Skip to content

Reçete: Güneydoğu

Sırada Alp Akbulut'un Güneydoğu için kestiği reçete var...

Reçeteleri çok severiz. Doktorların el yazıları olarak başladıkları yolculuklarını eczanelere taşıyan kişi olarak genelde heyecanlı oluruz. Orada okuyamadığımız bir şeyler yazılıdır ve bu her zaman orada okuyabileceğimiz bir şeyler olmasından heyecanlıdır. NBA’de normal sezonun yavaş yavaş Fox’da yayınlanan ve geçen hafta 1000. bölümünü kutlayan Unutma Beni dizisine döndüğü şu günlerde takımlara reçete çıkaralım dedik. Ne lazım? Ne yapmalılar? Biliyor olabiliriz. Unutmayın bizi, daha 3 gün, 3 grup var.

Miami Heat

Ne lazım?
Odun

Greg Oden’ın basketbola geri döneceği ve Miami’nin kendisiyle ilgilendiği söyleniyor. Bir dahaki sezondan itibaren oynamayı planladığı ve birkaç takımın daha kendisine birkaç yıllık kontratlar vermeye hazır olduğu gelen haberler arasında. “Hadi len” şeklinde tepki veriyorum. Miami’ye lazım olan bildiğin odun. En başa Wade’i koyup sıraya dizeceksin ve odunla kafalarına vuracaksın. Tabi bunu hemen yapmana gerek yok, bir süre daha sallanmaya devam edebilirler. Şampiyon olan bir takıma bir sonraki sezon “neden” ile başlayan çok fazla soru sormamak lazım. Uzun eksikliğinin de boş sakatlanmadığı sürece sorun yaratmayacağını düşünüyorum. Boş adam belki ama iyi adam.

Birdman sahada pek bir işe yaramaz ama takıma hava katar, denenebilir.1 Çok da önemli değil işte. Miami’nin zayıf karnını vurabilecek bir takım yok Doğu’da maalesef. Finalde Memphis gelmediği sürece pota altındaki bu zaafı aşırı derecede hissetmeyecekler. Anca Lakers’ın rüya kadrosu hayallerdeki gibi bir basketbol oynamaya başlarsa, belki Dwight’ın arkasında durabilecek bir odun ihtiyacı doğar. Reçete her türlü odun yani, değişen bir şey yok.

Miami’nin geçen seneden daha iyi olabilme ihtimalini de konuşmak lazım hiçbir ekleme yapmasa dahi. Ray Allen normal sezonda pek ortalıkta görünmediği için zaman zaman unutuluyor, ancak play-off’ta dördüncü büyük gibi oynaması beni şaşırtmaz. Erik Spoelstra’nın tek yapması gereken onu ve diğer sakatlanmaya müsait adamları, ağrısız sızısız play-off’a sokmak. Ben Thunder sempatizanı olduğum için objektif bakmıyorum ve Miami’yi şampiyonluğun bir numaralı favorisi olarak görmüyorum. Fakat şu bir gerçek ki; Derrick Rose erik gibi dönerse Miami’yi yenebilecek takım kalmaz Doğu’da. Jason Terry de rik gibi oynamaya devam ederse hele. Daha sorunsuz bir ilk üç tur geçirecekler gibime geliyor bu kez, tam anlamıyla finale kitlenecekler.


atl

Atlanta Hawks

Ne lazım?
Josh Smith’in imzası

Bu grubun bu noktasından sonrası (fark ettiğiniz üzere “the tabele”deki sırayla gidiyorum) değişim sürecindeki takımlardan oluşuyor. Bu sezon için şampiyonluk hedefleyen yok, bulundukları konumdan daha yukarı çıkmaları gerekmiyor illa. Bu sebeple “ne lazım”ların önümüzdeki yıllarla da alakası olacak ister istemez. Atlanta 4-6 civarı bir yerlerden play-off yapabilecek seviyede bir takıma sahip olduğu için diğerlerinden ayrılıyor gibi gözükse de 2013-2014 sezonu için kontratlı 4-5 oyuncuları var. Yani yapmaları gereken şey düşünmek. Pilan.

