Skip to content

Şeytanlar ve Enseleri

Popülaritesinin bir kısmını “Gol olur” sözüne borçlu olan “Şeytan”, meğer Kayserispor maçından sonraki hisli ve sitemkâr demeciyle de “Gol olur!” diye bas bas bağırmış da bizler bu acı söyleyen dostun örtülü mesajının farkına varamamışız.

Fahri sözcülük makamı günden güne her alanda kök salıyor: Gündemi belirleyen kimi ketum insanların anlık olarak nasıl hissettiğini, nelere kızıp nelerden mutlu olduğunu başka birtakım insanların tepkilerine bakarak rahatça anlayabiliyoruz. “Aslında öyle demek istemedi”, “aslında o konunun aslı şu”, “aslında o konuda tamamen yanlış anlaşıldı” gibi fahri sözcülük örneklerinin başat icracılarını da sektör sektör pek yakından tanıyoruz -şu an isim isim yazmıyorsam, bu tamamen konumuzla ilgisizliğinden dolayıdır. Başlangıç olarak; genel çerçeveyi, ebeveynleri kavga edince ertesi gün somurtan, hanede huzur hâkimken ise etrafa gülücükler saçan bebelerin haleti ruhiyeleriyle benzeştirebiliriz.

Bizim “Şeytan Rıdvan”ın durumu da tam da bu arada kalmış, “en çok anneni mi babanı mı seviyorsun?” sorusuna -özellikle de ebeveyn kavgalarından sonra- daha da bir içerleyen çocukların acınasını halini andırıyor. Ödipal karmaşalar, özellikle erkek çocuklarda hadım korkusuyla bu kompleksin nasıl katmanlandığı, ebeveynlerin çocuklar tarafından nasıl içselleştirildiği filan gibi psikanalitik ifadeler tamamen şöyle şu yanda dursun;1 bir tarafta canından çok sevdiği Başbakan’ı, diğer tarafta “canından çok sevdiği” Fenerbahçe’sinin başkanı Aziz Yıldırım. Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık.

Gelgelelim, ligin ilk yarısının son Kadıköy mücadelesi olan, 29 Aralık 2013 tarihli Fenerbahçe-Kayserispor maçından sonra “Şeytan” Rıdvan, bitarafla bertarafın sevimsiz ilişkisinden midir nedir bilinmez, “canından çok sevdiği” Fenerbahçe’sini bir anlamda karşısına almaktan ve enseyi tamamen karartmaktan geri duramadı. Geceden gündüze değil de, bugünden yarına değil de, çok acil olarak değil ama çabuk çabuk rant sağlamak için kontrolü altında olan tüm finansmanı “inşaat”a akıtan, benzer sebeplerden dolayı ihracatı değil de ithalatı şahlandıran ve bunları yaparken de bir taşla birtakım kısa vadeli makro hedef kuşlarını da vurarak göz boyayan hükümet ve politikaları karşısında, “Hırsız Tayyip Erdoğan”, “Her yer rüşvet her yer yolsuzluk” nidalarıyla koro halinde spora siyaset bulaştıran Fenerbahçe tribünlerine, yaptıklarının “yanlış” olduğunu, ulusal bir spor kanalındaki “%100 Futbol” adlı -ironinin dibi- programının canlı yayınında şu sözlerle hatırlattı:

Daha beteri; “Şeytan”ın buradaki motivasyonu, “Beyler spora siyaset bulaştırmayalım, ayıp oluyor” değil, “Beyler spora Tayyip Erdoğan bulaştırmayalım, ayıp oluyor” idi. Peki bunun ne önemi var? “Şeytan”, kendi fikrini beyan ediyorsa kime ne? Tribünler hep bir ağızdan spora siyaset bulaştırıyor da, “Şeytan” kendi fikirlerini söyleyince mi kötü oluyor? Hayır.

Ben her zaman sporla siyasetin yan yana pek şık durduklarını düşünmüşümdür. Ne zaman bir tribünde bir siyasi pankart görsem içim pırpır eder, ne zaman bir taraftar grubundan bir siyasi slogan duysam yüzümü tebessüm kaplar, ne zaman spor dünyasından herhangi bir kimse siyasi fikirlerini açık etse kendisine saygım artar. Politikanın tabu olarak görülmesi her zaman tarafımı rahatsız etmiştir; zira istisnasız her eylemiyle politik bir varlık olan insanın, politik olmaktan itinayla kaçınması da başlı başına politik olmanın ağa babasıdır.

Uzun lafın kısası; “Şeytan Rıdvan” yirmi dört saat siyaset konuşsun, dinlemezsem en adiyim. “Şeytan Rıdvan”, hadi doğrudan AKP ve Erdoğan meselelerini geçtim; Kürt sorunuyla, ırkçılıkla, Avrupa Birliği’yle, ne bileyim Suriye’yle, ne bileyim kimi küresel krizlerle, efendime söyleyeyim şununla, bununla ve daha nicesiyle ilgili şeytani fikirlerini paylaşsın, söylediklerine katılma şartı olmaksızın kendisini baş tacı etmezsem insan değilim.

Ama işte olmuyor… Alışmadık popoda don durmuyor… Kayserispor maçındaki bitmek bilmez muhalif tezahüratları duyan Tayyip Erdoğan ya da Erdoğan’a yakın birileri çok kızıyor. Sonra bu kızgınlıklarını kimi fahri sözcülerle -asabi olması muhtemel bir üslupla- paylaşıyorlar. Sonra bu kimi fahri sözcüler, onlar adına, “aslında öyle demek istemedi”, “aslında o konunun aslı şu”, “aslında o konuda tamamen yanlış anlaşıldı” temelli propagandatif bir kamuoyu harekâtına girişiyor. Mağduriyet/mazlumiyet-güç ilişkisi ters orantılı olması gerekirken bizim memlekette doğru orantılı ya hani, en güçlüler hep en mağdur ve en mazlum profili çiziyor ya hani, işte burada da o sloganları atanlar dışındaki herkes mağdur.2 En mağduru, sloganların birebir hedefindeki Tayyip Erdoğan; az mağduru, canından çok sevdiği iki varlık arasında bırakılan ve kendi kalesine gol atmaktan başka çaresi kalmayan “Şeytan Rıdvan”.

Kayserispor maçından bugüne, yani yaklaşık üç hafta sonrasına gelirsek… İlk dalga (zaten ikinci ve üçüncü dalgaları yürütecek kolluk kuvveti bulunamadığından ötürü ilk ve tek dalga olarak kaldı!) yolsuzluk operasyonunun başlatıldığı 17 Aralık’ın tam bir ay sonrasına tekabül eden 17 Ocak, Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin, İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Şike Davası’na ilişkin kararını ve doğal olarak Aziz Yıldırım’la alakadar olanlar başta olmak üzere, verilen birçok cezayı onadığı gün olarak kayıtlara geçti:

“Yargıtay, Yıldırım hakkında, “teşvik primi” ve “birden fazla maçta şike yapmak” ile “örgüt kurmak” suçlamasından aldığı 6 yıl 3 aylık hapis cezası ile 1.312 bin TL’lik para cezası onandı. Yıldırım’ın rüşvet suçundan aldığı ceza da onandı.”3

Artık öyle bir hale geldik ki, her şeyin zamanlaması manidar. Yargıtay’ın bu onama kararının zamanlaması da manidar, “Şeytan Rıdvan”ın bardağının taşma zamanlaması da manidar. Popülaritesinin bir kısmını “Gol olur” sözüne borçlu olan “Şeytan”, meğer Fenerbahçe-Kayserispor maçından sonraki hisli ve sitemkâr demeciyle de “Gol olur!” diye bas bas bağırmış da bizler bu acı söyleyen dostun örtülü mesajının farkına varamamışız.

Artık öyle bir hale geldik ki, hiçbir eylemin adil ve hukuki olduğundan emin olamıyoruz. İnsanın, “ne tarafta olduğu belirsiz” Aziz Yıldırım’ın tarafında olacağı geliyorsa, “sıkıntı var” demektir. Fenerbahçeli olmama rağmen, o meşhur 3 Temmuz sabahındaki “Aziz Yıldırım’dan her şey beklenir” kıvamından bu şüpheci kıyılara ulaştıysam, sebebi KCK, Ergenekon, Balyoz gibi davaların ürkütücü boyutlardaki hukuki zafiyetleridir. “Oğlum yolsuzluk yaptıysa evlatlıktan reddederim” diyerek hukukun üstünlüğünü(!) gözler önüne seren, siyasetin kimler tarafından, nasıl, nerede, hangi üslupla yapılacağının ancak kendisi tarafından belirleneceğini ön kabul olarak gören bir başbakanın, tamamen anlık ruh hallerine göre, tek başına ve kimi temel kavramlarla istediği gibi oynayarak yönettiği esnaf kooperatifinden hallice bir ülkede, bunu salt “tarafgirlik” düzleminde algılayanlara da iyi uykular, tatlı rüyalar diliyorum.

fb

Vatana millete hayırlı olsun; çok büyük bir ihtimalle, artık Kadıköy’deki maçların daha da renkli geçeceği bir döneme girmiş bulunmaktayız -tabii Beşiktaş’ın seyircisiz (pardon, ‘kadın ve çocuk seyircili’ demeliydim!) ya da tarafsız sahada oynaması için elinden gelen cin fikri ardına koymayan öbür bazı şeytanoğluşeytanlar bu konuya da bir el atmazsa… Stadın içinde gaza boğulduğumuz o günlerden yadigâr bir iki “.jpeg” görsel şimdi; arkama yaslanıp keyifle Fenerbahçe maçlarını izleyeceğim ve önemli biri olmadığım için şükredeceğim. Zira bu yazıdan sonra “Şeytan Rıdvan”ı, %100 Futbol’un son dakikasına girilmişken, o çökmüş ifadesiyle, gözaltı torbaları ve titreyen saçlarıyla, “Güntekin’cim, bir dakikanı rica ediyorum, bunu söylemem lazım…” girişinin ardından bana olan dargınlığını sözlere dökerken izlemek dünyanın en sıkıcı şeyi olurdu.

  1. Tam da bu bağlamda bir yazı/makale hazırlığındayım -burada cılkını çıkarmak istemiyorum. Yakında paylaşılır… []
  2. Ben tam bu satırları yazarken, “TMSF’nin, Mustafa Sarıgül’ün tüm banka hesaplarına ve mal varlığına haciz ve tedbir koyduğu” haberi geldi. Belki gündem dışı olacak ama şu “mağduriyet ekseni”nden bakarsak, şimdiden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız hayırlı olsun demek isterim! []
  3. http://www.evrensel.net/haber/76587/aziz-yildirimin-mahkumiyeti-onandi.html#.UtljUhD8LIU []