Ben başladığımda 19 yaşındaydım. O zamanlar şu anki Andorra’dan farkımız yoktu pek. Ülke ve milli takım yeni yeni kuruluyordu, o zamanlar bize ait bir bayrağın altında sahaya çıkmak dahi yeterliydi insanlar için. Yıllar içinde nasıl bu hale geldiğimizi anbean inceleme fırsatı bulabildiğim için şanslı hissediyorum kendimi. Elimle büyüttüğüm bir canlı gibi.
Lorik Cana, Eurosport’un Arnavutluk Milli Takımı için hazırladığı özel programda söylemişti bunları. Geri dönüp baktığımızda sadece milli takım değildi büyüyüp gelişen. Yugoslavya’dan çıkan her parça başkalaştı, değişti. Değişmeye de devam ediyor.
Arnavutluk Milli Takımı’nın Belgrad’da oynadığı, ‘drone’ indirilen ve kavga çıkması sonucu 3-0 Arnavutluk lehine tescil edilen EURO 2016 eleme maçı sanırım son 20-30 senede Balkan coğrafyasında olanların çok güzel ve acı bir özeti. İyi futbol, bol yetenek, potansiyel ve gelecek vadeden bir maçın kavga sonucu yarıda kalmasıyla, harika bir coğrafya, güzel insanlar, iyi yemek ve keyifli bir yaşam vadeden toprakların savaşla yarıda kalması arasında çok fark yok. Kaptan Cana o akşamı anlatırken “Bir sürü genç arkadaşım var milli takımda ve onların bu tip bir kavga anında nasıl davranması gerektiğini bildiğinden emin değildim. O yüzden panikle onları toparlamaya çalıştım. Oradaki çocukların çoğu ya savaşı çok küçükken yaşamış, ya da anne-babalarının acı anılarını dinlemiş insanlar. O anda ne yapacaklarına dair herhangi bir öngörü mümkün değildi” diyor. Arnavutluk o maçtan sonra hükmen aldığı 3 puanla eşiği atladı ve Portekiz’in Danimarka’yı yenmesiyle son maçlar öncesi ilk ikiyi garantileyip ilk kez bir büyük şampiyonaya gitme fırsatı yakaladı.
İtalya’yla Arnavutluk arasında enteresan bir bağ var. Gianni de Biasi’ye bu bağın yardımcı olduğunu söylemek çok yanlış olmaz. Savaş döneminden sonra Arnavutluk’un Batı kıyılarından kalkan birçok gemi özellikle Bari, Lecce ve Brindisi’ye göçmenleri bırakıp yeniden Arnavutluk’a dönmüş. Arnavutluk’un Adriyatik kıyılarında çok fazla İtalyan turist bulmak mümkün, ucuzluktan ve rahatlıktan dolayı. Arnavutluk’ta hem ikinci dil İtalyanca, hem İtalyan kültürü çok hakim. Mutfakta dahi. De Biasi de çok zorluk çekmemiş başlarda hem hayata alışmakta hem de iletişim kurmakta. Gerçi iletişim konusu bambaşka bir olay Arnavutluk Milli Takımı’nda. Ona sonra geleyim.