Sezon sonu serbest kalacağı için Atlanta’nın Smith’i takas etme ihtimali çokça konuşuldu, konuşulmaya da devam edecektir. Elden kaçacak diye heyecan yapıp pick ya da içi geçmiş bir yıldız karşılığı göndermek büyük bir hata olacaktır. Ortada zaten iyi bir takım var. Danny Ferry, şu an için karmaşık görünen 2013 yazının planlarını birer kadeh MacCutcheon eşliğinde Josh Smith’le konuşarak orta bir yol bulur diye düşünüyorum. Önceliği kalmak gibime geliyor zaten kafasında. Keyfi yerinde olsun yeter ki. Yaşadıkları ve muhtemelen sezon boyu yaşamaya devam edecekleri performans dalgalanmalarının, bu kararı her geçen gün biraz daha zorlaştırdığının farkındayım. Josh Smith de pek yardımcı olmuyor, kendisini cilalamak yerine çamurun içine atlıyor. Geçen hafta antrenmandan atıldı ve bir maç kadro dışı bırakıldı. Mağlubiyetlere sinirlendiğini söyledi, taraftardan özür diledi.

Dwight Howard’ın sezon sonu kankası Josh’ın yanına gelmek isteyebileceğini okuyoruz sağdan soldan. Howard’ın Lakers’tan gitmesi bence çok küçük bir ihtimal ama yine de Atlanta’nın Josh’ı tutması için ekstra bir sebeptir.

Şöyle de bir tehlike var. Takımın kilit parçalarından biri Louis Williams sezonu kapadı ve son 11 maçtaki 3-8’lik dereceyi düzeltmek biraz daha zor olacak. Başta yazdığım 4-6 civarı bir yerden play-off yapacak seviye biraz hasar aldı, keza o kısmı yazarken sakatlık yoktu ortada. Yuvarlanıp düşme ihtimalleri geliyor insanın aklına. Takımı dağıtma fikri daha cazip gelebilir tabi hâl öyleyken. Aynı şekilde başka bir yerlere kaçmak daha cazip gelebilir Josh Smith’e. Bazen ileri gitmek için önce biraz geri gidip tekeri takıldığı yerden çıkarmak gerekir. Bu, o durumlardan biri değil. Arabayı orada bırakıp otobüse2 binmek olur Smith’le imzalamamak. Daha az metafor isterseniz, attan inip eşeğe binmek de diyebilirsiniz. Oysa bu yaz Atlanta’nın Horford, Smith ve Teague’in yanına bir yüksek ücretli oyuncu daha alma imkanı var. Kıyısından köşesinden de olsa, contender olma şansın varsa kaçırmayacaksın. Kesenin ağzını açacaksın. Sen büyük şehirsin, Güneydoğu’nun Paris’isin. Büyük düşün.


orl

Orlando Magic

Ne lazım?
Daha fazla draft hakkı

Sam Presti’nin Oklahoma’da uyguladığı takımını draft’ten kurma modelinin bir benzerini uygulamak üzere geldiğini tahmin ediyorum yeni GM’in. Ancak bu yolda kendilerini sekteye uğratabilecek bir sezon geçiriyorlar şu ana kadar. Sıfırdan başlayabilmek için fazla iyiler. Elde Afflalo, Davis, Redick gibi sağlam basketbolcular bulunduğu sürece, daha NBA’e adaptasyonunu tamamlamamış oyuncuların sürüklediği Doğu’nun o boktan takımlarından iyi olacaklar. Davis’in sakatlığı bu anlamda işlerine bile yaradı denebilir, keza maç kaybettiler o ara baya. Gelecek için umut görmedikleri adamları draft pick’ine dönüştürme işinde geç kalıyorlar sanki. Önümüzdeki iki draft’ten iki ana parça bulmaları gerekiyor. İhtimalleri arttırmak, işleri hızlandırmak için birkaç sene boyunca birden fazla ilk tur seçimiyle girmeliler sezon sonlarına. Eğer dediğimi yapmayıp bu kadroyla sezon sonunu görürlerse, eminim ki sonlara doğru bilerek maç kaybetme çirkinliğine başlayacaklar ve yüzbin kere konuştuğumuz teraneleri konuşacağız yine. Yapmayın abisi.

