Skip to content

Kozadaki Favori

Steve Kerr kumandasındaki Golden State Warriors'ın finallere uzanan yolculuğu.

Mükellef bir sofra hayal edin, aklınıza gelen her yemek olsun. Hatta akla hayale gelmeyen yemekler de olsun: kuş sütü, dodo yumurtası, ızgara unicorn… Fakat yalnızca bir kase çorba içebildiğinizi, diğer yemeklere el süremediğinizi düşünün. Geçen sene Warriors maçlarını seyretmek aşağı yukarı böyle bir tecrübeydi. Evet, nefis bir çorba içiyordunuz… ama göz hakkınız vardı, fazlasını istiyordunuz. Evet, Mark Jackson dirayetli bir takım yaratmıştı… ama o kadar.

Maçları seyrederken kadronun neler yapabileceğini kestirmek zor değildi. Bencillik peşinde koşmayan ve pas yeteneği yüksek oyuncular, durdurulması imkansız bir hücum makinasına dönüşebilirlerdi. Günümüz basketbolunun tüm dinamiklerini azamî seviyede icra edebileceklerinin farkındaydık. Biliyorduk, hissediyorduk, epeyce yaklaşmıştık duyuyorduk; ama kadronun vaat ettiği basketbol keyfine bir türlü erişemiyorduk.

Hücum verimliliğinde orta sıralara mahkum olmuşlardı. Yavaş hareket ediyorlar, basit ama verimli fırsatları fark etmiyorlar, izolasyonlarla1 çıkmaz sokaklara varıyorlardı. Oyun adeta akmıyordu. Hem topsuz hareket etmeye, hem de paslaşmaya üşenir gibiydiler. Bazı oyuncular 7-8 pozisyon boyunca topa dokunamıyordu. Ligdeki en iyi pasör uzunlardan Bogut, oyunun bir parçası bile değildi. 2013/14 sezonunu, pozisyon başına en az pas yapan takım unvanıyla2 bitirdiler. (Keza –aynı istatistikle korele olarak– pozisyon başına topu weakside’a en az geçiren takım oldular.) Boş şut yağmuru halinde ligi domine edebilecek olan Warriors kadrosu durağan, farklı opsiyonlar yaratamayan, tahmin edilebilir bir hücumla adeta prangalanmıştı.

Onlarca yıl boyunca konferans finali bile görememiş Warriors camiasını dört sene önce satın alan Joe Lacob ve ekibi, uzun vadeli bir plan yapmıştı ve planın bir sonraki aşamasında teknik ekibin değişmesi gerekiyordu. Yönetim Mark Jackson’la yollarını ayırma kararı aldı. Fakat Jackson, nev-i şahsına münhasır mizacıyla oyuncuları kendine bağlamış, kadrodaki pek çok genç isimle abi-kardeş (veya şeyh-mürit) ilişkisi kurmuştu. Hem genç oyuncuların kalbini kazanabilecek, hem de vaat edilmiş başarıları getirebilecek bir isim lazımdı. Biçilmiş kaftanı buldular: Steve Kerr.

Phil Jackson’ın New York’a davet ettiği Kerr, ailesinin Bay Area’da yaşaması ve kadro avantajı sebebiyle Golden State’i tercih etti.3 Egolarından sıyrılmış olduğu için güçlü bir ekip kurma cesareti gösterdi. Mark Jackson döneminden miras kalan başarılı savunmayı, Tom Thibodeau’nun eski yardımcılarından Ron Adams’a emanet etti. Phoenix’te Seven Seconds or Less efsanesini inşa eden isimlerden Alvin Gentry’i baş yardımcısı yaptı.

Ligdeki en derin kadrolardan birine sahip olduğunu bilen Steve Kerr, oyuncularına sürekli paslaşma talimatı verdi: “Eğer topu çevirirsek herkes topa dokunmuş olur. Bu sayede güçlü kadromuzun avantajını maksimize ederiz.” Phil Jackson ve Gregg Popovich’in rahle-i tedrisatından geçen çaylak koç, hücumu durduran izolasyonlardan kaçınmak, oyun akışını berdevam kılmak peşindeydi. Elbette ki Steph Curry gibi tarihe meydan okuyan bir şutörün kanatlarda topu eline alması, tek perdeden çıkıp şut atması bile başlı başına rakipleri korkuya sürüklüyordu. Fakat topsuz hareket eden, cut ve perde yapan, topu alır almaz paslaşan oyuncularla ahenk içinde şut becerisini sahaya yansıtmaları, transandantal bir hücum inşa etmelerine sebep oldu.

Artık maçları seyredenler sürahiyle kuş sütü içiyor, YouTube’da Spurs-vari pozisyonların derlemeleri yapılıyor.

Sürekli rakibin hamlelerini okuyup emprovize kararlar veren oyuncular ve teknik ekibin titizlikle işlediği şemalar rakipleri sürklase ediyor. Şutörlerin bir makina ahengiyle hareket ettiği Warriors hücumunda ikili oyunlar, dribble handoff’lar, tuzak olarak kullanılan weakside aksiyonları iç içe geçiyor.

Warriors hücumunun esas unsurlarından biri de hızlı hücumlar. 2013/14 sezonunu 100 pozisyon başına en fazla fast break sayısı bulan takım olarak tamamladılar. Savunma ribaundunu aldıktan sonra ilk üç adım çok önemli. Hızla hücuma geçmek, rakip savunmaları dengesiz bıraktığı için potaya gidecek alan, boş şut imkanı veya faul düdüğü çıkıyor.  Steve Nash kaptanlığındaki run & gun günlerinden beri bildiğimiz gibi erken boş şut fırsatları eşsiz bir nimet. Üst üste isabetsiz atışlar gelse bile oyun akışı içinde ölümcül bir koza dönüşüyor.

Warriors hücumunun esası süreklilik. Hem kısa vadede (maç boyunca), hem de uzun vadede (sezonlar boyunca) süreklilik. Oyuncuların maç esnasında değişen şartlara göre anlık kararlar vermesi ve hep beraber bir organizmaymışçasına hareket etmesi, uzun yıllara yayılan sancılı bir süreçle mümkün. Hücumun akıl ve mantıkla değil, yıllarca çalışılmış alışkanlıklar ve reflekslerle icra edilmesi lazım. Geçtiğimiz günlerde Mark Jackson, kendisine pay biçmek için “kelebeği methederken tırtılı da methetmeyi unutmayın” demişti. Oysa Warriors artık bambaşka bir oyun oynuyor. Zamanla keskinleşecek, sonsuz bir emprovizasyonun derinliklerinde mükemmeliyete erişecek bir oyun. Koza evresi hâlâ tamamen bitmiş değil. Steve Kerr kumandasındaki Golden State Warriors, finallerle beraber kozasını kıracak; bir kelebek zarafeti ve ejderha kudretiyle lige hükmedecek.

  1. Warriors geçen sezon hücum başına en fazla izolasyon kullanan üçüncü takımdı. []
  2. Elbette ki pozisyon süreleri farklı; pas sayısı izafî bir istatistik. Fakat pozisyon süreleriyle kıyaslayınca da tablo pek değişmiyor. []
  3. Steve Kerr’in Knicks yerine Warriors’ı seçtiği anın görüntüleri YouTube’da var. []