Skip to content

D Grubu: Yeterince İnanırsak Olur Bence

Yazıhane ekibi Euro 2012 öncesinde toplandı, D Grubu'nu Çetin Cem Yılmaz yazdı...

Avrupa Şampiyonası’nın Interrail’dan farkı yok. Yine aylarca konuştuk, tartıştık ama gitmeyi başaramadık. Fakat orada, bir turnuva var uzakta, kayıtsız kalamayız. Yazıhane ekibi toplandı, dört yazar, dört grubu paylaştı. Tavsiyemiz: Son güne bırakmayın, notları bugünden okumaya başlayın!

D Grubu’ndaki dört takım için de Euro 2012 önemli bir sıçrama noktası. En azından onlar öyle olacağını umuyor. Dört hocanın da takımlarının başlarındaki ilk turnuvası  bu (bir tanesi görev başındaki 40. gününe henüz girmedi bile). Dolayısıyla her biri yaptıkları değişikliklerin işe yaramasını  umacaklar. Fransa, İngiltere, İsveç ve ev sahibi Ukrayna bu yüzden “optimistler grubu”nu oluşturuyorlar.

Fransa

2012 yılına bakarsanız, “La Haine”in unutulmaz repliğindeki gibi “şu ana kadar her şey yolunda” Fransız futbolu için. Montpellier Avrupa’da sezonun en güzel peri masalını yazdı. Nasri, Benzema, Evra ve Ribery sezonu iyi geçirdiler (son ikisi hayal kırıklığı ile kapattıysa bile). Ve milli takımları 21 maçlık bir yenilgisizlik serisini sürdürmekte. Takım görece genç ve iştahlı oyunculara ve kısa kariyerine karşın kazanmayı bilen bir hocaya sahip. Bu gerçekten Fransa mı? Yani, iki yıl önceki Dünya Kupası’nda taraflı tarafsız herkesin nefretini kazanan, geçen yaz patlak veren ırkçılık skandalıyla dibe vuran takımdan bahsediyoruz değil mi?

Evet, Fransa gerçekten şu ana kadar çok iyi geldi ve hemen herkesin İspanya-Almanya-Hollanda arasında geçmesini beklediği bu turnuvanın sürpriz atı olabilir. Savunmasında Rami ve Mexes gibi güvenilir iki adama, kenarlarda Premier Lig beklerine sahipler. Rennes’in savaşçı oyuncusu Yann M’Vila sakatlandığı için muhtemelen ilk maçta idolü Steven Gerrard’a karşı oynayamayacak ama o mevkide İngilizlerin yakından tanıdığı Yohan Cabaye de pek eksiklik hissettirmeyecek. Zaten Fransa’nın potansiyeli biraz da buradan belli. Kaledeki Lloris-Mandanda çiftinden forvetteki Benzema-Menez’e kadar her mevkide fazlasıyla alternatife sahip Laurent Blanc. Oyun sıkıştığında skoru değiştirmek üzere elinde Hatem Ben Arfa, Mathieu Valbuena, Jeremy Menez, Olivier Giroud gibi adamlar olan bir hocadan bahsediyoruz.

Potansiyelini sahaya yansıtabilirse Fransa’nın gruptan lider çıkması pek zor görünmüyor. C Grubu ikincisini ekarte etmesi de. İşte o dört maç sonrasında yarı finalde muhtemel bir İspanya eşleşmesine ritmini bulmuş olarak gelirse belki favori olarak çıkmayacak ama yine de önemli bir şansı olacak.

Ama bugüne kadar büyük sahneye çıktığında gereken performansı gösterememekle eleştirilmiş Ribery-Nasri ikilisinden maksimumu alması şart. “Şu ana kadar her şey yolunda” gidişinin yine “La Haine”deki gökdelenden düşen adamın hikayesine benzememesi için.

