Skip to content

Film Bitti

Amerikalı efsane sinema eleştirmeni Roger Ebert üzerine...

Roger Ebert, Salı günü okurlarına bundan böyle daha az yazacağını söyledi. 48 saat geçmeden, son nefesini verdi.

Büyük adamların ölümü bile kendilerine benzer bazen. Roger Ebert, eleştirmenliğin sadece “eleştirmek” olmadığı, anlatmak, değer biçmek anlamı taşıdığı zamanların adamıydı. Bir film izlerdiniz, eleştirmeni okurdunuz ve gerçeği öğrenirdiniz. O iyi demişse o film iyiydi, siz anlamamış veya hissedememiş olabilirdiniz.

Sonra zaman değişti, dijital devrim herkese bir sesinin olduğunu, o sesin değerli olduğunu öğretti. Herkes daha çok konuşmaya, daha az duymaya, daha çok yazmaya, daha az okumaya başladı. Ama Ebert’ın etkisi baki kaldı. Belki de değeri o zaman daha da net ortaya çıktı. Ebert’ı özel yapan şey onun tepeden bakması değildi. Filmlere karşı duyduğu benzersiz aşkı her yazısında hissettirebilmesiydi. Onun sevdiği bir filmi yazdığında okumak, su içmek gibidir. Yazıları akar gider, sizi rahatlatır. O kadar güzeldir ki üslubu. Sevmediği filmleri okumak da keyiftir, öyle laflar eder ki, kavgada söylenmez. Zor sevdiğinden değil, sinemayı çok sevdiğinden.

Dün gece Gus Van Sant’in son filmini izledim. Ebert’ın ölüm haberini aldım, içim acıdı. Sabah istemsizce Google’a “Promised Land Ebert” yazdım, yıllarca kimbilir kaç filme yaptığım gibi. Obama Twitter’ında “Sinema Roger olmadan eskisi gibi olmayacak” dedi, haklıydı. “Bir filmi izledikten sonra Roger Ebert kaç yıldız verdi acaba” diye bakamayacaksak sinema çok eksilmiştir.

Fırsatını bulursanız Ebert’ın otobiyografisinde anne karnını nasıl bir filmi eleştirir gibi anlattığına bakın. Sadece sinema değil, dünya Ebert’ı kaybetti. Film eleştirmenliğinin değil, film izleyiciliğinin mesihiydi. Ebert’ı çok sevenler, hep sinemayı onun sevdiği gibi sevmek istedik.

Çetin Cem Yılmaz

Ebert2

François Truffaut’yu nasıl bilirsiniz? Titr koleksiyoncusu herkes gibi ona da sınır çizmek zor. Yönetmen, fikir adamı, eski Cahiers du Cinema yazarı, Andre Bazin’in manevi evladı, Yeni Dalga’nın serseri tarafı. Sonsuzluğa kadar uzanabilir. Lâkin her şeyin üzerinde Truffaut’yu tanımlayan tek bir sıfat olduğuna inanıyorum. Film aşığı. Sinema yazılarını topladığı iki kitabını açıp baktığımda yüzüme çarpan tek şey bu oluyor. Bir zamanlar sinema mecnunları vardı ve gösterişten, kültürel bir yer kapma çabasından öte sadece koltuğa oturup ışıkların söndüğü o ana tutkuluydular. Sinemadan çıkmış insana değer veriyorlardı ve daha çok sinemaya giren insan olmayı seviyorlardı. Bir kez daha, bir kez daha.

Roger Ebert’ın ölümü üzerine düşünürken aklıma Truffaut geldi. Binlerce film eleştirisi, sayısız televizyon programı, adına düzenlenen festivaller, hakkında kaleme alınan yazılar, yazdığı kitaplar, parçası olduğu tartışmalar. Ebert’ı tanımlayan sadece bunlar olamaz, hiçbir zaman da olmadı. Arkasından  yazılanları okuduğunuz zaman bunu fark ediyorsunuz. İnternet öncesi zamanlarda bir dünya genç insana kültür-sanat tartışmayı öğreten adam, internetle birlikte kimliğini yenileyerek farklı jenerasyonların sesi olmayı başarmıştı. Asla yaşlanmadı, hastalanmasına, peşini bırakmayan kanserin etkisine rağmen daha fazla yazdı, daha fazla anlattı, daha fazla paylaştı.

İyi bir film neye benzer? Ebert, Apocalypse Now eleştirisinin girişinde Truffaut’nun tarifini alıntılamıştı: “Eskiden iyi bir filmin hem dünya üzerine hem de sinema üzerine bir fikre sahip olması gerektiğini düşünürdüm. Fakat şimdi bir filmden beklediğim, sinema yapmanın keyfi ve ızdırabını aynı anda ortaya çıkarması. Artık beni çarpmayan hiçbir şeye değer vermiyorum.” Bu satırlar ve bu anma ve bu unutulmaz film, iki sinema aşığının yolunu kesiştirmişti.

En iyi sinema yazarı mıydı? Belki hayır. En entelektüeli miydi? Buna da hayır. Fakat kesinlikle benzersizdi. Hayatı kavrayışı farklıydı, son yıllarda rotasını çevirdiği daha kişisel yazılarda, hikayelerde bunu daha iyi anlattı. Kaleminden dökülen her satır güzel yaşanmış bir hayatı sergiliyordu. Ölüme bakışı da benzersizdi. Korkmuyorum dedi. Bu hayat, bu anılar uzun bir yolculuk sonrası eve getirdiğim hediyelik eşyadan farklı değil.

Işıkları söndürme zamanı.

İnan Özdemir