Skip to content

Anlatacak Binalar Kaldığında

Şehre dair karalamalar...

Bazen her şey üst üste geliyor. Televizyon izliyorum. Başbakan kürsüde. Dünyanın bütün takım elbiseli adamlarını karşısına toplamış, konuşma yapıyor. Gezi Parkı’nın yerine yapılacak Topçu Kışlası’ndan bahsediyor. İsmi sadece böyle, militarist bir yanı yok. İçinde alışveriş merkezleri ve modern ofisler olacağını söylüyor. Peki.

Kanal değiştiriyorum. Azerbaycan Bisiklet Turu’nun tanıtımları dönüyor. Geçen sene de bu zamanlar vardı. Reklamlar bazı binalar üzerine. Zenginlerin son zamanlarda her köşesine bir şey diktiği ülkeden manzaralar. Artık paramız var ve bunu göstereceğiz. Kendimizi bütün dünyaya anlatacağız. Arada bisikletçiler de yarışacak ama onlar o kadar da önemli değil.

Sıkılıyorum, Twitter’ı açıyorum. 49. Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nun yankıları sürüyor. Özellikle yolların kapanmasına neden olan İstanbul etabına tepkiler sürüyor. Kötü bir radyocu, kötü bir akil insan, kötü bir müzisyen eleştirenler arasında. Ordu kalabalık, küfredenden dünya bisiklet tarihine yön verecek öneriler getirenlere kadar. Herkes elbette çok zeki. Arada giden bisikletçiler onlar için rahatsızlık veren birkaç sinek ısırığı. Yol gösteriyorlar, şunu şöyle yapın, bunu böyle. Kötü kalpliler ve her zaman olduğu gibi seslerini herkesten fazla duyurmayı biliyorlar.

Tur’u övenler de var. Oraya koşan, bisikletçileri alkışlayan, şehrin nefes aldığı bir güne sevinenler. Onlar da sesini çıkarmaya çalışıyor. Fakat işleri zor. Devlet erkânı köşeleri çoktan kapmış, kimseye de bırakmak istemiyor. Tur harikaymış çünkü ülkemizin güzelliklerini dünyaya gösterme fırsatı bulmuşuz. 150 ülkede bizi izlemişler. 160 diyen var. 170 de çıkmıştır. 1 milyar insan televizyonları başında izlemiş. Doğru duydunuz, 1 milyar. Eğer Edirne dışına çıktığınız her seferde tek gördüğünüz takım elbiseli ve siyah çoraplı adamlarsa böyle rakamlar telaffuz edebilirsiniz. Hayat sadece size bunu verir. Rakamları, sayıları ve her şeyden çok parayı.

Düşünüyorum, Azerbaycan’ı. Aklıma büyüdüğüm apartmandaki Azeri komşularımız geliyor. Hâlâ görüşüyoruz. Sadece evin büyükannesi S. Teyze geçtiğimiz yıllarda aramızdan ayrıldı. Tanışmanızı isterdim. SSCB döneminde Rus Edebiyatı Profesörü olarak görev yapan, dünyayı dolaşan bir kadındı. Ben bunları daha sonra öğrendim. Benim için sadece iyi ama genelde sert davranan büyüklerden biriydi. Sürekli telaşlı bir hâli vardı. Etrafı topluyor, torunlarına disiplin dersi veriyor, durmak bilmeden ev işleri yapıyordu. Bu manzaraya bakan biri olarak Rus edebiyatı geçmişini tahmin edememiştim. Ülkesinde yaşadığı zenginliği ve fakirliği anlayamamıştım. Bir gün, ben biraz büyüdüğümde, bize geldiklerinde artık iyice yaşlandığını görmüştüm. Ablamı yanına çekmiş, Küba’yı anlatmıştı. Fidel Castro’yu  görmenin nasıl bir şey olduğundan bahsetmişti. Gözleri parlıyordu ve sanki sonunda telaşı bir kenara bırakmış gibiydi.

Azerbaycan denilince benim aklıma böyle hikâyeler geliyor. Eskiden gelirdi daha doğrusu. Şimdi ise gökdelenler, lüks oteller, binalar var. Her yerde reklamları dönüyor, kendilerini tanıtmak istiyorlar. Türkiye gibi onların da derdi dünyaya kendilerini göstermek. Biz de varız. Biz de geldik. Zenginlerimiz var ve vaat ettikleri çılgın projeler New York Times’a haber oluyor. Büyük alışveriş merkezlerimiz var, yemeğin sadece yenmediği aynı zamanda gurme faaliyeti olduğu. Büyük mağazalarımız var, kıyafet almanın moda tarihini baştan yazmak anlamına geldiği. Büyük sinemalarımız var, popüler filmlere boğulacağınız. Biz büyüyoruz. Sizi de bekleriz.

Manzara fena halde tanıdık gelmiyor mu? Aslında diliyle dalga geçtiğimiz o insanların ülkesiyle pek bir fark yok aramızda. Varmış gibi yapıyoruz. Aslında çok sevdiğimiz ifadeyle, biz bize benzeriz. 150, belki 160, hatta 170 ülke bizi izlesin.

Bir kabusum var. Belki de distopya. Adını siz koyun. 2035 yılına gelmişiz. Türkiye Bisiklet Turu zamanı. İstanbul etabı. Trafik kilitlenmiş. İsyan edenler var. Onlara tepki gösterenler var. Yarış başlıyor. Bisikletçiler start alıyor. Helikopter kamerasından şehre bakıyoruz ve dünyaya anlatmaya çalışıyoruz kendimizi. Bu gördüğünüz kocaman bina X İnşaat tarafından 2013’te yapıldı. Eskiden burada Y adında tarihi bir yer vardı. Devlet izniyle onu yıkan X İnşaat, mimaride yıllardır kullanılan “İpimle kuşağım sikimle taşağım” felsefesiyle bu yapıyı restore etti. Çalışmalar sırasında projeye tepki veren eylemcilerden 4’ü başarıyla gözaltına alındı. Polis müdahalesinde yara alan anarşistlere su vermeyen kötü dondurmacıya hemen aşağıda güzel bir kat verildi. Bizim adetimizdir, tabak boş gönderilmez. Sonra bisikletçiler finişe gelir ve Tur biter. Devlet erkânı mutludur. Ülkemiz yine manşetlerde. Kimsenin aklına şu soru düşmez:

Anlatacak hikayeleri olan yerleri yıktığınızda geriye anlatacak ne kalır?