De Biasi’nin elemeler boyu kullandığı 37 kişilik milli takım oyuncu havuzunun yalnızca 13’ü Arnavutluk’ta doğup büyümüş kişiler. Kosova ya da Arnavutluk’ta doğup çok küçük yaşta göçenler ya da direkt olarak yabancı ülkelerde doğanların sayısı çok fazla. De Biasi’nin göreve geldiğinde ilk düşüncesi Avrupa altyapısı alan göçmenleri kökenlerine ait topraklara döndürmek olmuş. Bunun sonucunda çok uluslu, çok dilli ve bayağı tuhaf hikayelere sahip bir milli takıma dönüşmüş Arnavutluk. EURO 2016 gruplarında İsviçre Milli Takımı’nı seçen kardeşi Granit’le grubun açılış maçında karşı karşıya gelecek Taulant Xhaka. Alt yaş gruplarında İsviçre’de oynadıktan sonra De Biasi’nin Arnavutluk için ikna ettiği oyunculardan biri, bir Arnavut göçmeni. Boateng kardeşler sonrasında yeni bir tarih yazacaklar, orası açık. Boateng kardeşlerin ikisi farklı karakterde yetişmiş, dolayısıyla hayat görüşü doğrultusunda kendilerine yol çizmiş insanlar, Xhakalar öyle değil pek. Arnavutça yerine İsviçre Almancası konuşulan bir evden çıkıp, “babamın ve annemin ülkesi” dediği Arnavutluk’un milli takımında oynuyor Taulant. Aidiyet duygusundan ya da kan bağından ziyade, sanki bir kulübe transfer olan herhangi bir futbolcu gibi De Biasi tarafından projeye ikna edildiği için tercihini Arnavutluk’tan yana kullanmış. Almanca’yı ana dili olarak gören Mavraj, Norveçli Şala ya da 7 yaşında İsveç’e göçen ve 23 yaşında ilk kez De Biasi tarafından milli takıma davet edilene kadar nadiren Arnavutluk gören kaleci Etrit Berişa’yı da ekleyebiliriz. Yukarıda bahsettiğim takım içi iletişim konusuna dönecek olursak, sanırım başka herhangi bir takımda göremeyeceğimiz bir durum var onlarda. Kaptanının anadili Fransızca, kalecisi hayatını İsveççe ve İtalyanca konuşarak geçirmiş, defansın en önemli oyuncusu Almanca’ya hakim, defansif orta sahanın konuştuğu dili ise yalnızca takımın İsviçre’ye göçen kesimi doğru düzgün anlayabiliyor.
İşin hikaye tarafı tamamen göçmenlik, savaş ve büyük ölçüde yeniden yapılanmayla dolu. Az biraz futbola dönmek lazım. Bir savunma takımı izleyeceksiniz, en sert ve kapalısından.
Gruptan çıkmayı garantiledikleri akşamda yedikleri iki golü saymazsak, Arnavutluk 9 maçta 3 gol yedi yalnızca. De Biasi “Bizim bireysel yeteneklerimiz diğer ülkelerin sahip olduğuna yakın değil. Kimse tek başına gol atamaz, kimse bir takımı tek başına durduramaz. Takım olarak oynamak zorundayız” diyor. Hal böyle olunca da takım savunmasını oturtup oyunun kalbini Cana-Xhaka ikilisinden kuruyor. Etrit Berişa gibi oldukça iyi fiziğe sahip ve ayağını gayet iyi kullanan bir kalecileri, Cana-Mavraj gibi cesur ve sert stoperleri, Xhaka ve Gaşi gibi zeki ayakları ve bu sezon Vitesse’de çok dikkat çeken 19 yaşındaki süper yetenek Raşica’ları var. Forvetlerinin skor özelliği biraz istenenin dışında kalsa da, 1.90 boy ortalamasını tutturuyorlar orada. Fiziksel mücadele onlardan beklenen şey olacak. 4-5-1’e, hatta belki 4-6-0’a hazırlıklı olmak gerek.
De Biasi bu takımı aldığında yaş ortalaması 28.5 civarında, herhangi bir özelliği olmayan, FIFA sıralamasında 85. olan bir takımdı Arnavutluk. Dört sene içerisinde bambaşka, sıfırdan, yaş ortalaması 25 ve ilk şampiyonasına hazırlanan bir ekibe dönüştürmeyi başardı. Herkesten çok onun payı var tabii ki bu macerada ve en fazla keyif sürecek kişi de şüphesiz o.
Kosova Milli Takımı’nın FIFA-UEFA üyelik işlemi bittiğinde sahip olacağı takım konuşulmaya başlandı şimdi. Eski Yugoslavya bölünmeye devam edebilir; yeni milli takımlar, Arnavutluk Milli Takımı’nın yaşadığı ve yaşattığı hikayeye benzer şeyler sunabilir bize. Hikayeleri futbola güzellik katan unsur olarak gören benim gibilerin çok şikayeti olmayacağına eminim.
Not: Açıklamalar Eurosport’un Vive la France programının yedinci bölümünden alınmıştır.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane