Burası neden açık değil? Yaz aylarında yolu İspanya’ya düşen turistler arasındaysanız en az bir kere bu soruyu sormuşsunuzdur. Belki paranız bitmiştir, bankayla bir işiniz vardır. Kötü bir haberim var. O bankayı asla açık bulamayacaksınız. Belki çok güzel müzik grubu tişörtleri satan bir dükkana rastladınız, camdan gördükleriniz sizi etkiledi. Bir kötü haberim daha var. O da -eğer çok şanslı değilseniz- açık olmayacak.
Bu yarış neden olmuyor? Yaz aylarında, özellikle Ağustos civarında gözü Eurosport’a düşen izleyeciler arasındaysanız bu soruyu sormuşsunuzdur. Tatiliniz bitmiş, evinizde akşamüstü İspanya Bisiklet Turu etaplarına rastlamışsınızdır. Belki bu sporu çok yakından takip etmiyorsunuzdur, tanıdığınız bisikletçileri görür, izlemeye karar verirsiniz.Temmuz aylarında Fransa Bisiklet Turu izlerken aklınızda kalan hatıraları canlandırmak istersiniz. Çoğu zaman bu yarışın, atmosferin, geçildiği yerlerin ne kadar farklı olduğuna inanamaz, soru işaretleri ile dolu bir seyirlik yaşarsınız.
Bazen de anlatmak istediğiniz şeyi bir başkasının tek paragrafta özetlediğini görürsünüz. Bu bir başkası eski bir bisikletçi, şimdilerin sportif direktörü. Geçen sene piyasaya sürülen Domestique isimli otobiyografisinde Charly Wegelius kariyeri boyunca yarış kazanamayan, hiç zaferi olmayan bir bisikletçiyi anlatır. Yani kendisini. Wegelius bir yerlerde 2003’te ilk kez katıldığı İspanya Bisiklet Turu’na getirir lafı ve yukarıda bahsettiğim duyguları bir bisikletçi ifade eder:
“İlk haftadaki yüksek hızın ve dağların acımasızlığının yanında Vuelta kendine has bir boşluğa sahipti. Yarış ülkenin orta bölümüne doğru ilerliyordu ve bazen orada hiçbir şey olmadığını görmek beni rahatsız ediyordu. İspanyollar ülkenin ortasını boşaltmış gibiydi. Vuelta büyük yarışlara has her şeye sahipti lâkin bazı yerlerden geçerken hiç kimsenin bu yarışı izlemediğini fark ederdiniz. Kasabalar John Wayne filmlerinden fırlamış gibi yabani çiçeklerle doluydu. Her gün yola gürültülü bir atmosferde çıkar daha sonra ise neredeyse uyuyakalan kasabalardan geçerdik. Oralardan bisikletlerimizle geçerken o yoldaki evlerde sessizce oturan insanları hayâl eder, tekrar konuşmadan rüzgarı dinledikleri işlerine dönmeden önce birbirlerine şunu sorduklarını düşünürdüm: Sesi duydun mu?”
Şimdilerde 2014 İspanya Bisiklet Turu başlarken akıllara gelen bir sahne bu. Her sene olduğu gibi büyük beklentilerle başlayacak olan bu üç haftalık tur, bu sene belki de hayatının en önemli senesini yaşayacak. Chris Froome, Nairo Quintana, Alberto Contador gibi Fransa Bisiklet Turu’nda kapışmalarına alıştığımız bir üçlü olacak Vuelta’da. Fransa Bisiklet Turu’na bu sene damga vuran isimlerden genç Thibaut Pinot ve yine bu sene İtalya Bisiklet Turu’nda kendisini kanıtlayan, ülke bisikletinin yeni süperstarı olduğunu bağıran Fabio Aru da mücadelenin önemli parçaları olacak. Başka? Joaquim Rodriguez de yine podyum ve tırmanış zaferleri kovalayacak.
İspanya Bisiklet Turu ile barışabilir miyiz? Elbette. Her şeyi sil baştan alma imkânımız var, neden olmasın ki? Mesele bunu nasıl başarabileceğimiz. Peki evlerinde oturan o insanları sessizce işlerine dönmeden önce nasıl yola ya da televizyonları başına çıkaracağız? Ya da en başta bizim, uzaklardan bu yarışa bakanların nasıl davranması gerekiyor?
Bunları düşünürken gözüme bir haber takıldı. Barcelona’daki çıplak İtalyan turistler hakkında Guardian gazetesinde çıkan haber. Ekonomik kriz ile boğuşan, çoğu yerde geçinme imkânı bulamayan halk kimseye saygı duymayan sarhoş turistlerden bıktıklarından, ülkelerinin kalitesiz bir turizm yeri olarak görüldüğünden dert yanıyordu. Şehrin sakinlerinden biri gazeteye yaptığı açıklamada “İşinizin olmadığını, küçük bir evde üç çocuğunuzla yaşama mücadelesi verdiğinizi düşünün. Bu ortamda bir de yan odadaki turistlerin çığlıkları ve siestaları ile baş etmek zorundasınız. Bu gerçekten dayanılmaz” ifadelerini kullanıyordu.1
Bu gerçekten de dayanılmaz olabilir, bir turist olarak bilemiyorum. İstediğiniz gibi eğlenebileceğiniz imajı veren bütün kentlerde, ülkelerde aynı sorun var. Şehrin sakinleri çoğu zaman bundan hoşlanmıyor, saygı duyulmayı bekliyorlar. Bütün bunları gezerken ve geceleri yüzlerinden anlar, çoğu zaman orada yaşayan yaşlıların tavırlarından görürsünüz.
Üç haftalık bisiklet turlarından da bizi eğlendirmesini bekleriz. Skandalların, büyük kapışmaların, tırmanış etaplarındaki etap zaferlerinin, medya ilgisinin, çıkışların ve düşüşlerin olmasını isteriz. Fransa Bisiklet Turu bir anlamda sirk gibidir ve bunların hepsine sahiptir. İtalya Bisiklet Turu zorlu hava şartları ve insan aklının alamayacağı manzaları ile bunların hepsine sahiptir. İkisinden aldığımız gazla ve keyifle Ağustos ayına geliriz ve İspanya Bisiklet Turu’ndan da aynısını bekleriz. Bizi eğlendirmesini isteriz, ondan asla olmadığı ve olmayacağı şeyleri bekleriz.
Başta da saydık, İspanya Bisiklet Turu’nda bu sene yıldızlar var. Zaten muhtemelen bu isimler yüzünden izleyecek, keyif alacağız. Aranızda beklediğini bulamayanlar olabilir. Bir tavsiye vereyim. “Beni eğlendir” diyen bir turist gibi davranmadığımız sürece keyif alacağımız kesin. Tatillerin en güzel anı da genelde hiç beklemediğimiz, gidilmesi görülmesi gereken noktalar listesine yazmadığımız bir yerde gerçekleşir. La Vuelta, işte o yer. Kendisiyle yeni baştan başlayalım. Belki istediğimiz sayıda fotoğraf çekemeyebiliriz ama her sene akılda kalacak birkaç an yaşarız. Belki Charly Wegelius’un yönettiği Garmin takımı bize o anlardan bazılarını getirir. Neden olmasın ki? Hayat ve kimsenin evinden kafasını uzatıp yarış izlemediği yollar sürprizlerle dolu.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane