Skip to content

Duvara Karşı

Eiger'in kuzey cephesi...

Toni Kurz’un Eiger’de geçirdiği gece, hayal edebileceğim en kuvvetli yalnızlık tarifi.

Joe Simpson

Toni Kurz, uçları ölüme raptedilmiş bir halatta sallanıyordu. Hemen altında ve üstünde asılı duran iki arkadaşının vücudu ebedî bir sessizliğe gömülmüştü. Kurz’u çevreleyen simetrik ahengin etrafında kuvvetli rüzgarlar şahlanıyor, devasa kayalar homurdanıyor, uçuşan karlar geceyi beyaz bir sükut perdesiyle örtüyordu.


Eiger’in kuzey cephesini ilk gördüğüm ânı hatırlıyorum; bir duvar, yaklaştıkça daha da büyüyen azametli bir kütle. Gölgesi tüm ağırlığıyla üstüme yıkılmıştı. Adeta Avrupa’yı ikiye bölen yekpare bir kayaya bakıyordum. Hadrianus’un duvarı, Çinliler’in seddi veya Westeros’u yabanî diyarlardan ayıran sur… Hiçbiri Eiger’in heybetiyle boy ölçüşemezdi. Kahve ve bira servisi yapan küçük bir cafe’de oturmuş, 1800 metre boyunca yükselip göğün zirvelerine uzanan bu eşsiz duvarı hürmet ve dehşetin içiçe geçtiği bakışlarla seyrediyordum. Hafızamın derinliklerinde eski hikayeler canlanıyordu; Almanya’dan, Avusturya’dan, Britanya’dan yola çıkıp Eiger’in kuzey cephesine tırmanya çalışan dağcılar.

Tılsımlı bir kurdeleymişçesine zarif kavisler çizerek Avrupa’nın göbeğini süsleyen Alpler, 19. yüzyılda palazlanan dağcılık kulüplerini cezbetmiş, tüm zirveler birer birer fethedilmişti. Artık dağcılar yalnızca zirvelere tırmanmak istemiyor, uçuruma benzeyen kayalıklar ve sarp yamaçlar peşinde koşuyordu. Yeni yüzyılla beraber yeni bir hedef doğdu: Alpler’in kuzeye bakan üç büyük cephesi.1 1930’larda Grandes Jorasses’ın ve Matterhorn’un kuzey cepheleri muzaffer tırmanışlara sahne olunca geriye tek hedef kaldı: Eiger. Tırmanmaya çalışıp hüsranla dönen, sakatlanan veya hayatını kaybeden dağcıların sayısı yükseldikçe Eiger’in cazibesi de artıyordu. Hatta efsanelerin heyecanına kapılan pek çok insan, Eiger’den bahsederken Nordwand (Kuzey Yamacı) yerine Mordwand (Ölüm Yamacı) ismini kullanmayı tercih etmeye başlamıştı. Eiger’in kuzey cephesi yalnızca dağcılık camiasının değil, devletlerin de gündemindeydi. Avrupa kıtası iki dünya savaşının arasında gerilip kalmış, milliyetçi sularla beslenen coğrafyalar birbirleriyle üstünlük yarışına girmişlerdi. Alpler’deki son büyük problemi alt edecek dağcı, millî bir kahramanlık hikayesinin merkezine yerleşecek, şan ve şöhrete kavuşacaktı.

Eiger’e tırmanmaya çalışanlar kervanına 1936’da iki dağcı daha katıldı: Toni Kurz ve Andreas Hinterstoisser. İki Alman arkadaşa, Eiger’in eteklerinde iki Avusturyalı dağcı daha eklendi. Tırmanışa ayrı ekipler halinde başlamışlar ama aynı rotayı kullandıkları için beraber ilerleme kararı almışlardı.

Aşağıda toplanan küçük kalabalıklar, dürbünler ve teleskoplarla dağcıları izliyordu. Herkes heyecan içindeydi. Fakat kısa sürede heyecan, yerini korku ve şüpheye bıraktı. Dağcılar hızlıca ilerlemelerine, hatta o güne dek kimsenin ulaşamadığı rakımlara yükselmelerine rağmen ansızın durmuşlardı. İçlerinden biri adeta sendeleyerek yürümekteydi.


Kahvemi bitirip dışarı çıktım. Karların arasında yavaşça yürürken, kulaklarımda aşina olduğum sesler çınlıyordu; birbirlerine kartopu fırlatan çocukların kahkahaları, haftasonu tatiline gelmiş öğrencilerin sohbetleri, kahveyle yorgunluğunu atmaya çalışan kayakçıların mırıltıları…  İnsanların tırmanmak, kaymak veya yürüyüş yapmak için sık sık uğradığı, 2000 küsür metre rakımlı Kleine Scheidegg’de amaçsızca yürüyordum. Etrafımda zarif tepeler vardı, önümdeyse Eiger’in kuzey cephesi uzanıyordu. İnsanların 1936’da Toni Kurz ve Andreas Hinterstoisser’i seyrettiği yerdeydim. Seyirciler, dağcılardan birinin kafasına taş düştüğünü,2 talihsizliklere rağmen devam etmeye çalıştıklarını, birkaç gece bivak yapma riskini göze alarak yavaş yavaş tırmanışı sürdürdüklerini buradan görmüşler, kafasına taş düşen Angerer’in duruma kötüye gidince ekibin de zirveye çıkmaktan vazgeçip yaralı dağcıyı indirmeye çalıştığına burada şahit olmuşlardı.

Dört dağcı birkaç metre arayla halata bağlanmış, inmeye çalışıyordu. Sırasıyla Hinterstoisser, Angerer, Kurz ve Rainer. Fırtına bulutları çöktüğü için aşağıdaki kalabalık dürbünlerle tırmanışı takip edemiyordu artık. Dağcılar, hudutlarını fırtına bulutlarının çizdiği bir aleme mahkum olmuşlar, yapayalnız kalmışlardı.

Ekibin belki de en yetenekli kaya tırmanışçısı Hinterstoisser, yaralanan arkadaşının yürümekte bile zorlandığını fark ettiği için azamî hızla hareket etmeye çalışıyordu. Kendisini halata bağlayan karabinayı çözüp birkaç adım ilerlemeye, yeni pitonu mümkün olduğunca uzak mesafeye çakmaya karar verdi. Karabinayı çözdüğünde ufak bir çatırtı duydu. Göz açıp kapayıncaya dek çatırtılara sarsıntılar eşlik etmeye başladı ve buzul kütleleri kükrercesine üstlerine düştü.

Hinterstoisser’ı  yüzlerce  metre sürükleyen çığ, diğer üç dağcının bağlı olduğu halatı da savurup dağa çarptı. En üstteki Rainer boğularak, en alttaki Angerer ise kayalara çarparak öldü. Yalnızca Toni Kurz hayatta kalmıştı. Beş metre altındaki ve üstündeki iki cesetle beraber halatta yavaşça sallanıyordu. İki ucu ölümle kuşatılmış simetrik bir ahenk.

Akşamleyin tren istasyonunda çalışan memur, şans eseri Toni Kurz’un sesini işitince3 aşağıda yaşayan ve rehberlik yapan dağcılara haber verdi. Küçük bir kurtarma ekibi apar topar Kurz’un bulunduğu mevkiye tırmandı. Kurz’u görüyorlar, sesini duyuyorlar, kendi seslerini ona ulaştırabiliyorlardı. Aralarında dikey hesap edilince yüz metre mesafe bile yoktu ama fırtına sebebiyle daha fazla ilerlemeleri mümkün değildi. Şahlanıp birbirlerine hücum eden rüzgarlar, tüm kayaların üstünü buz kütleleriyle kaplamıştı. Dağcılar, Toni Kurz’a bir gece daha dayanması gerektiğini, mecburen sabah saatlerinde gelebileceklerini söylediler.

Toni Kurz çığlıklar atıyor, kendisini yalnız bırakmamaları için tüm kuvvetiyle bağırıyordu. Sol elinin parmaklarını hissetmemeye başlamıştı. Kuzey rüzgarlarının dövdüğü bu duvarda gece boyunca hayatta kalmasının mucize olacağını biliyordu. Tek başına, tüm dünyevî hayattan uzakta, hayal edilebilecek en yoğun yalnızlık hissiyle dolup taşarak iki cesetle beraber geceyi geçirmekten korkuyordu.4

Sabahın ilk ışıklarıyla beraber fırtına sakinleşince yola çıkan kurtarma ekibi, Kurz’a elli metre mesafe kalana dek tırmanmayı başardı. Kurz’un sesini duydular. Geceleyin önce sol elinin ayası, akabinde sol kolu tamamen hissizleşip donmuştu. Çaresizce yardım bekliyordu ama kurtarma ekibinin daha yükseklere çıkması yine mümkün olmayacaktı. Buz duvarlarıyla kaplanmış onlarca metrelik kayalara en iyi dağcılar bile tırmanamazdı çünkü. Tek çözüm Toni Kurz’un aşağı inmesiydi. Rehberler ellerindeki yegane planı uygulamaya karar verdiler.

Toni Kurz, kurtarma ekibinin talimatıyla harekete geçti. Önce aşağıdaki arkadaşını kendisine bağlayan halatı kesti, akabinde tek koluyla yukarı tırmanıp, diğer cansız vücuttan kurtuldu. Artık elinde 25 metrelik halat vardı. Kurtarma ekipleriyle arasında 50 metre olduğu için halatı ipliklerine çözüp aşağı sallandırması gerekliydi. İncelmiş ipliklere tutunarak iniş yapamayacaktı ama kurtarma ekipleri uzunca bir halatı bu sökülmüş iplere bağlayacak ve Kurz yeni halatı yukarı çekecekti.

İki elle yapmanın bile neredeyse imkansız olduğu bir vazifeyle karşı karşıyaydı. Yalnızca sağ eli ve buzlanmış dişleriyle halatı sökmeye, birbirlerine kenetlenmiş ipleri çözmeye başladı. Tam beş saat boyunca tüm gücünü tüketerek aşağı sarkıtılabilecek bir ip hazırladı. Dağcı rehberlerin elinde 50 metrelik uzun bir halat olmadığı için iki farklı halatı düğümleyip Kurz’un uzattığı ipe tutturdular.

Toni Kurz yavaş yavaş ipi yukarı çekip halata ulaştı. Artık yalnızca kendini aşağı sarkıtması gerekliydi. 45 metre, 40 metre, 30 metre… Aheste revan iniyor, dağcı rehberlere ulaşacağını hissediyordu. Santim santim kendini aşağı sarkıtmaya devam etti; 20 metre… 10 metre… 5 metre… Ansızın durdu. Kurtarma ekibinin iki halatı bağlamak için attığı düğüm, Kurz’un karabinasına takılmıştı. Birkaç kere yoklamasına rağmen sonuç alamayınca tüm gücüyle çabalamaya başladı. Nafile. Düğümü halkadan geçiremiyordu. Aralarında yalnızca beş metre kalmıştı, beş metre sonra rehberler kendisini kurtaracak ve zemine indireceklerdi. Zorlamaya devam etti.

Rehberler Toni Kurz’a cesaret vermeye çalışıyorlar, bir kez daha denemesi gerektiğini söylüyorlardı. Kurz’un takati kalmamıştı.

“Bir kez daha Toni, bir kez daha! Yalnızca birkaç metre kaldı!” Rehberlerin çığlıkları birbirine karışıyordu. Toni Kurz son kuvvetiyle birkaç kez daha düğümü zorladıktan sonra mücadele etmeyi bıraktı. Vücudundaki tüm sıvılar uyuşmuş, uzviyetine hayat veren tüm damarlar kaskatı kesilmişti. Tükendim5, dedi ve vücudu hareketsizleşti. Hafif rüzgarlar halatı bir sarkaçmışçasına ahenkle sallıyor, Toni Kurz’un vücudunu ebediyete uzanan soğuk bir nefesle sarıyordu.

8GBhtLz


Gözlerimi Eiger’den ayırıp elimdeki kitaba baktım: Beyaz Örümcek. Yazarı: Heinrich Harrer.

Heinrich Harrer, üç arkadaşıyla beraber 1938’de Eiger’in kuzey cephesine tırmanmayı başarmış,6 kazandığı zafer dilden dile anlatılıp tüm Avrupa’ya yayılmıştı. Bir kahramana dönüşen ve Himalaya ekspedisyonlarına da katılmak isteyen Harrer, Nazi subayı unvanıyla Nepal’e, Nanga Parbat’a gönderilmişti.

Karların üstüne oturmuş, kitabı okuyordum. Herinch Harrer’ın başına gelecekleri düşündükçe çehreme geniş bir tebessüm yayılıyordu. Nepal seyahati onu bambaşka maceralara sürükleyecekti. Nanga Parbat’ta Britanya askerlerince tutuklanıp hapse mahkum olacak, başarısız teşebbüslerin ardından hapisten kaçacak, gizlice sığındığı Tibet’te yedi sene geçirip Dalai Lama’yla arkadaş olacak ve on yıllar sonra sinemada Brad Pitt tarafından canlandırılacaktı.

Harrer seneler sonra Avrupa’ya döndüğünde hâlâ kırk yaşındaydı. Alaska’dan Afrika’ya dek onlarca farklı coğrafyada binlerce metre yükseklikteki dağlara tırmandı, eski Belçika Kralı’yla beraber Amazon havzasında keşiflere katıldı ve başından geçen pek çok badireyi anlattığı yirmiye yakın kitapla arkasında muhteşem bir külliyat bıraktı.

1938’deki Eiger zaferini yazdığı Beyaz Örümcek isimli kitabında, kendisinden çok Toni Kurz’u methediyor gibiydi:

Kader en çetin hilelerinden birini oynamış, Toni Kurz’u adeta son âna dek ıstırap çekebilsin diye hayatta bırakmıştı. Kurz, kainatın derinliklerinden gelmeye çalışan bir peygamber gibiydi. Yaşamayı çok sevdiği için Dünya’ya geri dönebilmek istiyordu. (…) Her türlü sahte kahramanlıktan ve marazî romantizmden nefret eden Sir Arnold Lunn’ın sözleriyle bu bölümü bitirmek isterim. Lunn, A Century of Mountaineering isimli kitabında Toni Kurz hakkında şunları söylüyor:

“(…) Dağcılık kayıtlarında böylesine destansı bir dayanıklılığın eşi benzeri yoktur.”

  1. Alpler’de kuzeye bakan cephesiyle meşhur altı büyük zirve var. Üçü (Matterhorn, Grandes Jorasses ve Eiger) çok zor, diğer üçüyse zor. []
  2. Avusturyalı dağcılardan Willy Angerer. []
  3. Dağın içinden geçen bir trenyolu ve kuzey cephesine açılan bir istasyon var. []
  4. Bestseller Touching the Void‘un yazarı Joe Simpson, 2007’de çektiği Toni Kurz’un hikayesini anlatan belgeselde (The Beckoning Silence) hayal edebileceği en kuvvetli yalnızlık tasviri olarak Kurz’un Eiger’de geçirdiği geceyi gösterecekti. []
  5. Ich kann nicht mehr []
  6. Toni Kurz ve arkadaşlarının 1936’daki ölümünü takiben İsviçre mahkemesi, Eiger’e tırmanışları yarım seneliğine yasaklamıştı. []