Skip to content

14 Yıl Önce, 14 Yıl Sonra: Fransa ’98

28 yaşındayım ve bugüne kadar yaşadığım zamanı tam ortasından ikiye bölen bir turnuva var...

28 yaşındayım ve bugüne kadar yaşadığım zamanı tam ortasından ikiye bölen bir turnuva var; Fransa ’98. 14 yıl önce, 14 yaşındayken izlediğim, aklımda en çok yer eden, bende en çok anı bırakan… Kaçırmadan her maçını izlediğim tek turnuva hatta ve televizyon başında, her maç için küçük küçük kağıtlara ayrı ayrı notlar tuttuğum; kadrolar, girenler, çıkanlar, teknik direktörler, hakemler, statlar, kartlar ve diğer birkaç şey daha. O kağıtların hepsi, hâlâ İzmir’deki evde, büyük ihtimalle tozlu bir dosyanın içinde duruyor. Her gidişimde “Bu kez unutmayayım, dönerken alayım” diyorum ama yalan oluyor tabii.

İzmir-İstanbul arasında dağılmış parçaları bugüne kadar bir araya getiremedim ama bu yazı ucundan tutar belki, en azından niyetim o. Aşağıda, turnuvadan aklımda kalanlardan oluşan 20 maddelik bir liste var. Kendi hafızamdan yola çıkarak, başkalarını da tetiklerim diye düşündüm ki 3-5 kişinin aklına girsem kârdır…

#1

Gianluca Pagliuca’nın Norveç maçındaki kurtarışını çok kişi hatırlamıyor belki ama o an için, o kurtarış, hayatımda gördüğüm en acayip kaleci performansıydı. En başa yazmamın sebebi ise aklımda yer etmesi kadar, kurtarışı bulabilmek için İtalya-Norveç maçının ikinci yarısını izlemek zorunda kalmam. Emeğe saygı… (01:14:40)

#2

(Emin olmamakla birlikte) Fransa ’98, Jose Luis Chilavert’i dünya gözüyle gördüğümüz ilk turnuvaydı. Adını duyuyor, sağda-solda bir iki videosuna denk geliyorduk ama o güne kadar, izlediğimiz bir maçta, bir kalecinin kalesinden çıkıp frikik kullandığına şahit olmamıştık. Paraguay-Bulgaristan maçı, bu açıdan bir ilk oldu. Chilavert’in şutu önce kaleciye, sonra direğe çarpıp kornere çıktığında, ağzım açık, boş gözlerle ekrana bakıyordum… (00:58)

#3

Dennis Bergkamp’ın Arjantin’e attığı gol. Uzatmayacağım, spiker benim yerime anlatıyor zaten her şeyi…

#4

Arjantin-İngiltere maçından üç başlık çıkarabilirim; Michael Owen’ın dünyaya “Selam, ben geldim!” demesi, Beckham’ın kırmızı kartı ve Zanetti’nin golündeki frikik organizasyonu. Bir Dünya Kupası maçını ‘unutulmaz’ kılmak için yeterli bence… (03:25 – 04:30 – 05:15)

#5

Meksikalı Cuauhtemoc Blanco’nun Güney Kore maçındaki çalımını anlatabilmek için yıllardır büyük mücadele veriyorum. Gelebildiğim son nokta “Blanco’nun topu iki ayağına sıkıştırıp zıplayıp iki adamı geçmesi vardı ya hani” düzeyinde. (00:57)

#6

1998 yılında, Fransa’da, İskoçya’nın kalesini 1958 doğumlu Jim Leighton koruyordu. Ve kaleye 40 yaşında adam koyduğunda, Faslı Hadda bile affetmiyordu… (00:20)

#7

Gabriel Batistuta (bende yeri Bergkamp’la birlikte ayrıdır) Jamaika maçında attığı üç golle, iki ayrı Dünya Kupası’nda hat-trick yapan ilk futbolcu olmuştu. Unvanını bugün de koruyor. Batistuta’nın gollerini ayrı ayrı bulamadığım için aşağıya maçın kısa özetini koyuyorum, hem belki Ariel Ortega’yı özleyenler de vardır…

#8

Luigi Di Biagio, Fransa maçında kaçırdığı penaltıdan sonra yere yığılmıştı. Bense o sırada, bir adım gerilerek kullanılan bir penaltı vuruşunun nasıl olup da üst direkten uzaya gittiğini çözmeye çalışıyordum. (03:11)

#9

Şili-İtalya maçı da hikayesi bol olanlardan. Başrollerde Şili’nin çılgın Salas-Zamorano forvet ikilisi ile 1994 Dünya Kupası finalinde kaçırdığı penaltıdan sonra, takımı mağlupken tekrar beyaz noktanın başına geçme cesareti gösteren Roberto Baggio var.

#10

Rumen futbolcuların Tunus maçı öncesinde saçlarını sarıya boyatması ve Adrian Ilie’nin Kolombiya’ya attığı müthiş gol. Bunlar da Romanya’nın hatırlattıkları…

#11

Jay Jay Okocha’nın Danimarka maçında yaptıkları, onu Türkiye’de Fenerbahçe formasıyla izleyenlere çok da yabancı gelmemişti ama dünyanın belli bir bölümünün aklını almıştı, o kesin. (01:45 – 02:04)

#12

Brezilya-Danimarka maçı da Arjantin-İngiltere gibi bütün halinde akılda kalanlardan. Rivaldo’nun golleri, Roberto Carlos’un ıskası ve Brian Laudrup’un gol sevinci…

#13

Jarni, Vlaovic ve Suker’in gollerinin güzelliğini bir yana koyuyorum; Hırvatlar, koca Almanya’yla maç boyunca kedinin fareyle oynadığı gibi oynamışlardı. Hayatımda Almanya’yı hiç bu kadar çaresiz gördüğümü hatırlamıyorum…

#14

O Hırvatistan’ı yıkan Lilian Thuram var tabii; Dünya Kupası yarı finalinde iki gol atıp takımını finale taşıyan ve (yanlışım yoksa) o güne kadar hayatında bir maçta hiç iki gol atmayan Thuram… (02:47-03:01)

#15

Fransa’dan devam… Laurent Blanc’ın Paraguay’a attığı gol, Dünya Kupası tarihinin ilk altın golü…

#16

İspanya-Nijerya maçını herkes Oliseh’in golüyle hatırlıyor ama benim için o maçın esas kahramanı, Lawal’dan yediği saçma golle Zubizarreta. (01:07-01:25)

#17

Claudio Taffarel’in yarı finaldeki Hollanda maçında kurtardığı penaltılar, bende büyük yer etti. Phillip Cocu ve Ronald de Boer o gün topa sığır gibi vurmasalar, daha mutlu bir çocukluk geçirebilirdim. (07:00–08:25)

#18

Boudewijn Zenden’in üçüncülük maçında Hırvatistan’a attığı gol şahaneydi ama devamında o gol sevincine yeltenip de rezil olmasa iyiydi…

#19

Final… Ronaldo’nun o gün sahaya zorla çıkartıldığı, bayılacak gibi olduğu, sponsoru Nike’ın baskı yaptığı, falan filan… Hepsi, bugün bile tartışılan mevzular. 00:19’daki yüz ifadesinden, bugüne kadar bin tane anlam çıkarıldı ama gerçeğin ne olduğunu bilen çok az kişi var. Bunun yanına bir de Zidane’ı koy, neresinden baksan güzel hikaye…

#20

(Ve elbette) Gelmiş geçmiş en iyi FIFA oyunu: FIFA ’98 Road to World Cup
Gelmiş geçmiş en iyi FIFA şarkısı: Blur – Song 2