Skip to content

Euroleague Top 16 4. Hafta, “Wow, What a Week”

Euroleague’in o konuşamama becerisi ile spikerlik başta, pek çok alanda değerlendirdiği sempatik yüzü Frank Lawlor maç içinde en az bir çift haneli sayıya ulaşacak kadar kullanır bu “What a …” kalıbını. Ama sanırım bu hafta için, o da başka bir şey kullanacaktır, zira yetersiz kalacak. Top 16’nın çoğunlukla playoffların bile üzerine çıkan yoğunluğunun da ötesindeydi bu hafta sıra dışı maçlarıyla. Böyle bir haftayı düşündükçe Bertomeu’nun elimizden aldığı bu keyif için daha da sinirleniyorum.

Haftanın yıldızı tartışmasız Galatasaray. Sezon başlarken ana planları gibi görünen Lakovic ve Songalia’dan istediği verimi alamayışına rağmen burada olduklarını hatırlamak lazım. Maçla ilgili ilginç bir detay, kanımca maçı kazandıran temel yaklaşım, Galatasaray’ın kendi oyun tarzının sıklıkla dışına çıkarak, CSKA’ya göre konumlanmış bir maç planıyla hareket etmesiydi ki bu pek de Oktay Mahmuti felsefesiyle doğru orantılı değildir aslında. CSKA’nın şu ana kadar sadece Panathinaikos’a karşı OAKA’da bayağı zor anlar yaşamasına sebep olan savunma zaaflarından iyi faydalandılar. Teodosic’in savunmaya pek takılmayışı ve hala ne kadar özel bir oyuncu olursa olsun, yakında torun sevmeye başlayacak Siskas’ın yavaşlayan ayaklarıyla kısa savunması aslında ekmek yemek için gayet uygun. Arka taraftaki aşırı fiziksel avantajla ve oyun zekasıyla bu zaafı telafi etmenin kolaylığı, CSKA’nın şu ana kadar pek de kendisini tehdit edebilecek ve formda bir takımla karşılaşmayışı ile birleşince, bu durum parkeye fazla yansımıyordu. Onun dışında Kazlauskas’ın ekibinde ziyadesiyle içeri gömülme ve dış şutları riske etme eğilimiyle birlikte, o çok uzun ön alanının içeriye giren kısaları doğrudan potaya gitmediği sürece kovalayamayacak durumda oluşundan bayağı ekmek yedi Galatasaray. Hem pasla hem de driplingle topu hızlı hareket ettirerek, Emir Alkaş’ın da belirttiği hücumda sahanın bir noktasında kazanılan avantajı verimli bir şekilde başka bir noktaya taşıyıp doğru şuta çevirme işini belki de ilk kez bu kadar iyi yaptılar. Kazlauskas’ın Kirilenko’nun fazla özel bir adam olmasına ziyadesiyle sığınan oyunu da takımın geri kalanı topu ona bir türlü ulaştırmayı beceremeyince, CSKA işleri yoluna sokmak yerine iyice kendi düzeninden çıktı. Ama yine de bu platform için tavanı belli bir takım cimbom ve bu ana strateji bile bir yere kadar götürebiliyor sizi, ana beşlisi çok çok fazla olan böyle bir takıma karşı. Ondan sonrası müthiş bir mental dirayet. “Son topa kadar” mottosunun takım tarafından yanlış anlaşıldığı da tekrar kanıtlandı ayrıca. Teodosic son 30 saniye içinde yaptıkları ve yapamadığı ile bir noktada gene takımının kaderini belirledi. Maç sonu degajları ise iyiden iyiye İstanbul rutini haline geliyor.1

Galatasaray’ın şansını son maça taşıma işini Efes maçına bırakmaması göründüğünden daha önemli bir iş olabilir zira “fanmail laneti”nin2 sıradaki konuk Vujacic’in oyununda gösterebileceği ters bir etki Galatasaray’ın umutlarını Pire’ye ulaşmadan bitirebilirdi. Efes demişken, son toptaki fantastik tercihi sorgulamak bana abes geliyor. Spanoulis’in, Huertas’ın peşinden gitmiş bir takımın daha sonra Vujacic’le anlaşmasının gösterdiği yönetim anlayışının yanında bunlar hakikaten önemsiz meseleler.

Bilbao’yla Real Madrid arasındaki keyifli rekabet büyümeye devam ediyor. Geçen sezon playofflarda Real Madrid’i eleyerek finale çıkan Bilbao, bu sezon rakibine tattırdığı ACB’deki ilk yenilgide sezon başında oldukça gazla ilerleyen Real’in fiyakasını bozan ilk takım olmuştu zira ilk kez çok farklı geriye düşmüş, oldukça dağılmışlardı. Bu hafta sonlanan bir haftadaki üç maçlık seriyle birlikte rekabet bayağı kızışmış durumda. Real Madrid galibiyetlerinin demirbaş kahramanı Aaron Jackson’ın, hafta sonunda kazandıkları maçtaki hareketi bayağı tepki toplamıştı.3 Her ne kadar sonrasında Şenol Karagöl tarzı, benim Real Madrid taraftarıyla bir alıp veremediğim yok türünden demeçleri piyasaya düşse de maç sonundaki itişme ve laf dalaşıyla birlikte yeni bir fitil de ateşlenmiş oldu. 34-14’lük ilk çeyrek skorunun gösterdiğinden daha büyük bir hezimet vardı sahada Real adına. İşin bittiği ilk çeyrekte az da olsa direnç koyabilen tek adam olan Mirotic’i çıkarıp, daha da büyük bir faciayı önleyen Velickovic’i kenarda çürütmeye devam eden ve önceki maçın yıldızı Sergio Rodriguez’in yerine Llull’la maça başlayan Pablo Laso’nun performansı da başka bir dava. Aaron Jackson’a gelince, Real’in Sergio’larını harcadığı gibi maç sonunda girdiği tartışmayla taraftarın sevgilisi oyuncu konumunu iyice sağlamlaştırdı. 24 sayı gerideyken maçın bitimine 3 saniye kala bile kendini yere atabilen Llull, gerginliği artırıp diskalifiye kararlarına sebep olmakla kalmadı, ciddi ciddi Miribilla’da “Zıplamayan Madridli olsun”4 tezahüratını da başlattı. Tam gazı almışken, bu ikilinin Copa del Rey’de karşılaşma ihtimalinin olmaması iyi olmadı açıkçası. Bir süredir El Classico ve Bask derbisinin önüne geçmiş görünen bu rekabeti ACB playofflarında umabiliyoruz şimdilik.

Her tarafta başka bir gürültü koparken, Siena gene kendi işine bakıyor sessiz sakin bir şekilde. Dört maçta rakiplerine toplam 71 sayı fark attılar ki Euroleague Top 16’dan bahsediyoruz, Suproleague’den değil. Rakipleri de Lulea, Oostende değil İspanya takımları. Top 16’nın en iyi performansına sahip oldukları su götürmez.

Neven Spahija ve Ufuk Sarıca’nın kendisine duacı olduğu, bu sezon uzak ara Avrupa’nın en kötü koçu Scariolo’nun Milano’sunun, bu sezonki en iyi koç performansını gösteren Pashutin’in Kazan’ını yenmesini sadece sürpriz kelimesi ile tarif edilemeyecek bir olay. Galibiyet gelince, elinde Avrupa’nın en yüksek bütçeli kadrolarından birine sahip olmalarına rağmen sürekli kadrosunun yetersizliğinden, ULEB’in acar muhabiri Javi Gancedo’yu suçlamaya kadar geniş bir bahane portföyüne sahip olan Scariolo da bu haftalık portföyü genişletme çalışmalarına katkı yapmadı. Kazan’ın bu mağlubiyeti sonrasında Panathinaikos’a tek sayı ile bile mağlup olmaları onları Barça’nın kucağına atacak. Ve eğer Obradovic balı diye bir şey mevcutsa, bu ilk bakışta mühim gözükmeyen mağlubiyet düşünüldüğünden daha büyük önem arz edebilir. Öte yandan Fenerbahçe, PAO’ya çok güzel bir terapi oldu birer hafta arayla. Sahada diğer oyunculardan farklı görünen belki de tek isim Mirsad’tı.5

Spahija şu anki haliyle başka bir vatandaşını andırıyor feci halde. Hırvatistan milli takımının kısır döngüsü içinde tekrar göreve gelen Jasmin Repesa’nın tipik özelliğidir, George Karl-Halil Üner usulü başına geçtiği takımda kısa süreli bir kıpırdanma yaratıp, sonra da çoğunlukla kötü oyuncu ilişkileri ile takımla iletişiminin kopması ve sahada ne yaptığından habersiz bir takım. Kariyerinin belki de en önemli özelliği istikrar olan Spahija’nın durumu şu an aynen bu şekilde.

Kağıt üstünde haftanın en çok merak edilen maçında Cantu ilk yarı boyunca, tüm sezon boyunca yaptığı gibi gene beklentilerin ötesine geçip, sürklase olması beklenen bir maçta Maccabi’ye kafa tuttu. Ama Yad Eliyahu, başka türlü bir cehennem. Bir süredir resmen nostalji yaşatan Basile dahil, herkes durunca Cantu’da üçüncü çeyrekte,6 Maccabi dizginleri ele alıp, ikili averajda da üstünlüğü ele geçirerek kabustan şimdilik uyandı. Öte yandan, Cantu’nun sürklase olduğu o çeyrekten sonra maçı kazanması söz konusu olmasa da maç içinde tekrar ikili averajda üstünlüğü ele geçirme noktasına gelmesi var. Bu sezon, her maçta ortaya koyduğu başka bir yönü ile şaşkınlıkla takdir hissini bir arada yaşatan Cantu şu ana kadar müthiş bir renk olmuş durumda.

Öne Çıkanlar

• Aaron Jackson alışılagelmiş Amerikalı profilinin oldukça dışında, kendini çok zorlayan, hatta oyununu negatif etkileyecek kadar kendi üzerinde baskı kuran bir oyuncu. Caja Laboral’le oynayacakları ölüm kalım maçı öncesi bütün günü savaş filmleri izleyerek geçiren, maçlara motive olma konusunda Kevin Garnett’i hatırlatan bir adam. Bunlardan sonra tahmin edeceğiniz üzere sofraya oturmadan önce, duasını eksik etmeyen, işi konusunda çok ciddi bu adamın gelecekte daha üst sınıfta bir oyuncu olması da muhtemel. Haftanın MVP’sinin son yıllarda Real Madrid’de yarattığı hasar, Messi’den geri kalmıyor açıkçası. Sıkı taraftarı olduğu New England Patriots’ın Superbowl maçı sırasında Türkiye’de geçirdiği zamanın hakkını vererek,7 Tom Brady’i önce yerden yere vurdu, sonra göklere çıkardı. O mağlubiyetten sonra toparlanıp, Real’e bir darbe daha indirebilmesi de onun gibi fazla duygusal bir oyuncu için ilgi çekici başka bir olumlu nokta.

• Altyapılarda önemli bir yetenekken, İspanya’ya gelişi ve Scariolo’nun onu mundar etmesinin arkasından Olympiacos’ta da pek şans verilmeyen Kostas Vasiliadis, Katsikaris’le tekrar hayata döndü. Real Madrid’in bütün maça geri dönüş çabalarını bertaraf etti. 5 üçlüğünün yanında istatistik kağıdında çemberin içinden geçmeyen görünen tek üçlüğü de 24 saniye biterken, topu fırlatması sonucundaydı. Oyun tarzı feci halde İbrahim Kutluay’ı andırıyor. İmkansız üçlükler, kritik zamanlarda ruh hastası bir soğukkanlılık ve duygularını dışa vuruş şekli… Tek farkı o imkansız üçlüklerinden sonra orta sahaya kadar yuvarlanmaması. Normal sezonun clutch8  istatistiklerinde Euroleague genelinde üçüncü sırada olduğunu da ekleyelim.9

• Aynı clutch istatistiklerde Top 16 periyodunda ikinci sıradaki adam Jamon Lucas Gordon bu hafta da çok büyük oynadı. Savunmadaki sorumluluğunun yanında, hücumda da çok daha aktif oluşunun yanına bu hafta zaman zaman oyun kuruculuk işine de el attı. Lakovic’in facia oyununu bile kompanse etti CSKA karşısında, daha ne olsun. CSKA, Mahmuti’nin en iyi oyuncularını alma geleneğini bozmaz, istenileni veremeyen sahte Gordon’ın yerine o da seneye Moskova’ya uçar gibi geliyor bana.

• Maric’in varlığının bile hissedilmediği bir ortamda, Shermadini’yi kiralamış olmak Panathinaikos için şampiyon olmakla olmamak arasındaki nüansı belirleyen faktör olabilir. Fantasy Challenge oyuncularının sevgilisi “Uçan Gürcü”, Cantu’nun bu sezon belki de en çok parlayan oyuncusu olarak Maccabi’ye büyük sıkıntı çıkardı bu hafta. Haftanın en yüksek verimlilik puanı ona ait.

• Real Madrid’de Bilbao’ya karşı ciddi anlamda direnç koyabilen yegane adam Velickovic bu farklı mağlubiyetin arkasında unutulup gidecek olsa da çok özel bir oyun oynadı. Üçüncü çeyrekte, bütün takım arkadaşlarının geri adım attığı anda sahada kazanmak için ne gerekiyorsa yaptı. Partizan’da aldığı tedrisatın hakkını vererek, müthiş bir soğukkanlılıkla eline geçen hücum fırsatlarını değerlendirdi, sürekli doğru kararları verdi, hatta takımını diriltmek için NBA’de olsa direk olarak kendini maçtan attırabilecek kadar sert fauller yaptı. Kaybetmeyi kabullenmeyen, gerekirse işi çirkefliğe götürecek kadar her şeyini ortaya koyan bu adamın kenarda çürüyor olması çok can sıkıcı.

Yukarıdaki arkadaşların hepsi sponsorumuz Havzan Etliekmek tarafından 1.5 Mevlana’yı haketti. Ama Scariolo, sana yok tabi.10

Notlar

• Real Madrid’in ULEB döneminde Euroleague’de aldığı en farklı ikinci mağlubiyet oldu bu haftaki. En farklısı olurken takımın başında kim vardı diye bakınca, Avrupa’da bu sezonun koçunun olduğunu görmek pek şaşırtmadı elbette.11

•  Galatasaray taraftarı ile Bertomeu arasındaki ilişki, Fenerbahçe taraftarının Platini’ye karşı olan sevgi seviyesine ulaşma potansiyeline sahip görünüyor. Euroleague resmi sitesinde maç oynanmadan Efes-Olympiacos maç yazısında, CSKA’dan galipmiş gibi bahsedilmesi sonrası ULEB merkezine bombardıman başlamış olabilir.

• Zalgiris’in Top 16’da galibiyeti yok ve Romanov 20 Ekim’den beri kimseyi kovmuş değil.

• Jordi Bertomeu’nun seçim öncesi miting turunu andıran ziyaretlerinde geçen haftaki durağı Malaga’ydı. “Rahat olun Unicaja’nın A lisansına kimse dokunamaz.” mesajı verdi. Yıllardır sportif başarı olarak vasatı aşamayan bir kulüp olarak arkasında Bilbao, Valencia gibi ciddi şekilde o kontenjanı kovalayan kulüplerin olduğu da düşünülünce, A lisansının bir günde alınmadığını, sahadaki başarının da bunun en temel kriteri olmadığını tekrar hatırlattı.

• Henüz bir Minucci, bir Mizrahi hele hele bir Romanov hiç olmasa da Querejeta, “Vitoria artık bir Final-Four’u hak ediyor” diyerek medyanın sevdiği, kendisine malzeme veren başkan yarışına yavaş yavaş dahil olduğunu hissettirmeye başladı. ULEB’in merkezinden çok uzakta olmadıkları düşünülünce, bunun yakın gelecekte gerçekleşmesini öngörmek zor değil zira geçen hafta Gran Canaria maçı ile açılan yenilenmiş Fernando Buesa Arena artık bunun için ideal bir yer haline geldi.12

• McCalebbovski-mania devam ediyor, Euroleague’de ortalığı kasıp kavuran Makedon, NBA’e gitmek için yanıp tutuşmuyor. Böyle oynadığı sürece oradan bir şans geleceği aşikar ama Avrupa’da kalma niyetini belirtmesi şimdilik çok şükür dedirtti.13

• Bu hafta her yerde kupa haftası olduğu için maç yok ama sıradaki maçlardan Bilbao-Siena ve Cantu-Barça görece zayıf bir Top 16 haftasında oldukça cazip görünüyor. Bu arada Copa del Rey heyecanı iyice ortalığı sarmış vaziyette.14

  1. 11 Eylül 2010’da da son düdükle birlikte aynı reaksiyon gelmişti. []
  2. Fanmail’e konuk olan oyuncunun bunu takip eden maçta çok kötü oynamasına dair Euroleague fanları arasındaki bir şehir efsanesi. []
  3. http://www.twitvid.com/XWYHU []
  4. “madridista el que no bote” []
  5. OAKA’da dağıtılan maç kitapçıklarında göz ardı edilmiş olması buna sebep olmuş olabilir mi acaba? []
  6. Çeyrek boyunca sadece serbest atışlardan kaydedilen 5 sayı []
  7. NCAA’de Duquesne sonrası profesyonel kariyerinin ilk sezonunu 2009-2010’da Antalya BŞB’de geçirdi. []
  8. Maçın kritik bölümleri. Burası için son 5 dakika içinde farkın 5 ve altında olduğu durumlar baz alındı. []
  9. Vas-Kos hakkında daha fazlasını merak edenler şu analize bir göz atabilir. []
  10. Haftanın tweet’i Rob Scott’tan: “İtalyan bir antrenörün kendi yarattığı gülünç durumdan kaçmak için istifa ettiğini duydum. Ama tekrar baktım ve Scariolo hala orada.” []
  11. Kinder Bologna’ya 28 sayı farkla evinde mağlup olan takım, bir ay içinde yine kendi sahasında Efes Pilsen’den de 109 sayı yemişti. []
  12. 9.900 olan kapasite 15.000’e çıkarıldı.  []
  13. http://hoopshype.com/articles/sierra/mccalebb-says-nba-can-wait []
  14. Hazırlanan görseller oldukça ilgi çekici, özellikle Malaga’lı Freeland için yapılan Hydroman çalışması harika.  []