Liverpool ile Manchester United, bir yüzyılı deviren ortak tarihlerinde ilk kez bir Avrupa Kupası buluşmasına çıkacaklar. Anfield’daki ilk maçtan bir gün önce, Yazıhane’nin Liverpool kanadını temsilen Çetin Cem Yılmaz ve Manchester United taraftarı Cem Pekdoğru santrada (ya da Google Talk’ta) buluştular, birbirlerine çiçek verip şans dilediler.1
Cem Pekdoğru oturum açtı.
Çetin Cem Yılmaz oturum açtı.
Cem: Selam Çetin! Europa League’de tarihi bir eşleşme varmış diyorlar. Açılışı sana bırakacağım çünkü Fosu-Mensah oynayabilecek miymiş, onu kontrol ediyorum şu anda. Gerçi bu, söyleyeceğim her şeyden daha açıklayıcı oldu gibi. Her neyse, sizde durumlar daha iyi gördüğüm kadarıyla?
Çetin: Selam Cem! Takımda moraller yerinde. Bu sezon ilk defa üst üste üç galibiyet alındı, Crystal Palace sendromu aşıldı öncelikle. Ama daha önemlisi, Jürgen Klopp’un ilk sezonunun asıl hikayesi olan iyi bir sonuçtan sonra çuvallama sendromu da bitti Palace galibiyetiyle. Evet, Firmino’ya hediye bir gol ve tartışmalı bir penaltıyla gelen bir galibiyet, ama 10 kişi kalıp, Palace gibi bir deplasmanda maçı kazanmak Liverpool için önemliydi. Bir de, Klopp maçta Coutinho ve Sturridge’i hiç kullanmamıştı, hedef maçın United olduğunu belli etmişti. Bu ortamda o galibiyet değerliydi. Ama asıl hikaye United maçı olacak, ki Liverpool, United karşısında son iki sezondaki dört maçı da kaybetti. Louis van Gaal’in Manchester kariyerinde en istikrarlı yaptığı şey bu olabilir. Sen United’a güveniyor musun bu seride?
Cem: Sadece derbi kazandığı için kovulmamayı beceren İzmir takımı teknik direktörleri gibi Van Gaal hakikaten. Ama maçları düşündüğümde pek güvenle bakamıyorum bu eşleşmeye. Geçen sezon Anfield’daki maçı dışarıda tutabiliriz belki. O gün, Fellaini dışındaki orta saha dörtlüsünün (Mata-Herrera-Carrick-Young) pas temposundan başım dönmüş olacak ki Van Gaal Dönemi için ilk kez gerçekten ümitlenir gibi olmuştum. Birkaç hafta daha sürdü bu illüzyon. Şimdi o maçın kahramanı Mata’yı kariyerinin ilk kırmızı kartına sürükleyen bir çaresizlik içinde aynı orta saha. Hele deplasman maçları… Neyse ki artık kendimi o işkenceden azat etmeyi becerebiliyorum, o hafta deplasmandaysak maç saatine mutlaka başka bir plan yapıyorum. Yıllardır görüşmediğim lise arkadaşlarımla falan buluşuyorum.
Bununla birlikte, deplasmanlardaki içler acısı durumun temelinde oyunu rakibin dikte etmesine karşı koyamamamız var. (İç sahada bunu zaman zaman becerip oyunu sıkıcı bir tek gollü galibiyet ihtimaline sıkıştırabiliyoruz.) Yani Perşembe günü de sahada Klopp’un maç planındaki gibi bir seyir olacağını öngörebiliriz. Bu da bizim için göründüğü kadar kötü olmayabilir. Nasıl? United’a güveniyorum diyemem ama biraz alan bulabilirsek sizin geri dörtlünüze, en çok da Moreno’nun savunma idrakine güvendiğimi söyleyebilirim. Yine de mucize kotamızı son Liverpool maçında bol keseden harcadık gibime geliyor.
Çetin: Liverpool için geri dörtlü (artı Mignolet) her zaman patlamaya hazır bombaya dönüşmüş durumda. Ben Van Gaal’in özellikle duran toplar üzerine birkaç tane plan hazırladığından eminim. Yine de Şubat ayında birkaç maçta kaleyi kapatmayı başardı takım; hemen her maç göbekte farklı ikililer kullanmış olmasına karşın. Tabii Sakho, Lovren ve Toure’den çıkacak herhangi bir ikiliye gözü kapalı güvenmek mümkün değil, buna dediğin gibi solda Moreno da dahil.
Klopp’un bu sefer nasıl bir oyun planı getireceğini merak ediyorum açıkçası. Ligdeki her iki City maçı ve Chelsea karşılaşması, Liverpool’un bu sezon taktiksel disiplininin en üst düzeyde olduğu maçlardı, hatta buna Klopp’un ilk lig maçı olan 0-0’lık Spurs deplasmanı da katılabilir. Ama Lig Kupası finalindeki edilgen oyunun da pek fazla ışık vermediğini söylemek gerekiyor. Muhtemelen Firmino, Coutinho ve Sturridge ile başlayıp, onların yaratıcılıklarıyla ilk golü atan taraf olmak isteyecek Klopp. Ondan sonra alan bulmak ve kontraya çıkmak mümkün olabilir. Ama o gol gelmezse, uzun süre 0-0 giden bir oyunda bir noktada kırılabileceğine dair işaretler veriyor takım (0-0 olmasa da uzun süre 1-1 giden, FA Cup’taki West Ham maçını örnek olarak görebiliriz). Tahminim, Van Gaal’in planı da Liverpool’un öndeki üçlüsünün direncinin kırılmasına yönelik olacaktır.
Cem: Bu arada uzun araştırmalarım sonucunda, Fosu-Mensah’ın B listesinden kadroya dahil edilemeyeceğini öğrenmiş bulunuyorum. Oyuncunun kulüpte iki yılı doldurmuş olması gerekiyormuş onu yapmak için. Sizde de Flanagan bir ay önce UEFA’ya verilen listede yer almadığı için bek pozisyonları Clyne ve Moreno’ya kalacak gibi duruyor.
Manchester United için Avrupa Ligi ne kadar önemli? West Brom mağlubiyetiyle iyice güçlenen “Şampiyonlar Ligi’ne katılmak için elimizdeki en gerçekçi ihtimal Avrupa Ligi’ni kazanmak” retoriğini uzaktan takip ediyorum biraz. Tamam, güçlü takımlar birbirleriyle eşleşti ve finalde yine sürpriz bir takım görebiliriz ama üst üste üç takımı elemiş bir United’ın Basel’de sahaya çıktığını tasavvur edemiyorum.
Kuraya ilk tepkin ne oldu bu arada? Ben hala tam olarak emin değilim hislerimden. United taraftarlığının “fıtratında” Mart-Nisan dönemlerinde birbirini takip eden bu büyük maçlara hazırlıklı olmak var. Ama bu seneye özel olarak, elimizde kalan tek tük büyük maç ihtimaline bile korkuyla yaklaşır olduk. (FA Cup’taki West Ham eşleşmesi de çok endişelendiriyor beni mesela.) Yine Athletic Bilbao ile eşleşmeyi, sessiz sedasız bir vedayı yeğler miydim diye soruyorum kendime. City ya da Arsenal maçlarındaki görüntüsüyle bizi Anfield’da dörtlük beşlik yapmaya muktedir bir rakipten söz ediyoruz sonuçta… Yine de galiba Liverpool ile gece maçı oynamanın güzelliği ve nadirliği ağır basıyor. Bir de tarih boyunca İngilizlere karşı Avrupa’da kusursuza yakın bir derecemiz varmış. Van Gaal için bir kere daha tarihe geçme fırsatı!
Çetin: Ben iki takımdan birinin Fenerbahçe ile eşleşeceğinden emin olduğum için oldukça şaşırdım. Bir de Klopp’un Dortmund’la eşleşmesi gibi bir hikaye ihtimalini de eklersek… Şaşırdım, evet. Hala daha Manchester United ve Liverpool’un bu kupada bu kadar erken karşılaşmasını tam sindirmiş değilim. Hani bu serinin şampiyonu, en azından finalistlerden birini belirlemesini bekliyor insan; halbuki daha önde çeyrek final var. Bu açıdan bakınca ben de Liverpool için Avrupa Ligi’nde yolun sonuna kadar gitmenin çok realist olduğunu düşünmüyorum. Ancak şu var. Klopp geldiğinde yazdığım yazıda kulübün sezonu kapatmadığını, bu sezon da ilk dört mücadelesi vereceğini ve Brendan Rodgers’a (ve diğer Britanyalı hocalara) kıyasla üç kupaya da fazlasıyla önem vereceğini öngörmüştüm. İlk dört yarışı şu anda cılız bir ihtimal ama kupalardaki performans (birinde finalde kaybetme, birinde elenmeye rağmen cesur bir kadroyla 210 dakika turu kovalama) umut vericiydi. Klopp’un Avrupa Ligi’ni sadece Şampiyonlar Ligi vizesi açısından değil, kulübün kendini bulması açısından bir fırsat olarak gördüğünü de düşünüyorum. Elbette bu sezon yola devam edilen tek kupayı kaldırmak güzel olur, ama sadece bu turu geçmek bile bu tuhaf sezonun zirvesi olabilir.
Cem: Bizde de bir tuhaflık var. Ya da “garabet” desek belki daha uygun düşecek. Geçenlerde, Darmian sezonun ilk Arsenal maçında açıkça duvara çarptıktan sonra kendine gelme yolunda en ufak bir belirti göstermezken, Van Gaal’in neden Varela’ya daha çok güvenmediği tartışılıyordu bir taraftar forumunda. “Sakın kendi transferi olmadığı için olmasın?” yazdı biri. Ahali bunu yeterince tatmin edici bulmadı, Moyes’in bazı transferlerinin hala forma şansı bulabildiğini hatırlatanlar oldu. Daha sonra Varela transferinin esasen Ferguson döneminde yapıldığı, bürokratik ıvır zıvırlar nedeniyle resmiyet kazanmasının Haziran ayına sarktığı fark edildi. Ve herkes, gerçek sebebin bu olduğu konusunda sessizce fikir birliğine vardı. Sezon başında Rafael gönderildiğinde, en azından birkaç kişi çıkıp da Van Gaal’in “maceracı” beklerle arasının ezelden beri kötü olduğunu söylemeye yelteniyordu. Artık bu bile yok. Bugün şans bulan oyunculardan biri United’ın geleceğine damga vuracak olsa, hiç kimsenin “Ama Van Gaal bu takıma falancayı kazandırdı” demeyeceğinden eminim. İlk günden beri Van Gaal seçimine nasıl yaklaştığım az çok biliniyordur; ancak bu noktaya geleceğimizi, itibarını bu denli kaybedeceğini de hiç düşünmezdim. Yani müsaadenle biraz da geçmişi konuşmak istiyorum artık Çetin… Senin için Liverpool-United eşleşmesinin çağrıştırdığı ilk an hangi maçtan?
Çetin: Trash talk olsun diye değil, gerçekten ilk aklıma gelen: 2008-09 sezonu, Old Trafford’da 4-1. Belki bir final değil, Liverpool-United rekabetini özetleyen bir maç da değil ama 2005’i bir kenara koyarsam hayatımda en keyif aldığım maç. Yine arkasından ertesi sezon Torres’li 2-0’ı da ekleyebilirim. Ama elbette bundan çok daha fazla yenilgi var. Yine de itiraf etmem gerekiyor, Sir gittikten sonra farklı kazandığımız, farklı kaybettiğimiz United maçları oldu, ama onun olduğu dönemdeki gerilim, yoğunluk hiçbir maçta hissedilmedi. Evet, bu bir iltifat(ımsı).
Cem: O çirkin gri formalar benim belleğimde de baş köşeye oturmuş durumdalar. Hatırası biraz daha güçlü olansa 2007’deki John O’Shea maçı. Yine sezonun bu dönemleriydi. ÖSS’ye hazırlanıyordum. Dersaneden çıktım ve Sultanahmet’e yürüdüm. On sekizimi dolduralı birkaç ay olmuştu ve epeydir planladığım bir şeyi yapıp o güne kadar kapı dışından imrenerek bakmakla yetindiğim İngiliz turistlerin arasında izleyecektim maçı. Tramvay durağının yakınlarında daha önceden gözüme kestirdiğim bir pub vardı. Bayağı heyecanlıydım, iki gün sonra dersanedeki danışman hocaya hesap verdiğimde “sosyal aktivite” olarak yazacaktım bu saati ve o beylik lafın içini doldurabilen bir şey olacaktı gerçekten. Yine kapıda kaldım. İçeride kalabalık bir turist kafilesi vardı ama maç yayını yoktu. Sonunda bulduğum yer de pek hayallerimdeki gibi değildi. Bu arada ilk devrenin yarısını kaçırmıştım ve yetmezmiş gibi Gonzalez(!) ile Riise, arkalı önlü, epey zorluyorlardı bizim sağ kanadı. Yanılmıyorsam bir penaltı tartışması dışında United’ın gole yaklaştığı tek bir an yoktu 90 dakika içinde, şu son maçtan bile daha tek taraflı bir oyundu. Bitime birkaç dakika kala Scholes atıldı, o pozisyonun dönüşünde Crouch’un şutunda Van Der Sar acayip bir top çıkardı ve duraklama dakikalarında tuhaf bir frikikte, seken toptan golü bulduk. Ama o beyaz formalar da çirkin formalar benim için. Birkaç hafta sonra Milan’a elenirken de o formalar vardı üzerimizde.
Hayır, Liverpool’u kıskandığımı itiraf etmeyeceğim. St. Patrick’s Day ile çakışan ikinci maçta “alkolün su gibi aktığı bir gecede” turu geçer, Van Gaal’i de Liverpool’a Kaybetmeme Kupası ile uğurlayıp bu defteri çabucak kapatırız İN-ŞAL-LAH!
Çetin: Dört maç, bir rekabette üst üste kaybetmek için yeterince uzun bir süre. Ayrıca bir kupayı City’ye verdikten sonra diğerini de United’a bırakmak fazlasıyla üzücü olur. Ama her şekilde, iki takım için sezonun şu ana kadar en ilginç olayı bu seri olacak. Hatta bir adım ileri götürüp Liverpool’un Luis Suarez, Manchester United’ın Alex Ferguson sonrasındaki en ilgi çekici müsabakası desem abartı olmaz. O zaman, hadi bakalım.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane