Skip to content

Kim Bu Nairo Quintana?

Nairo Quintana'nın İtalya Bisiklet Turu zaferine Gabriel Garcia Marquez edebiyatına baktığımız gibi mi bakmalıyız?

Başka bir gezegenden değilim. 2014 İtalya Bisiklet Turu’nun sona ermesinden bir gece önce Nairo Quintana’nın ağzından dökülen kelimeler bunlardı. Her zaman olduğu gibi kendisi ve ülkesi hakkındaki sorulara içtenlikle yanıt vermiş, medyanın çizdiği portrelere ufak bir dokunuş yapmıştı. Karşımızda 24 yaşındayken kariyerindeki ilk Büyük Turu kazanan bir bisikletçi vardı.

Zorlu hikâyeleri parlatmayı seven medya için bulunmaz bir kumaştı. Onlar için Nairo Quintana, küçükken yaşadığı zorlukları aşıp şampiyon olan bir adamın hikâyesiydi. O fakirlik, yaşadığı toplumdaki savaş, ekonomik sıkıntılar onu şampiyon yapan şey olmalıydı. Bu bakış bir yerden tanıdık geliyor ama nereden? Kaydı biraz geriye saralım.

Bir başka Kolombiyalı Gabriel Garcia Marquez’in 1982 Nobel Edebiyat Ödülü konuşması her açıdan ilginçti. Ününün doruğundaki yazar politik bir konuşma yapma niyetindeydi. Kendisine yardım eden ekiple birlikte günlerce oturmuş, Latin Amerika tarihinden örneklere bakmıştı. O örnekler derdini, edebiyatını, ülkesini anlatmaya yardımcı olacaktı. “Latin Amerika’nın Yalnızlığı” adını taşıyan konuşma tarihle başlayıp tarihle bitmişti. Bir bölümünü kendi ağzından dinleyelim:

“İsveç Akademisi’nin dikkatini çekenin, bu büyük ölçekli gerçekliğin sadece edebi ifadesi değil kendisinin olduğunu düşünüyorum” diyor, konuşmasına bu minvalde devam ediyordu. Onunla birlikte popülerleşen bir edebiyat vardı ve kaynağını hayatın gerçeküstü taraflarından alıyordu. Batı ise bu edebiyata farklı yaklaşıyordu. Nasıl? Marquez’den dinleyelim: “Bizim gerçekliğimizin bize ait olmayan örüntülerle yorumlanması, bizi daha da tanınmaz, daha az özgür kılmaya, hatta daha yalnız kılmaya hizmet etmektedir.”1

Bir dönemin belki de en popüler edebiyat tartışmasıydı bu. Merkez ülkelerin dışından gelen edebiyatlar ulusal bir alegori olarak mı okunmalı? Yani bu romanlarda anlatılanlar bireylerin hikâyeleri değil, ulusların kaderi mi? Sadece Kolombiya değil, birçok ülke bu bakışla karşı karşıya kalır. Türkiye de o ülkelerden biridir. Evet, belirli eserler ulusal alegoriler olarak okunabilirdi, Marquez’in yazdıkları içinde de böyle bakılabilecek satırlar vardı lâkin o ülkelerden çıkan bütün yazarlar aynı muamele ile karşılaşmak zorunda mıydı?

Peki Nairo Quintana ulusal bir alegori olarak okunmak zorunda mıydı? Ondan bahsetmek için Kolombiya’nın geçirdiği eşikleri anmak gerekli miydi? Yaşadığı zorluklar sadece kendisinin değil, ülkesinin de zorlukları mıydı? O zorluklar olmasa bisikletçi olamaz mıydı? Bu sorulara hâlâ kimsenin net bir yanıtı yok. Yine de belki yola çıkmadan önce bir şeyleri düzeltmek gerekiyor. Belki de bir ulusun penceresinden çok, bir bireyin hikâyesi olarak bakmak gerekiyor ona da…

Evet, çocukluğu zor geçmişti, ama çok zor geçmemişti, Kolombiya’daki hemen her çiftçi ailesi kadar zordu. “Bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı” hikâyesi burada duvara tosluyordu. Boyaca’da yetişen Quintana dünyanın her tarafında ekonomik olarak alt seviyede yetişen çocuklar kadar imkânlara sahipti. Daha azına değil. Bunu ben söylemiyorum, bu yazı gibi yazıların kaleme alınmasına vesile olan, yazdıklarıyla Kolombiya bisikletini bize öğreten Klaus Bellon Gaitan söylüyor. Blog’unda yazdığı yazılarda aynı gerçeği tekrar tekrar belirtiyor.

Dünyanın geri kalanı ona baktığında ülkesini görmek istemişti. Quintana da tıpkı Marquez gibi buna cevapsız değildi, son etap öncesi yaptığı açıklamada artık Kolombiya’nın değiştiğini, terör ülkesi olmaktan çıktığını  söylüyor, kanlı geçmişi hatırlatıp ülkeye gelmeye korkanlara mesaj veriyordu. Kolombiya mutlu bir şekilde yaşayabileceğiniz sakin, temiz bir yerdi. Önyargıların kırılması bu adamların en büyük isteğiydi.

