığı ulusalcı söyleme denk düşüyor. Bu noktada filmin siyasi açıdan tavrının biraz eskimiş ve her türlü sömürüye uğramış ve klişeleşmiş mağduriyet üzerinden kurması filme herhangi bir artı değer kazandırmıyor.

2 bu

Bütün bunlarla beraber, Kış Uykusu’nun diğer NBC filmlerinin yanında neden biraz “zayıf” durduğu sorgulanabilir. Tabii böyle düşünmeyenler de vardır ama şahsen bu filmin İklimler  ile beraber en zayıf NBC filmi olduğunu düşünüyorum.

Kış Uykusu kazandığı başarıyla bize yeniden NBC’nin bu ülkenin en önemli yönetmeni olduğunu hatırlattı. Bununla beraber bu büyük yönetmenin en büyük eksiğini de biraz can sıkıcı bir biçimde gözümüzün önüne getirdi. NBC yönetmenlikte gösterdiği başarıyı maalesef yazarlıkta tekrarlayamıyor. Aynı şekilde diyalog yazmak konusunda da kesinlikle bir uzman değil. Mesela unutulmaz bir NBC sahnesi düşündüğümüzde aklımıza diyaloglu hiçbir sahne gelmez. Uzak’ın o afişinde de görülen deniz kenarında, karların altında yalnız başına duran Mahmut’u düşünürüz ya da Kasaba’nın o rüzgârda savrulan çimlerinin siyah beyaz görüntüsü gelir aklımıza. Ama vurucu bir diyalogu ya da konuşmanın kilit önemde olduğu bir sahneyi NBC filmlerinde bulmamız epeyi zor. Bunun tek istisnası ise Bir Zamanlar Anadolu’da filmidir. Fakat orda da diyaloglar ve senaryoda hissedilen bir Ercan Kesal faktörü vardır.

NBC, Kış Uykusu’nun tüm diyaloglarını eşi Ebru Ceylan ile birlikte yazmış. Hatta senaryoda NBC’den ziyade Ebru Ceylan’ın ağırlığı var. Filmdeki ağdalı diyebileceğimiz, gereğinden fazla edebi konuşmalar bir yerden sonra yabancılaştırıcı bir ögeye dönüşüyor. Bir izleyici olarak eleştirim “yahu gerçek hayatta böyle mi konuşulur” türünden bir şey değil. Çehov çevirilerinin kitabi gücü biraz da yazıldığı dönem çerçevesinde değer kazanır. Ama 2014’te, bir Anadolu kasabasında, vicdan, tanrısallık, erdemler vs. gibi konularda uzun ve kitabi cümlelerle birbirine ders veren karakterlerin hem de bu işi ciddi ciddi yapması bir yerden sonra inandırıcılıktan uzaklaştırıyor insanı. Tekrar ediyorum, gerçek hayatta böyle kitabi konuşulmaması değil benim derdim, filmlerde yahut kitaplarda bile böyle konuşmanın çoktan modasının geçmesi ve klişeleşmesinden bahsediyorum.

Hem NBC hem de Ebru Ceylan eşsiz biçimcilerdir şüphesiz. Söz gelimi kameranın nerede duracağı yani film yapmanın temeli olan meseleyi dünyada NBC’den daha iyi bilen bir yönetmen az bulunur. Ama korkarım diyalog yazma konusunda da NBC’den çok daha iyi işler çıkaracak bir sürü yazar vardır. Sanırım asıl problem NBC’nin yönetmenlikle yetinmeyip yazarlığa da el atması olmuş. Senaryo yazarlığı da değil, gerçekten yazarlık. Sanki NBC eşiyle birlikte oturup uzun bir roman yazmış sonra da bunu aynen sinemaya uyarlamaya karar vermiş gibi görünüyor.

4 bu

Filmin uzun süresinin yarattığı bir final heyecanı da var şüphesiz. Yaklaşık 3,5 saatlik sürenin ardından NBC’nin filmi biraz da “ortada” bırakması da ayrıca tuhaf. Aydın’ın kendisiyle yüzleşmesi ve eşi ile kardeşinin kendisine getirdiği eleştirilerde haklı olduğunu bilmesi ama bunları fark etmesine rağmen değişemeyeceğini de anlaması ve kış uykusuna devam etmesi filmin de sonunu getiriyor. Fakat tüm süresi boyunca belirli bir dengede ilerleyen film, sonlara doğru romantizme hatta drama kayıyor.  İsmail’in paraları yaktığı sahne ve Nihal’in yanan paralara bakıp felakete uğramış gibi ağlaması, Aydın’ın tavşanı vurduktan sonraki iç monoloğu tüm film boyunca dengede duran yapıyı alt üst ediyor ve son 20 dakika filmden bağımsızlığını ilan etmiş gibi görünmeye başlıyor.

Kış Uykusu, kazandığı başarıyla şimdiden Türkiye Sinema tarihinin en değerli filmlerinden biri oldu. Güncel yerli sinemayı göz önüne alıp bir karşılaştırma yaptığımızda Kış Uykusu’nun bir “başyapıt” olduğunu iddia edebiliriz. Ama sadece NBC filmografisini baz alıp bakarsak, Kış Uykusu’nun oldukça küçük bir adım olduğunu düşünüyorum.