Orlando kötü takım değil, fakat elit bir takım olmaktan da çok uzak. Vucevic’in bu kadar iyi oynaması ve NBA’de ilk beş pivot oynayabilecek ayarda bir adam görüntüsü vermesi Magic için bu sezon iyi giden tek şey. (Takım iyi basketbol oynuyor, ama konu o değil.) Andrew Nicholson da iş yapabileceğini gösteriyor arada bir. Bunlar dışında geleceğe dair umutla baktıran en ufak bir ışık yok. Bu ışık anca draft’ten gelir. Mümkünse ilk üç sıradan seçmeli Orlando. Shabazz Muhammad’i hedeflemeli. Ya da varsa o ayarda başka adamlar da olabilir. Yorgun gözlerim beni yanıltmıyorsa, Orlando’nun 2013’te yalnızca kendi ilk tur hakkı var. Bu sayı en az 3 veya 4 olmalı. Ibaka’lar gökten zembille inmiyor. Aksi halde 30 galibiyet seviyesinde takılıp kalma gibi bir risk taşıyor mevcut kadro. Bildiğiniz üzere NBA’de otuzuncu olmak yirminci olmaktan çok daha iyidir.


cha

Charlotte Bobcats

Ne lazım?
Michael Kidd-Gilchrist’in liderliği

“Lider sensin, sürükle lan bizi” şeklinde acil bir ihtiyaç değil bu. Bobcats’in geçen sezonki epik kötü performansı unutulmasın, bu sezon işler planlandığı gibi gidiyor muhtemelen. MKG hakkında net fikirler oluşmadı kafalarda belki, ama işi bildiği belli. Onun oyun tarzındaki bir oyuncunun Durant gibi, Rose gibi ilk seneden öne çıkmaması normal. Eğer hayalimde canlandırdığım gibi bir oyuncuya dönüşürse ilerleyen yıllarda, Bobcats Kemba’yla ikisini takımın ana parçaları yapabilir rahatlıkla. Biyombo orta sahayı toplar. Beşin üçünü bulmuş durumdalar, iyi yoldalar. Daha önlerinde bir draft var. 2014-2015’te bomboş bir salary cap. İsmet Badem’in “tam bir basketbol şehri” klişesini de karşılaşıyorlar. Başarının göründüğü kadar uzak olmadığına kendilerine inandırmalılar belki de.

Tabi MKG’nin istenilen seviyeye gelmesi için zaman ve fırsata ihtiyacı var. Bobcats’in Rudy Gay’le ilgilendiği haberi geliyor ki mesela, takımı yeniden kurmak için yapılan tüm iyi hamleleri nötrleyebilecek kadar kötü bir hareket olur. Gay tarzı baskın karakterler, Michael Kidd-Gilchrist’in gelişimine destek olmak bir yana köstek olacaklardır. İsteyerek değil tabi, oyun stilleri icabı. Kemba Walker zaten topu domine etmeyi seven, takımdan tamamen ayrı hareket etmese de, takımı kendi oyununa uydurmaya çalışan bir oyun kurucu. Yani etrafındakileri yukarı çekmeyecek hiçbir zaman, ama maçın içinde olacak hep, mental olarak güçlü kalacak. Biraz da bu yüzden bu takımın oyunu iyi anlayan, sağlam karakterli, aynı anda birçok şeyi yapabilen bir lidere ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

Ben bunları yazarken, Bobcats kafamdakinin tam tersini yapmaya devam ediyor tabi. Son maçlarda Kidd-Gilchrist kötü oynuyor ve dakikaları düştü. Daha 20 yaşını doldurmamış bir adamın bazı günler ortadan kaybolması normal ancak dakikalarının düşmesi hiç normal değil. Kötü oynasa da sahada kalmalı. Bu adam Bobcats’in elit bir takım olabilmek için tek şansı. Benzer şeyler Biyombo için de geçerli. Kötü oynadığı maçlarda hemen Haywood’a dönmek yerine, ısrar etseler, “bu takımın geleceği sizlersiniz” mesajını verseler daha iyi olacak sanki. Bobcatler kurulduğundan beri asla gerçek bir yıldıza sahip olmadılar ve play-off görmeyi başarsalar da hiçbir zaman heyecan vermediler. İlk kez ellerinde yüksek potansiyelli bir süperyıldız adayı ve üst düzey bir oyuncu olmaya şimdiden yaklaşan bir başka genç var.3 Eline yüzüne bulaştırmamaları gerekiyor, yazık ederler.


was

Washington Wizards

Ne lazım?
Galibiyet, olabildiğince çok galibiyet

Bu takımda kötü bir kaybetme alışkanlığı oluşmuş durumda. Takımı sil baştan kuruyorsanız, kadronuzda elle tutulur hiçbir şey yoksa, kaybetmek çok önemli değildir. İyi bile olabilir, yüksek sıradan draft hakları alırsınız, çekirdeği komple yenileyeceksinizdir zaten. Oysa Wizards’ın durumu biraz daha farklı. John Wall’un artık kazanmaya ihtiyacı var. Bu takımın yıldızları Wall ve Beal olabilir rahatlıkla. Nene sağlıklı kaldığı sürece elit bir uzun. Göründüğü kadar kötü bir takım değil aslında bu. Sezonun ikinci yarısında Wall’un kumandayı almasıyla, Beal’ın lige ısınmaya başlamasıyla, rotasyonun oturmasıyla, kalan maçlarda %50 civarı galibiyet yüzdesi tutturmalılar diye düşünüyorum. Tutturmayı hedeflemeliler en azından. Bir tane daha yıldız adayına ihtiyaçları yok şu aşamada. Eldekilerden bir yapı kurmaya çalışmalılar. Wall-Beal-Ariza-Seraphin-Nene ilk beş, Crawford-Webster-Okafor ağırlıklı bir rotasyonla bu sezondan itibaren kazanmaya başlayıp, bir dahaki sezona play-off’a girmek ayakları yere basan bir hedef. Takımın en skoreri ball-hog Jordan Crawford olmamalı mesela. Re-building kafasından çıkmalılar artık.

Nitekim John Wall’un dönüşüyle işler yoluna girmeye başladı bile. Onun oynadığı ilk 5 maçın üçünü kazandılar. Galibiyetler bir yana, Cumartesi akşamı Clippers deplasmanında yenildikleri maç bu sene en iyi oynadıkları maç olabilir. Paul ve Griffin’i baya iyi savundular ve ilk kez 30 dakikanın üzerinde oynayan John Wall 24 sayı attı, heyecanla beklenen süperstar görüntüsünden bir ön izleme sundu. Ciddi bir sakatlıktan dönüp oynadığı ilk beş maçta kariyer istatistiklerinin aynısını 10 dakika daha az sürede yakalaması etkileyici. Ariza ve Nene’nin yeni döndüğünü ve yavaş yavaş ısındıklarını da hesaba katarsak son birkaç yıldır NBA’in birçok açıdan en kötü takımı olarak akıllara yerleşen Washington Wizards, izlenesi bir takım haline geldi bile. Başkent deplasmanında kimse artık eli belinde maç kazanamayacak.

  1. Denendi bile, 10 günlük kontratı kaptı. []
  2. Otobüs derken 2013 yazında bomboş cap’leriyle değerinden fazla para verecekleri ve birkaç sene sonra kafalarını taşlara vuracakları oyuncular grubundan bahsediyorum. []
  3. Bobcats tarihinin en büyük yıldızı kim biraz düşünün. İlk etapta kimse aklınıza gelmeyecek çünkü hakikaten hiç yıldızı olmadı bu takımın. Gerald Wallace açık ara en iyisi. Raymond Felton şimdi iyi ama o zaman pek bir halta yaramıyordu. Stephen Jackson var bir de. Hepsi bu. []