1982’den bu yana değişen çok şey var mıydı? Elbette. Gabriel Garcia Marquez o konuşmayı yaptığı yıllarda evinden korumayla çıkan, hemen her ünlü Kolombiyalı gibi kaçırılma tehlikesi ile boğuşan bir sanatçıydı. Batı’nın bakışını eleştiriyor, ülkesinin sadece edebiyatına değil, o edebiyatı ortaya çıkaran gerçekliğinin kendisine bakmaları gerektiğini söylüyordu. O gerçeklik bugün bile başrolde olmayı sürdürüyor. Kolombiya’dan çıkan herkese aynı imajla bakılıyor, tanışmadan evvel o gerçekliğin klişe bir kopyası elden ele geçiyor.2

Peki bir adamın hayatı sadece ülkesinden gerçeklikleriyle paralel olmak zorunda mı? Mesela Quintana gerçekten bir hayâl kurmuş, bunun uğruna çok çalışmış olamaz mı? Peki daha Kolombiya’dayken ona kol kanat geren, biyolojik pasaport programı ile bisikletçilerini dopingden uzak tutan Colombia Es Pasion’da yetişmesini başarısının neresine koyabiliriz? Ya da Movistar tarafından doğru zamanda transfer edilmesine ne demeli? Fransa Bisiklet Turu baskısından uzak tutulup 2014 İtalya Bisiklet Turu’na yollanması da şüphesiz bu zaferde etkilidir.

Bir başka ünlü Kolombiyalı romancı Hector Abad’ın dediği gibi basitçi bisikletin intikamı olabilirdi bu, bisikletçilerden nefret eden şoförlere karşı alınmış bir intikam. Yine Abad’ın ifadesiyle Kolombiya’da bedava yapabileceğiniz tek spordu bisiklet ve bu çocukların bu kadar rahat yetişmesinde bunun da payı vardı. Tenis kortları, basketbol sahaları paralıydı ve çoğu kapalıydı. Oysa bisiklet yolları kamuya açıktı, bir bisiklet alır, işe koyulabilirdiniz. 4×4 şoförleri sizden nefret edebilirdi, bunu sorun etmemeniz gerekiyordu.

Doğru, zorluklar bir insanın çocukluğunda belirleyicidir. Dayanma gücü verir. Çıkış noktası ararsınız. İmkânları olanlardan daha sıkı çalışır, kendinizi ve ailenizi kurtarmak istersiniz. Ülkenizin gerçeklikleri içinde kendinize bulduğunuz aralıktan kaçmak istersiniz. Lâkin hiç kimsenin hikâyesi sadece bu yönüyle açıklanamaz. Yol boyunca karşınıza çıkan ve ülkenizin gerçekliği, geçmişi, tarihi ile alakalı olmayan eşikler vardır, bunlar da sizi büyütür. 1990 doğumlu bir sporcunun hikâyesi bu yüzden tek açıdan anlatılamaz. Tek bir şey sizi şampiyon yapmaz ve bir şampiyonun hayatını tek bir şey açıklamaz.3

Nairo Quintana her şeye rağmen o gerçekle boğuşmak zorunda. Dünyanın geri kalanıyla aynı yoldan yürürken dünyanın geri kalanından ayrı tutulduğunu biliyor. Başka bir gezegenden olmadığını hissettirmeye çalışması bu yüzden. Hiçbir zaman sadece Nairo Quintana olamadı, Kolombiyalı Nairo Quintana olmak zorunda. Sadece bir şey olmanın yaşamaya yetmediği, belirli etiketlerin peşinizde dolaştığı bir başka ülkeden Latin Amerika’ya sevgilerle. Belki o merkeze asla ulaşamayacağız ama en azından yolculuk eğlenceli olsun. Birimiz İtalya Bisiklet Turu kazansın, öteki onun yazısını yazsın ve bu yazı o Giro’daki performansın yüzde biri kadar güzel olmasın. Bu yazı, o yazı. Ve evet, yalnız değilsiniz.

  1. Konuşmanın tamamını okumanızı tavsiye ederim. Benim için en değerli Gabriel Garcia Marquez metinlerinden biridir: http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=1127 []
  2. Nairo Quintana üzerine yakın zamanda bir kitap yazan İspanyol yazar Carlos Zumer de benzer şeylerden bahsediyor. Okunması gereken bir söyleşi: http://www.cyclinginquisition.com/2014/05/ambition-and-fierce-introspection.html []
  3. “Eğer temizse” kalıbını bisiklet yazınına getirmek istiyorum. Mesela bu bir Nairo Quintana yazısı, belki kimilerine göre bir güzelleme lâkin sizden bir ricam var. Yazıyı okurken her cümlenin başına “eğer temizse” koymayı unutmayın. Ben yazmıyorum, sıkıcı olur. Eğer temizse, doping yapmamışsa diye gidebilir hatta. Daha önceki portrelerinden ağzı yanan kalemi üfleyerek tutar. Bu çok sevdiğimiz adamlarda, özellikle de Quintana’da bir gün yasaklı bir madde çıkarsa bu yazı kendini imha edecektir. Bundan sonra bütün bisiklet yazılarımı “eğer temizse kalıbı” ile okumanızı rica ediyorum. Böylece benim de kıvırma imkânım olur. Kaçış plânı. []