Filmi iki hafta geriye sararak başlayalım. Sezonun ikinci yarısını felaket geçiren, pek çok Nba otoritesinin hemfikir olduğu üzere, tarihte, sakatlık ya da herhangi bir dış etken olmaksızın ortaya çıkmış en dramatik performans düşüklüğüne imza atarak playoff’a gelmişti, Pacers. Ancak, burası çocuklarla adamların ayrıldığı yerdi ve son aylarını gülünç durumlara düşerek bitirdikleri normal sezondan sonra, benimde içinde bulunduğum milyarlarca insan, “bir şekilde” Pacers’ın ayağa kalkmasını, sezonun ilk yarısındaki haline yaklaşmasını ve Al Horford’dan yoksun Hawks’a karşı ter idmanı kıvamında bir seri geçirmesini bekliyordu.
Kağıt üzerindeki kaydadeğer potansiyelini, normal sezon boyunca sahaya istikrarlı bir şekilde yansıtamayan Wizards ise, iyi bir sistem takımı, müthiş savunmacı Bulls ile karşılaşacaktı. Normal sezonda oynadıkları üç maçını ikisini kazanmış da olsalar, sezon sonunu formda geçirmiş de olsalar, “buraları” tecrübe etmiş oyuncu azlığı, koç faktörü gibi sebepler göz önüne alındığında, yine benim de içinde bulunduğum insanlara göre, Wizards’ın iki maçtan fazla kazanması sürpriz olacaktı. Hatta, eninde sonunda 4-5 eşleşmesi de olsa, kağıt üzerinde Wizards’ın daha kaliteli kadro olduğunu sabaha kadar tartışabilecek de olsak, Wizards’ın turu geçeceğini düşünenlerin sayısı, Wizards taraftarlarını bir kenara bırakırsak, iki elin parmaklarını geçer miydi, zannetmiyorum.
Peki ne oldu? Pacers direkten döndü. Yedi maçlık bir serinin ardından bunu söylemek çok adil değil; ama turu atlamayı hak etmeden, seriyi en az iki kere kaybedecek duruma gelmelerine rağmen, tam anlamıyla direkten dönerek çıktılar yukarıya. Hibbert’ın düştüğü durumları özetlemeye gerek yok diye düşünüyorum, ilk turun bir numaralı konusu kendisiydi zaten, az çok sosyal medyada takılıyorsanız, geçen sezon konferans finalinin altıncı maçındaki istatistiklerinin, geride bıraktıkları serideki ilk altı maçtaki toplam istatistikleriyle aşağı yukarı aynı olduğunu ve bunun gibi trajikomik detayları görmüşsünüzdür. Ancak, Hibbert’ı anlayışla karşılıyorum. Her gece çıkıp, fazla dalgalanmadan, benzer performanslar sergileyen biri olamadı henüz, seriye de kötü başladıktan, süresi azaldıktan sonra da iş işten geçti. Üstelik, Brand’in oynadığı kısıtlı süreler haricinde, sürekli beş tane dış şut tehditi olan adamla oynayıp, playoff serisi üçlük deneme rekorunu kırarken Hawks, hücumda da zarar veren bir Hibbert’ın çok da işi yoktu, sahada.
Pacers’ı bu hallere düşüren faktörlerin başında gelenlerdendi Hibbert; ancak Hill denediği 4 üçlükten 1’ini sokarken, Lancelot denediği 4.4 üçlükten, yalnızca 1.4’ünü sokabildi. Üstelik, Lance’in asist-top kaybı oranı 1 civarlarında dolaştı ve bu ikilinin, savunmada da zayıf karın konumuna düşmeleri, Pacers’ı asıl zorlayan şey oldu. Bu sezonla birlikte topa daha çok hükmetme özgürlüğüne kavuşan, George’un sahada olmadığı dönemlerde, hücumun komutanlığı rolü atfedilen Lancelot, istatistikleri çok sırıtmasa da, kötü bir seri geçirdi. Ancak, çoğu zaman, sahadaki varlığıyla yokluğu bir olan Hill kadar da kötü değildi. Limitleri belli olan, ki zaten George ve Lance gibi iki adamın sürekli sahada olduğu takımda, limitlerinin belli olması çok da kötü bir şey olmayan, Hill’in, üç sayı çizgisinin gerisinden, en azından normal sezondaki seviyesini yakalaması ve Wall karşısında, Teague karşısında düştüğünden, daha az aciz duruma düşmesi Pacers’ın kaderini belirleyecek en önemli faktör. Öte yandan, artık şutör kovalamak zorunda olmayan, basit mantıkla kendisine çok da uyacak bir rakiple karşılaşacak Hibbert’ın da, hayata dönmesi gerekiyor.
Gardlar ve Hibbert bu haldeyken, Paul George %46’yla 24 sayı, 11 ribaunt, 5 asist, 2 top çalmayla oynasa da, Horford’suz, playoff’a kalmayı bir süre öncesine kadar hiç de istemeyen Hawks’a karşı bile yetmiyordu, az kalsın. Larry Bird’ün basketbol aklını tartışacak değilim, haddime düşmez. Ama, bu takımın, hücumda zaman zaman bu kadar aciz bir basketbol oynamasının sorumlusu da ben değilim. Hali hazırda, zaten topu domine eden Lancelot ve her ne kadar topu domine etmeden oynayabilse de, eriştiği süperstarlık seviyesinden sonra, istese de istemese de o top eline gelecek olan George’un olduğu takımdan, en iyi dış şutör Granger’ı yollayıp, dış şutu çok kısıtlı Turner’ı da ben getirmedim.
Ara transferde, yüzük için takım değiştiren adamlara bakıyorum, bir Caron Butler bile resmi değiştirebilirdi. Tabii ki o gemiler limanı terkedeli çok oldu, gardlar ve Hibbert’ın, her şeye karşın şampiyonlukta iddialı olabilecek bir takımın önemli parçaları olduklarını hatırlamalarını ummaktan başka yapabilecekleri bir şey yok, an itibarı ile.
Öbür tarafta Wizards ise, beklentileri allak bullak ederek, Bulls’u parçaladı. Dunleavy bir maçta tam anlamıyla çıldırmasa, belki de Nba tarihinin en sürpriz süpürülüşüne tanıklık edebilirdik. İlk iki maçı kazandıktan sonra, seri başında hiç de dillendirilmeyen gizli sakatlıklar ortaya çıksa da, Koç Wittman ve ekibini alkışlamak gerekir. Wizards kariyeri boyunca, beni hiç tatmin etmeyi beceremese de, bir playoff serisinde, koç değerlendirirken en önem verdiğim şeye dikkat etmiş ve dersine çok iyi çalışmış, Wittman. İçeriyi kalabalık tutarak, Bulls’un dış atıcılarını tahrik eden ve planını Noah’ın etkinliğini azaltmak üzerine kuran Wittman, Bulls bir maçta Dunleavy ve zaman zaman Augustin dışında, makul ayarda bir atıcı bulamayınca hem seriyi çok uzatmadan kazandı, hem de büyük ihtimalle işini kurtardı. Üstelik her şey bir kenara, Bulls’u, Thibodeau’nun oturttuğu sistemin mihenk taşları olan, savunma, ribaunt, her top için mücadele gibi alanlarda geçerek eledi Wizards, en önemli iki skoreri de ilk playoff deneyimlerini yaşarken, hem de.
O iki skorerden de bahsedeyim, lafları geçmişken.1 Büyük laflar etmek için erken olabilir; ancak önümüzdeki seneleri şekillendirecek arka alanlardan birinin oluştuğundan da dem vurmak gerekiyor. İlk tur serisinde gözlemlediğim kadarıyla, kötü yüzdeyle atmasına rağmen, oyunu, normal sezonda zaman zaman kaptırdığı şekilde, çok da domine etmeyen, potaya gitmekte ısrarlı, ilk beşin geri kalan oyuncularının hepsinin çift haneli skor ortalamasıyla seriyi bitirmesinin en önemli etkenlerinden biri olan John Wall ile, kritik şutları kullanmaktan çekinmeyen ve yüzdeli sokan; ancak oyununu dış şut ile kısıtlamayan, istatistik kağıdını doldurmaya çabalayan Bradley Beal’i gördüm.
Nene Hilario’dan da bahsedeyim tabii de, önemli bir sürprize imza atıp, 4-1’le seri geçen takımın her bireyinden bahsetmem gerekecek, o zaman da. Bir yandan sürekli playoff izliyorum ve sebebini bulamadığım şekilde çok az uyuyorum. Yorgun ve gerginim. Nene’yi de kalkıp izleyin bir maç. Bundan önceki 930 kelimeyi okuduysanız, izliyorsunuzdur da zaten.
Peki ne olacak? İki hafta önce, Wizards’a bir maç bahşederken, Pacers’ı çok fazla terletmeyen insanların tahminlerinde, aşağı yukarı yarı yarıya değişimler görüyorum. İlk turda, sahada gördüğümüz şeyler en gerçek veriler ve yalan söylemediler. Ancak, bu kadar kısa bir zaman zarfı içinde, kaydadeğer sayıda insanın, iki takımla ilgili görüşlerinin 180 derece değişmesi de çok sağlıklı bir şey değil. İlk tur serileri göz önüne alındığında, kısa forvet pozisyonu haricinde, her pozisyonda daha iyi opsiyona sahip olan Wizards’ın, kötü bir bench’i olsa da Pacers’ınkinin de bir şeye benzememesi sebebiyle, oradan da açık vermiyor.
George Hill-Mike Scott itişmesinde, bir adım da olsa sahaya giren ve dolayısıyla otomatik cezalandırılıp maç kaçırması gereken, ki iyi ki kitabına uyduruldu da ceza almadı, George’suz altıncı maçı oynayıp, çoktan tatile çıkması gereken Pacers, ilk tur serisinden de kötü oynamayacaktır. Öte yandan, Wizards’ın, en azından bu playoff’lar için, tavanını ilk turda görmüş olabiliriz. Wizards beş gündür dinleniyor ve kusursuz bir seri planı hazırlamış olmaları lazım, öte yandan Pacers ise sadece bir gündür bu seriye hazırlanabiliyor; ama iki takım da “yaşlı” değil ve eminim ki, oyuncuların çok büyük bir kısmı, beş gün ara vermektense, bir gün ara vermeyi tercih ediyorlardır.
Anlayacağınız üzere, neresinden tutsam elimde kalıyor. İlk turda gördüklerimden sonra, Wizards susuz götürür demek istiyorum; ancak aşağı yukarı yedi aydır, hatta geniş perspektifte, bu ligi takip etmeye başladığımdan beri aklıma yavaş yavaş kazınan kimi genelgeçer, kimi çok geçerli düşünceleri de iki haftayı az aşkın sürede yerle bir etmeye de yüreğim yetmiyor. Yakın skorlu maçların bolca olduğu, sert ve “pis” bir seri bekliyor ve diliyorum. İte kaka Pacers kazanır.
4-3 Pacers.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane