Reçeteleri çok severiz. Doktorların el yazıları olarak başladıkları yolculuklarını eczanelere taşıyan kişi olarak genelde heyecanlı oluruz. Orada okuyamadığımız bir şeyler yazılıdır ve bu her zaman orada okuyabileceğimiz bir şeyler olmasından heyecanlıdır. NBA’de normal sezonun yavaş yavaş Fox’da yayınlanan ve geçen hafta 1000. bölümünü kutlayan Unutma Beni dizisine döndüğü şu günlerde takımlara reçete çıkaralım dedik. Ne lazım? Ne yapmalılar? Biliyor olabiliriz. Son reçete bugün!
Ne lazım?
Yedek guard
Scott Brooks, 2008’den bu yana Oklahoma City’nin başında ve koltuğa oturduğundan bu güne onun Thunder kadrosu için yetersiz olduğu eleştirileri mevcut. Eleştiriler 29 Mayıs 2012’de, yani Batı Konferansı Final Serisi’nde Oklahoma City, San Antonio’ya karşı 2-0 geri düştüğünde zirve noktasına çıkmıştı. Brooks tüm o gürültüye kulağını tıkadı ve gerekli değişiklikleri yaparak Gregg Popovich’in takımına karşı 2-0 geriden gelip NBA Finali’ne yükseldi. Bu eleştirileri kesmekle kalmadı, dört yıllık yeni kontratı da kapmasını sağladı.
Anlaşılan o ki, Brooks-Thunder işbirliği uzun süre daha devam edecek. Koç Brooks’un en önemli özelliği sistemini var eden oyuncularına çok inanması. Bu yüzden James Harden’ın gönderilmesine en çok üzülen isimlerden biriydi. Eğer kararları o verseydi, Harden hâlen takımdaydı.
Buna karşın Kevin Martin’le de çabuk uyum sağladı Brooks. K-Mart, Harden gibi top elindeyken iyi bir yaratıcı değil fakat kenardan gelerek skora büyük katkı sağlıyor. Koç, Martin’i sistemine adapte ettikten sonra yine kafasındaki rotasyonu çok genişletmeyi düşünmüyor. Yalnızca bir yedek oyuncunun 20 dakikanın üzerinde oynadığı, toplamda yedi oyuncunun kullanıldığı bir rotasyon kullanıyor Scott Brooks. Oyuncuya bu kadar bağımlı düzenin uzun vadede getirebileceği sorunlar ortada. Herhangi bir rotasyon oyuncusunun sakatlığı, Thunder’ın başına iş açabilir. Zira Eric Maynor, Hasheem Thabeet, Perry Jones ya da Jeremy Lamb; bu seviyede ciddi bir görev üstlenmeye hazır değiller.
NBA’de small ball trendi artık modaya dönüşmeye başlasa da, Oklahoma City Thunder hâlâ eski usul iki uzunla başlamayı tercih ediyor. Serge Ibaka’nın her gün gelişen şut performansını görmezlikten gelmek olmaz ama kabul etmek gerekir ki Thunder bir boyalı alan takımı. Hem de pota altında ciddi bir skor tehdidi olmamasına rağmen… Kendrick Perkins ve Nick Collison gibi sırtı dönük hücum edemeyen, pota altında bitirmekte zorlanan, mermer elleriyle topu tutamayan uzunların takım hücumuna zarar verdiğini düşünebilirsiniz. İşin aslı öyle değil. NBA’in en verimli hücum eden takımında onların birinci görevi “esas oğlanlara” pozisyon hazırlamak. Üstelik bunu top ellerindeyken yapmıyorlar. Onlar NBA’in en iyi perdeleme yapan oyuncularından iki tanesi. Kevin Durant ve Russell Westbrook’un sayılarında emekleri çok. Bu yüzden genel inanışın aksine takımın pota altı oyuncusuna ihtiyacı yok.
Oyuncu transferinden bahsediyorsak, Thunder’ın esas ihtiyacı bir başka oyun kurucu. Harden’ın gönderilmesinin tek sebebi maddi olarak rahatlık sağlamak ve kritik anlarda takıma hamle yapabilme imkânı elde etmekti. Şimdi o imkanı kullanma zamanı. Bu sezon için konuşursak Thunder’ın elinde mid-level’ın büyük bir kısmı ve bi-annual exception’ları var. Yedek hamlesi yapmak için yeterli…
Özellikle Eric Maynor’ın diz sakatlığından eskisi gibi dönememesi Thunder’ın dar rotasyonda kalmasındaki en önemli sebeplerden. EM’in sözleşmesi sezon sonunda bitecek ve sakatlanmadan önce, özellikle Utah günlerinde ligde ciddi piyasası olan bir oyuncuydu. Yani hâlâ onun yeteneklerine inanan ve pek de riske girmeden Maynor’a şans verecek birini bulmak zor olmayabilir. Thunder lüks vergisi sınırına yaklaştığı için önce Maynor’ı göndermek isteyecek, sonrasında tecrübeli bir guard almaya çalışacaktır.
Tabii Thunder’ın bu muhteşem oyununu sürdürebilmesi için, Ocak ayındaki Russell Westbrook performansına ihtiyacı var. Kasım ve Aralık aylarında maç başına %40 isabetle 19 şut kullanan adam -istatistikler ne derse desin- ligin en iyi hücumunun bir parçası olamaz. İlk iki aydaki gibi oynayan Westbrook’un Thunder’ı, ligin en iyi hücum yapan takımı olamaz. Tamam, Westbrook bireysel yetenek olarak çok az kişinin gerisinde ve istediği şutları yaratabilmek onun adına pek sorun çıkarmıyor. Ancak onun ritme girme konusundaki inatçılığı Thunder’ın tüm ritmini bozuyor. 2013 yılındayız ve kimse 15 saniye topla oynayan bir oyun kurucu ile şampiyonluğa ulaşamaz. Eğer Westbrook’un hedefi şampiyonluksa, topu daha çok dağıtması, o öldürücü penetrelerini bulmak için spacing’i iyi ayarlaması ve en doğru zamanda şut kullanması gerekiyor. Yani kazanmak için “şut sokana kadar denemek” yerine “ligin en iyi hücum eden takımın şefi” olduğuna inanması gerek. Bu mental gelişimi bir anda gösteremeyeceğini hesaplayarak zaman zaman onun ateşini söndürebilecek tecrübeli bir oyun kurucu almak; dönem dönem Kevin Durant’i dört numarada da kullanan Thunder’ın hücumlarını bir kademe daha yukarı çıkarabilir.
Şimdi sahne Sam Presti’nin…
Ne lazım?
Şutör
Denver Nuggets’ın uzun zamandır yaptığı en olumlu iş, George Karl’ın arkasında durmak. Kadronun en büyük yıldızlarından, en küçük parçalarına kadar büyük bir değişim yaşansa da, Karl 2005 yılından beri takımın başında. GK, Nuggets antrenörü olarak sekizinci tam sezonuna başlarken ardında tek bir konferans finali ve bir sürü ilk tur hezimeti bırakıyor. Gregg Popovich ve Doc Rivers’ın ardından en uzun süredir takımla birlikte olma unvanını koruyan Karl, aktif antrenörler içinde de en çok galibiyete sahip koç durumunda. Birçokları gibi set hücumuna bağlı kalıp yıldızlarını ön plana çıkarmaktansa, derin bir rotasyon kullanıp yüksek tempo basketboluyla yola devam eden Karl, şampiyonlukla taçlandıramasa da kendi tarzını Denver’ın her hücresine oturtmuş durumda.
Tabii bu tarzı iyi uygulayabilmek için yüksek yüzdeyle şut atmak gerekli. Ancak Denver’ın en çok top kullanan oyuncularının durumu ortada: Ty Lawson (13 şut, %42), Danilo Gallinari (13 şut, %41), Andre Iguodala (12 şut, %43), Corey Brewer (10 şut, %43) ve hatta sakatlıklar yüzünden dokuz maç oynayabilse de Wilson Chandler (10 şut, %38) felaket durumdalar. NBA’de sadece bir takım, Minnesota Timberwolves onlardan daha kötü üçlük atıyor. Yetmedi mi? Nuggets ligin en çok faul kullanan dördüncü takımı, fakat %68 isabet bularak bu alanda da NBA’in dibinde yer alıyorlar. Bu konuda işin kolayına kaçıp JaVale McGee ve Kosta Koufos’u suçlayabilirsiniz, ancak bir de Andre Iguodala ve Corey Brewer’ın yüzdelerine bakın!
Bu kolay oldu… Denver’ın iyi şut atmaya ihtiyacı var. Bunu kadro içinden çözebilirler mi? Sorunun cevabı pek bir olumsuz. Uzun süre takımla birlikte olamayan Wilson Chandler’ın kariyer yüzdesi %32. Brewer ve Iguodala da şimdikinden biraz daha iyi atıyorlar ama büyük bir değişim olması mümkün değil.
Denver’ın sorunlarını sadece şutörlere bağlamak, onlara biraz haksızlık etmek olabilir. Tamam, JaVale McGee’yi görmezden gelmek iç huzurunuz için daha mantıklı bir hareket, ancak bunu konuşmalıyız. Bu yaz 44 milyon dolarlık sözleşme imzalarken ne bekliyorlardı, bilmiyorum. Ancak sanırım Masai Ujiri, McGee’nin 19 dakikadan fazla sahada kalması ve daha az saçmalaması hayalini kuruyordu. Pek tabii ki, olmadı.
Yine de çok acımasız olmamak lazım. Denver Nuggets sezon başında en zorlu fikstürlerden birine sahipti ve daha kolay maçlarla birlikte kendilerini bulmuşa benziyorlar. Batı Konferansı’nın Orta Doğu politik ikliminden daha sık değişen dengeleri sayesinde altıncı sıraya iyice yerleştiler. Bundan sonra Golden State ve Memphis’i geçmek gibi bir hedefleri varsa, takımın daha iyi şut atmasını sağlayacak birine ihtiyaçları var. Tabii bir de pivot pozisyonu var ama o kontratıyla JaVale McGee’yi pazarlamanın imkânı olmadığını düşünürsek, çok da hayal kurmamak lazım. Şimdilik Kosta Koufos ve JaVale McGee ile yola devam etmek zorundalar. Takım hakkında pek dedikodu yok, Rajon Rondo’nun Denver’a gidebileceğini söyleyen Chad Ford’u ciddiye almıyoruz tabii ki.
Ne lazım?
İkili oyunu becerebilen bir guard, şöyle Tutku Açık tarzı
Batı Konferansı’nda playoff fikriyle flört eden birçok takım var ve Utah Jazz onlardan birisi. Tyrone Corbin’in eski usul, sırtı dönük uzunları kullanmayı seven oyun tarzı sayesinde bir kimliğe sahipler ve ellerinde bu kimliği sahaya iyi yansıtabilen oyuncuları var. Jerry Sloan’ın sisteminden çok da uzaklaşmadan, temel prensipleri uygulayan bir takım Jazz. Yani işin ikili oyunlar kısmını bir kenara koyarsak, Utah hâlâ sert oynuyor ve sürekli çembere hücum ediyor. Kadrolarında bir süper yıldız olmamasına rağmen ligin en çok faul kullanan takımlarından biri olmaları da bunun bir göstergesi. Ancak sistemin mevcut kadroyla gelebileceği nokta bundan fazlası değil ve artık değişiklik zamanı geldi.
Madem Tyrone Corbin gençleri sahaya atıp bu değişimi yapmaya niyetli değil, hamlenin Genel Menajer Dennis Lindsey’den gelmesi gerek. Onun da elinde güzel bir fırsat var. Hem Al Jefferson hem de Paul Millsap’in sezon sonunda sözleşmeleri bitiyor. Maddi açıdan bakarsak, Jazz iki oyuncuyu da tutamayacak ve birisi zaten takımdan ayrılmak zorunda kalacak. “Bunun neresi iyi bir fırsat?” diyenler olabilir ki burada cevap olarak Derrick Favors ve Enes Kanter ikilisi öne çıkıyor. Jefferson ya da Millsap’in ayrılması durumunda yerini dolduracak iki potansiyel var. Esas soru, kimin ayrılacağı?
İkisi de aynı yaştalar ve istatistikleri de birbirine çok yakın. Bu durumda kimin ayrılacağına karar vermek pek de kolay değil. Eğer iki uzundan birini gönderirken Marvin Williams ve 7.5 milyon dolarlık oyuncu opsiyonunu da gönderebilirlerse büyük iş yapmış olurlar. Utah’ın takas konusunda tereddütlü yaklaşmasının tek bir sebebi var: “Bu takas takımı nasıl etkiler?” İkiliden birinin takımdan ayrılması, Utah’ın playoff’u kaçırması anlamına gelebilir ki bir playoff maçından iki buçuk milyon dolar gelir elde eden Utah, bunu tercih etmeyecektir. İşte tam bu noktada takım sahiplerinin kâr etme isteğiyle, uzun vadede takıma katkı yapma fikri çelişebilir.
İyi de, Utah Jazz’in neye ihtiyacı var? Öncelikle daha modern bir basketbol oynamaya ihtiyaçları var. Bunun için daha az alçak post oyunu, daha çok koşmak gerek. Çünkü Al Jefferson ve Paul Millsap’in en iyi yapabildikleri şeyleri sahaya yansıtabilmeleri için kurulan bu sistemde Enes ve Favors’ın çok yeri yok. İkisi de sağlam sırtı dönük oyuncuları değil. Bu gençlerden verim alabilmek için topu onlara hareket halinde vermek gerek. Kısaca, Utah Jazz’e daha çok pick-and-roll gerekiyor. Temponun artması da Utah adına iyi bir şey olabilir, çünkü kenardan gelen oyuncular süre aldıklarında hiç de fena oynamıyorlar.
Utah Jazz’in en doğru hamleyi yapacağını düşünmek için Dennis Lindsey’nin CV’sine bakmak yeterli. San Antonio Spurs’te GM asistanlığı yapan Lindsey, Jazz adına en iyi takası yapacaktır.
Ne lazım?
Mevzu var, adam lazım
Portland Trail Blazers, hiç bitmeyecekmiş gibi görünen uzun, karanlık bir tünelin içindeydi. Yıllardır yıldız oyuncularının yaşadığı sorunlar ya da sakatlıklar yüzünden o tünelin ucunda bir ışık görememişlerdi. Kulübün ortalamanın üzerindeki tek oyuncusu LaMarcus Aldridge’in All-Star seçilmesi için gönderdiği hediyeler hâlâ dilden dile konuşulur. Hakkını vermek lazım, oyununa her gün yeni bir şey katan Aldridge, takımı bugünlere kadar taşıma konusunda kusursuz bir iş çıkardı.
…Ve bugüne gelindi.
Artık yeni bir kahramanı var Portland Trail Blazers’ın. Bu satırların yazarı dahil, birçokları tarafından yılın çaylağı ödülünün adayı olarak gösterilen, Damian Lillard ile yepyeni bir Portland var sahada. Hedef, Batı Konferansı’nın en iyi sekiz takımından biri olmak. Esas rakipler: Utah, Houston ve Minnesota.
Bu hedef doğrultusunda iyi bir yola girdiklerini söylemek mümkün. All-Star Aldridge’in yanı sıra Wesley Matthews ve JJ Hickson’ın kariyer sezonlarını geçirmesi takıma önemli katkı sağlıyor. Matthews’ın gün geçtikçe Trail Blazers’ın savunma liderliğini ele alması bir kenara, %39 ile üçlük atması muhteşem. Hickson ise double-double ortalamalarıyla profesyonel kariyerinde belki de ilk kez basketboldan bu kadar çok keyif alıyor. Nicolas Batum, o bol sıfırlı kontratın motivasyonunu düşürmesine izin vermedi. Aksine, her maç 6 ribaund-4.6 asist-1.5 top çalma ve 1 bloğunun yanına 16 da sayı atıyor.
Ah… Bir de Damian Lillard var tabii ki. Spoiler vermek gibi olmasın ama Yılın Çaylağı. Anthony Davis’in ayak bileği yüzünden olduğunu söyleyecekler, inanmayın. NBA’e gelen hiçbir çaylak oyun kurucuya benzemiyor. Blazers hücumlarının bir numaralı ismi. İnanmıyorsanız LaMarcus Aldridge ile oynadığı pick-and-roll’leri izleyin. Herkesi bir maestro gibi yönetiyor. Yetmezmiş gibi maç sonlarında top kullanmaktan çekinmiyor. Ve siz hâlâ Anthony Davis’ten mi bahsediyorsunuz? Peh!
Peki madem her şey bu kadar yolunda, Portland’a niye adam lazım?
Çünkü basketbol 48 dakika oynanıyor ve Portland’da bu beş oyuncunun haricinde katkı sağlayan kimse yok. En çok oynayan yedek, 16 dakika ortalamayla Meyers Leonard. Ronnie Price, Sasha Pavloviç ve Luke Babbitt -evet Luke Babbitt- bu takımın dakika alan diğer isimleri.
Pozisyonu fark etmez, Portland’a kenardan katkı sağlayacak herhangi birisi olur. Eğer Trail Blazers bu sene playoff yapmak istiyorsa, bunu beş kişiyle gerçekleştirmelerine imkân yok.
Ne lazım?
Çıkıkçı
Kevin Love’ın üç sezon önceki halini hatırlayın. Bir de bu yaza girerkenki halini. Gözümüzün önünde, bir anda en verimli power forvetlerden biri haline geldi. Ribaundlardaki yetkinliği zaten hiç tartışılmamıştı. Hücum ribaundları sayesinde bulduğu ikinci şans sayılarıyla zaten yüzdeleri yüksekti, buna bir de üçlük ekledi. O andan itibaren Minnesota hücumlarının odak noktası haline geldi. Sırtı dönük hücum ederken cephanesindeki iyi birkaç numara ve pas yeteneği sayesinde takımın oyunu pota altından kurmasını sağlarken, ikili oyunlarda herkesin korkulu rüyası. Perde sonrasında dışarı açılıp şutuyla da bitirebiliyor, hareketli çembere de gidebiliyor. İşin ilginci bunu yaparken ribaundlardaki konsantrasyonunu kaybetmiyor. 30 sayı-20 ribaundluk bir adamdan bahsediyoruz. O istatistikleri sıradanmış gibi göstermeye başlayan bir adamdan…
Böyle bir adamın uzun süreli yokluğu, Minnesota’nın bu sezonki en büyük sorunu. Takımın lideri, hücumun odak noktası sakatlıklar yüzünden yalnızca 18 maç oynayabildi. Sağlam olduğu kısa dönemde de Timberwolves yönetiminin gidişatından çok memnun değildi.
Kevin Love sakatlıklardan çeken tek oyuncu değil. Chase Budinger ve Brandon Roy’un yanı sıra yaz döneminde ön çapraz bağlarını koparan Ricky Rubio çok maç kaçırdı. Buna rağmen playoff potasının yalnızca iki buçuk galibiyet gerisindeler. Nikola Pekoviç kariyerinin en iyi basketbolunu oynuyor, Kirilenko takımın liderliğini ele geçirmiş durumda ve Alex Shved de gün geçtikçe NBA’e alışıyor. İstikrarı yakalayabilirse T-Wolves için önemli bir parça haline gelebilir.
Mickael Gelabale imzasıyla birlikte kadrosu iyice derinleşti Minnesota’nın. Çözülmesi gereken tek konu Kevin Love’ın mutsuzluğu. Eğer onu bir şekilde mutlu tutmayı başarabilirler ve sağlıklı kalabilirse playoff yarışı içinde olabilirler.
Derrick Williams, Minnesota’nın en önemli takas parçası. Andrei Kirilenko, Chase Budinger, Kevin Love ve Dante Cunningham varken Derrick Williams’ın bu takımda fırsat bulmasına imkân yok. Sonuçta iki numara seçimi ve ona bir şans daha vermek isteyen çok NBA takımı olacaktır. Timberwolves’un iyi bir şutöre daha ihtiyacı var. Williams’a karşılık belki bir şutör bulmak isteyebilirler.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane