Skip to content

7 Şarkıda Brit-ley Wiggins

Prolog

Bradley Wiggins hakkında konuşmalıyız…

Paris-Nice’i  45 yıl sonra kazanan ilk Britanyalı bisikletçi olduğu, Fransa Bisiklet Turu’nu dördüncü tamamladığı, Olimpiyat madalyalarından koleksiyon yaptığı, Britanya’nın sarı mayo umudu olduğu için değil, her koşulda ve şartta Bradley Wiggins olduğu için konuşmalıyız.

Çok bilgece bir söz değil aşağıdaki, hayatınızı değiştirmeyecek, duvarınıza asıp geceleri bakmayacaksınız. Fakat Wiggo’nun hayatına anlam katan birkaç cümle var, kendi ağzından, Wiggo’nun hayatının bir özeti:

“Ne olursa olsun, ne yaparsam yapayım, elimden gelen en iyisini ortaya koyarım. Yeni keşfettiğim bir şeye kafaya taktığım ve onda en iyi olmak için her şeyimi verdiğim zamanlarım vardır.”

Çok bilgece bir yazı değil aşağıdaki, hayatınızı değiştirmeyecek, duvarınıza asıp geceleri bakmayacaksınız. Fakat Wiggo’nun hayatına anlam katan birkaç şarkı var, başkalarının ağzından, Wiggo’nun hayatının bir özeti…

Belki bu yüzden klâsik bir doğma-büyüme-yaşlanma hikayesinden çok, şarkılı İngiltere tarihi Wiggins’in hayatı. Belki bu yüzden, şarkılarla anlatması en iyisi…

The Smiths – This Charming Man 

Her şey nerede başlamıştı? Tarih istiyorsanız Nisan 1980, yer istiyorsanız Belçika, anne-baba istiyorsanız Linda – Gary, nikah cüzdanı istiyorsanız 15 aylık…

Peki gerçekten, her şey nerede başlamıştı? Bradley’nin televizyonda The Smiths’in This Charming Man klibini gördüğü gün mü, Gary Wiggins’in oğlunu ve karısını terk ettiği gün mü?

Beş yaşındaydı Wiggins ilk kez The Smiths dinlediğinde, iki yaşındaydı babası hayatından çıktığında, 17 yaşındaydı babası kısa bir süreliğine geri geldiğinde, altı yaşındaydı büyükbabasıyla kahramanı Gary Lineker üzerine konuştuğunda, 12 yaşındaydı Barcelona Olimpiyatları’nda bir başka kahramanı Chris Boardman altın madalya aldığında…

92 Barcelona Olimpiyatları nasıl İspanya’nın spordaki kaderini değiştirdiyse, Boardman’ın madalyası da Kuzeybatı Londra’da Kilburn’de oturan küçük bir çocuğun hayatını değiştirmişti. Bradley bisiklete başladı, onu mahalledeki bisiklet takımına girmesi için teşvik eden annesi ile çok uzaklarda olmasına rağmen bisikletçi genlerini ona bırakan babasının yardımıyla…

Teşvik mi demiştik? Herkesin Bradley Wiggins gibi Gary Lineker hayranı olduğu çağda, annesi şöyle demişti:

“Herkes futbolcu olmak istiyor. Bence bisikletçi olmakla daha iyi edersin.”

Bir kahramanı daha vardı, Jonny Marr… This Charming Man’i izleyip The Smiths içerisindeki tercihini yapmış, “Guiter Hero”sunu bulmuştu…

The Stone Roses – I Wanna Be Adored

Gary Wiggins için her zaman konuşulan şey, hiçbir zaman potansiyelini başarıya dönüştüremediğidir. Belki çok sevdiği bira, belki çok sevdiği kızlar, belki de umursamaz tavrı nedeniyle…

Babasının bir sporcu olarak yaşadığı dramlara şahit olmasa da muhtemelen sonradan sıkça dinleyen Bradley Wiggins, bunun olmasına izin vermek istemedi. 15 yaşından itibaren pist bisikletinde ulusal düzeyde adını duyuran, 18’inde gençler şampiyonu olan Wiggo, dünya işlerinden elini eteğini çekmişe benziyordu. Sadece bisiklete takmıştı kafasını, başka hiçbir şeyin onu rahatsız etmesine izin vermiyordu.

Yakın arkadaşı Dirk Van Hove, Gary Wiggins’i 2000’lerin başında Avustralya’da ziyaret etmeye karar verdiğinde zorlukla iş bulan, sürekli içen kendini harap etmiş figürle karşılaşmıştı. Gary’nin buna kafayı pek taktığı yoktu, Dirk’e bardan arkadaşlarını göstermiş ve şöyle demişti:

“Onlara benim geçmişte neler yaptığımı, Avrupa’daki başarılarımı anlat!”

Bradley Wiggins bunun olmasını hiç istemedi, küçüklüğünden bugüne. Hâlâ aynı şeyi söylüyor, “Geri dönüp daha fazlasını yapabilirdim diye düşünmek istemiyorum, zamanım az, yapmalıyım.”

İleride geçmişini anlatması için bir dosta ihtiyaç duymayacak Bradley, tarih kitapları, belgeseller, milyonların tanıklığı hep onun yanında…

Hep en iyi olmak isteyen, bunu obsesyon hâline getiren birinin hikayesi bu. 1991’de 11 yaşındayken televizyonda Stone Roses dinleyen ve hayatı değişen biri. Çocuklarınıza doktorların tavsiyesiyle erken yaştan itibaren klasik müzik dinletiyor olabilirsiniz ama cesarete ihtiyaç duyduğunda Mozart değil, Ian Brown yanında olacak.

Ocean Colour Scene: The Day We Caught the Train

Tren, bisiklet jargonunun en sevilen kelimelerinden. HTC-Highroad treni kadar bizi eğlendiren az şey vardı son yıllarda, bilmem katılacak mısın Mark?

Bradley Wiggins için tren kelimesinin bir başka önemi var, belki de ben abartıyorum, belki de doğrusu bu: Büyümek…

Her şeyin yeni olduğu çağlar vardır, kişinin dünyaya bakışından kılık kıyafetine kadar her şeyini değiştiren. Chuck Klosterman bunun 20’li yaşların başında bittiğini ve insanın önyargılarını, duvarlarını, kalkanını o dönemlerde çekmeye başladığını ifade ediyor, şu cümleyle: “Bir şeylerin yeni olduğu zamanları özledim.”

Bradley Wiggins’în ortaokul yıllarını renklendiren iki şarkı var, televizyonda Top Of The Pops’ta gördüğü Supersonic, Oasis’ten… Ötekisi, TFI Friday programının açılışında gördüğü Ocean Colour Scene şarkısı, The Riverboat Song.


Ocean Colour Scene külliyatından bir şarkı seçilecekse muhtemelen en üstlerde yer alacak olan Riverboat’u bisiklet nedeniyle bir aşağı atıyorum, The Day We Caught The Train’i alıyorum, aynı albümden…

Wiggins de kızmazdı bu tercihe…

Yol bisikleti serüveninde hep gerektiği zaman takım için çalışan, yıldız komplekslerinden olabildiğince arınmış bir adam olduğu için. Kopenhag’daki Dünya Şampiyonası’nı Cavendish’e kazandırmak için varını yoğunu ortaya koyduğu, İspanya Bisiklet Turu’nda bir anda sivrilen Chris Froome için her şeyini verdiği için…

İyi bir takım oyuncusu Wiggo, treni doğru zamanda yakalamayı biliyor, hem büyürken müzik serüveninde, hem de çoktan büyüdüğünde bisiklet serüveninde…

Blur – Pressure on Julian

Paris-Nice’i 45 sene sonra kazanan ilk bisikletçi olması, Bradley Wiggins’in kariyerini çok daha anlamı hâle getirirken bir yandan da omuzlarındaki ağırlığı arttırıyor.

Bunu alan bunu da aldı: Fransa Bisiklet Turu…

Bir Britanyalı Fransa Bisiklet Turu’nu kazanabilir mi? Tarihin en ünlü sorularından biri, bir köşede, cevaplanmayı bekliyor. Wiggins heyecanlı olduğunu itiraf etse de temkinli yaklaşımından da ödün vermiyor:  “Bir plânım var!”

Damon Albarn’ın da bir plânı vardı, vaktiyle hırslı adamken, daha henüz sıcak bir yaz günü yolu Afrika’ya düşmemişken, Britanya’nın en büyük grubu olmaya çalışırken…

Pressure on Julian, o günlerden yadigar.

The Libertines: Time for Heroes

Dave Brailsford, Team Sky’ın kuruluşunda çıkıp “Beş sene içinde bir Britanyalı Fransa Bisiklet Turu’nu kazanacak” dediğinde muhtemelen dalga geçenler olmuştur. Aynı kişiler, 2011 Dünya Şampiyonası’nı kazanmak isteyen Britanya takımının da hayalperest olduğunu düşünmüştür, yine muhtemelen. İki Britanyalı’nın İspanya Bisiklet Turu’nda podyuma çıkması da onlara akıl karı gelmemiştir.

Son ikisi oldu, birincisi neden olmasın? Fakat Britanya bisikletinden konuşuyorsak, esas konumuz bu değil, en azından şimdilik…

Libertines’in dediği gibi, Did you see the stylish kids in the riot?

Hakikaten gördünüz mü? Uzun zamandır Pete Doherty’e rastlamıyorum, The Libertines albümlerini süpürdüğüm, Babyshambles’ı hatmettiğim günler geride kaldı. Carl Barat da yok ortalarda. O sırada Britanya, yeni “stylish” herifler çıkarmayı başardı, bambaşka bir dalda…

Rod Ellingworth ve Dave Brailsford, 2008’de Bradley Wiggins, Mark Cavendish, Geraint Thomas, Ben Swift, Ian Stannard, Peter Kennaugh gibi isimleri bir araya getirdiğinde hedef basitti: Cavendish ile Dünya Şampiyonu olmak…

Aynı isimler 2010’dan başlayarak Team Sky çatısı altında toplanmaya başladığında ise hedefler bir kademe daha zorluydu: Peloton’un en güçlü takımı olmak, sarı mayo kazanmak, Büyük Turlar’da iddialı olmak…

Başardıkları var, başarmadıkları var. Team Sky söz konusu olduğunda başarı ile başarsızlık birbirlerine o kadar da uzak değil. Lâkin gayri resmi olarak bisikletin en cool, en iyi giyinen, en havalı, en nev-i şahsına münhasır adamlarını bir araya getirmeleri tesadüf değil.

Bir kez daha söylemek lazım şarkıyı Team Sky için: Did you see the stylish kids in the peloton?

Beady Eye: The Beat Goes On

Hikâyeyi biliyorsunuz, Oasis dağıldıktan sonra Gallagher Kardeşler farklı kulvarlara gitti. Liam, gruptan kalan Gem, Andy Bell ve Chris Shamrock’la Beady Eye’ı kurdu, Noel Gallagher ise ilk albümünde daha çok eski tarzından örnekler sergilediği Noel Gallagher’s High Flying Birds’le yoluna devam etti.

Meseleyi kendini kanıtlama yarışı hâline getiren Liam oldu, işi rekabete döktü, şarkılarında Demet Akalın’ı andıran geçmişe göndermeli sözler kullandı. The Beat Goes On, bir Liam Gallagher klâsiği. Demet Akalın benzetmesini sadece lafta bırakan kalitede hem de…

Bradley Wiggins’in 2012 başlangıcını anlatacak daha iyi bir şarkı yok, neden mi?

Geçen sene iddialı gittiği Fransa Bisiklet Turu’nu sakatlanarak yarıda bırakmış olabilir, ondan önceki sene iddialı gittiği Fransa Bisiklet Turu’nu 24. sırada şampiyon Alberto Contador’un 39 dakika, 24 saniye gerisinde bırakmış olabilir, hâlâ Fransa’yı bir turistik gezi değil, tarihi yazma fırsatı olarak görüyor.

Bir kez daha, bir kez daha… Denemekten zarar gelmez, albüm satışlarında eskiyi mumla arayan Liam gibi onun da kalbi hâlâ çarpıyor.

Noel Gallagher – Stop the Clocks

Wonderwall piyasaya çıktığında 16 yaşındaydı Wiggo, en sevdiği Oasis şarkısı değil, en sevdiği Oasis albümünden de gelmiyor fakat geçmişini yerli yerine oturtuyor. Kendi ağzından dinleyelim:

“Eğer 16 yaşındaysan, dürüst olmak gerekirse, hiçbir şey umurunda olmuyor. Wonderwall da Thatcher sonrası derin bir nefes alan Büyük Britanya’nın halet-i ruhiyesini mükemmel tanımlıyor.”

Alberto Contador’un doping cezası sonrası pelotonun halet-i ruhiyesi  de Wiggins’e tanıdık gelmeli. En büyük favori Fransa Bisiklet Turu’nu evinde ve ancak televizyondan izleyebilecek. Son şampiyon Cadel Evans, şampiyonluğun en büyük favorisi olsa da yenilmez değil ve geçmişteki şanssızlıkları da düşünüldüğünde herkesin aklında bir “Acaba?” beliriyor. Üç zamana karşı etabı var ve Schleck Kardeşler’in işi de her zamankinden zor olacak.

Wiggins neden Londra 2012 Olimpiyat Oyunları’nı bir kenara bıraktı sanıyorsunuz? Çünkü o zaten halihazırda bir Olimpiyat madalya koleksiyoneri, çünkü o halihazırda hayatında ilk kez Fransa Bisiklet Turu şampiyonluk adayı.

Noel Gallagher bir kez daha ona yardım edecek, bu sefer daha farklı bir çağda, daha farklı bir Britanya’da…

100 kilometrenin üstünde üç zaman karşı etabı. Gerçekten de, “stop the clocks….”

Epilog

Bir şey daha var, her şeyi bağlayan. Oğlu Bradley ve karısı ile iplerini yıllar önce koparan baba Gary Wiggins, ülkesi Avustralya’da bir yol kenarında ölü bulunduğunda yanında bir bavul çıkmıştı. Bavulun içindeki eski fotoğraflar, kirli kıyafetler, kendi bisiklet kariyerine ait birtakım hatıralar ve gazetelerden kesilmiş Bradley Wiggins küpürleriyle…

Gerçek bir “Babamın Bavulu” mu arıyorsunuz?  Belki Brit-ley Wiggins, Champs-Elysees’de Orhan Pamuk’tan alıntılar yapar:

“İsveç Akademisi’nin bana bu büyük ödülü, bu şerefi veren değerli üyeleri, değerli konuklar, bugün babam aramızda olsun çok iste…”