İngiltere

Her turnuvanın drama kraliçesidir İngiltere. Kimsenin başına gelmeyen sakatlıklar, en büyük yıldızın kırmızı kart görmesi, medya ile savaşlar ve nihayetinde penaltı atışları  kupa hayaliyle yola çıkan İngiltere’nin eve en erken dönenlerden olmasına sebep olur.

Ama İngiltere bu sefer bir değişiklik yaptı ve yaşayabileceği tüm dramaları -penaltılar dışında- turnuva başlamadan yaşadı. En büyük yıldızı çeyrek final maçında değil turnuvaya gelmeden kırmızı kart gördü. Kadroyu baltalayan sakatlıklar maçlar başlamadan gerçekleşti. Teknik direktör değişimi turnuva başlamadan gerçekleşti. Ve medya 2006’da WAG’lerin (futbolcu eşleri) Almanya’ya gelişiyle kopardığı yaygaranın benzerini Rio Ferdinand üzerinden koparmayı başardı.

Alt alta yazıldığında her biri turnuva kaybettirecek olan bu kötü haberlerin birleşimi belki de İngiltere’ye en büyük iyiliği yapıyor. Bugüne kadar her zaman “Futbolu evine döndürmeye geldik” naraları ata ata gelip Avrupa’nın  çeşitli barlarında “O penaltı nasıl kaçar ya :(”  şeklinde biralara gözyaşı akıtarak tamamlanan İngiltere maceraları  bu sefer farklı başlıyor. Artık Altın Jenerasyon yok. Hedef şampiyonluk değil. Burunlar havada değil. İngiltere asla olmadığı  kadar realist.

Roy Hodgson işin başına yeni geçti ama şimdiden İngiliz basınının eleştirilerinden nasibini aldı. Kafasının dikine giden, inatçı bir adamdır Hodgson, bunu kafasına takmaz. Zaten seçtiği kadro, biraz zorunluluklardan da şekillense tam anlamıyla onun kadrosu. Barry ve Lampard’ın sakatlıkları orta sahada Parker ve Gerrard’ı zorunlu kılıyor. Orta sahadaki (önlerindeki) üçüncü adamın Ashley Cole, kenarların ise Walcott ve Ox(lade-Chamberlain) olacağını düşünürsek İngiltere’nin -özellikle Rooney’nin cezalı olacağı ilk iki maç için- planı belli oluyor: Hücuma mümkün olduğunca çabuk çık, Welbeck’le (veya Defoe ile) açık alanda boşluk ve gol bul.

Peki Chelsea’ye Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu getiren sistem işe yarayacak mı? Chelsea’nin geri dörtlüsünün üçü Terry-Cahill-Cole’un birlikteliği bunu daha olası yapacaktı, şu anda Terry’nin Lescott’la acilen kaynaşması gerekiyor.

Ama her şeye rağmen hazırlık maçları (düşük beklentiler ışığında) şaşırtıcı derecede olaysız geçti. Hodgson istediği düz, sıkıcı ama disiplinli takımı kurmaya yaklaşmış görünüyor. Neticede Hodgson “Yedek olacaksam gelmem” diyen Micah Richards ve Michael Carrick gibileri dışarıda bırakıp kendisi için askerlik yapacak bir oyuncu grubu topladığı  için sürpriz değil.

Neticede İngiltere hiç olmadığı kadar umutsuz olarak gerekiyor bir turnuvaya. Normalde dünyanın sonu olarak görülen çeyrek finalde elenmek bu takım için başarı olarak görülecek. Bu bile umutlu olmak için yeterli sebep.

Ukrayna

2008’de Avusturya ve İsviçre, 2010’da Güney Afrika sağolsun, turnuvaların ev sahipliği miti sarsılmış durumda. Belki diğer ev sahibine göre büyük sahnede çok daha tecrübeli olan Ukrayna’nın grubu Polonya’nınki gibi altın bir tepside gelmemiş ama yine de Oleg Blokhin’in çocukları seyircilerine üç maçtan fazlasını izlettirmek isteyecek.

Ancak turnuva öncesini pek de sağlıklı geçirmediler. Takımın iskeletini oluşturan Shakhtar Donetsk ve Dinamo Kiev oyuncuları lig bitiminde Süper Final’i aratmayan görüntülerle birbirlerine girdiler. Kiev’in efsanevi kalecisi Oleksandr Shovkovskiy ve Shakhtar’ın savunmacısı Yaroslav Rakitskiy medya üzerinden atıştılar, birbirleri için “O varsa ben yokum” dediler. Blokhin’in imdadına yetişen (!) ise Shovkovskiy’nin omuz sakatlığı oldu. Üzerine son günlerde patlak veren ve tüm kampı vuran bir mide krizi de yaşadılar. Blokhin’e “Butko ve Garmash da oynayacak durumda olmasaydı Türkiye maçına çıkamayacaktık” dedirten bir salgın, ekibi vurdu.

İşin aslı, Shakhtar-Dinamo sorunu ve mide problemleri olmasa da Ukrayna pek iyi durumda gelmiyor turnuvaya. Bardağın dolu tarafına bakarsak savunmada Rakitskiy, Butko gibi gençler sahne alacak. Orta sahada neredeyse tüm yükü Tymoshchuk ve Rotan çekecek. Bu ikili mümkün olduğunca oyunları kanatlara açmaya çalışacak ve bir patlama kovalayan Yarmolenko, Konoplyanka, Husyev gibilerin yaratıcılıklarına güvenecek. İlerisi ise en ilginç nokta. Shevchenko şüphesiz eski Sheva değil, dolayısıyla tek forvet oynama rolünü kaldırıp kaldıramayacağı meçhul. Yanına destek için konabilecek Voronin ve Milevskiy’nin de koyabilecekleri kapasite kısıtlı. Dolayısıyla seyirci gazı ve ev sahibi motivasyonuna herkesten fazla ihtiyaçları olacak. Ama bardağa yarı dolu yarı boş olarak bakacaksak bu turnuvada Ukrayna’ya dair en renkli şey FEMEN olacak gibi görünüyor.

İsveç

Hemen her turnuvaya katılan, ama hemen her turnuvada da grupların ötesini göremeyen bir takımdır İsveç. Ne oldurur, ne öldürür kıvamında. Kimilerince sıkıcı ve tahmin edilebilir görülürler ama Kuzey futbolu sevgimden dolayı Danimarka-Norveç-İsveç üçgeninden gelen her takıma farklı bakarım. Sebepsizce severim.

Ama bu sene İsveç’in tek seveni ben olmayabilirim. Bahsettiğim üç ülkede kulüp düzeyinde kazanmadık kupa bırakmayan Erik Hamren on yıllar boyunca 4-4-2’yi metodik bir şekilde uygulayan İsveç’e Alman modelini uyguluyor. Daha fazla ve daha hızlı pas, daha fazla hücum. Hatta biraz zorlarsak kadroda İran asıllı Safari ve Kosova asıllı Bajrami’nin Ibrahimovic’e ve diğer –sson’lara katılmasıyla Almanya’nın multi-kulti devriminin izlerini de gördüğümüzü söyleyebiliriz.

İsveç’in hikayesinde kilit adamın Ibra olacağını söylemek malumu ilam olacak. Ne var ki, belki de kulüp futbolunun kupa bazında en yetenekli oyuncusunun kaderi sanki hep Cristiano Ronaldo, Samuel Eto’o ve Didier Drogba’nınkiyle benzeşiyor. Eğer Ibra 2010’da Diego Forlan’ın yaptığı gibi her şeyi tek başına yapmaktan vazgeçip rolü paylaşmaya gönüllü olacaksa İsveç’e en büyük iyiliği yapacak. Tabii Larsson, Kallström, Toivonen, Elm gibi isimlerden alacağı katkının maksimumda olması da şart.

Favorisinden underdog’una kadar her takımın ilk vuruşa kadar ne yapacağının muamma olduğu bir garip grup bu. Bu açıdan en eğlencelisi de olabilir.