Skip to content

Fevkalade Acıklı: Bin Muhteşem Güneş

Halit Hüseyin, "Bin Muhteşem Güneş" adlı kitabında Afganistan'ın yakın tarihini iki kadının hüzünlü hayat hikâyesi üzerinden anlatmış.

Kabil doğumlu Afgan yazar Halit Hüseyin1 dünyanın en iyi yazarlarından biri olarak anılmıyor. Ancak ülkesinin yaşadıklarını, bölge yapısını ve tarihsel değişimi olaya tamamen yabancı birisine anlatmasını iyi biliyor.

Bin Muhteşem Güneş2 de tamamen bu tanıma uygun bir kitap olduğu için, Hüseyin’in iyi iş çıkardığını söylemek mümkün. Kitapta doğduğu ülke olan Afganistan’ı, öyküleri çok farklı yerde başlayan iki kadının hayatları üzerinden anlatıyor Halit Hüseyin. Kadınların hikâyelerinin kesişmesiyle birlikte kurgu biraz daha dramatik bir hâl alıyor -ki kitabın okunabilirliği bu bölümden sonra daha artıyor. Türkiye’de yaşayan birisinin ilk kez duymadığı, buna karşın sarsıcı bir öykü bu.

Bin Muhteşem Güneş, Afganistan’ın 1980’den sonra yaşadığı büyük değişimleri anlatıyor ve yaklaşık 35 yıllık bir dönemi kapsıyor. Afganistan’daki sosyalist darbe, sonrasındaki karşı darbe girişimi, Afgan-Sovyet Savaşı, Afganistan’daki Sovyet işgaline karşı cihad, iç savaş, 11 Eylül olayları ve Taliban rejimiyle ilgili tarihi ve kültürel değerlendirmelerle birlikte birçok yeni bilgi de edinebiliyorsunuz. Kitapta Amerika’nın Afganistan üzerinde olumlu bir etkisi bulunduğu havasının yaratılması şaşırtmasın, çünkü Hüseyin çocuk yaşlarda ülkesinden ayrılıp ABD’ye yerleşmiş ve epey Amerikalı olmuş. Olayları Afganistan’ı çok iyi bilen bir Amerikalı gözünden okuyor gibi hissediyor insan.

Yakın tarih olduğundan, olayların akışıyla ilgili çok sorun yaşamak mümkün değil. Bir şekilde gazete okumuş, çok detaylı olmasa da Afganistan’daki olayları takip etmiş herhangi birisinin rahatlıkla anlayabileceği bir kurgu var. Olaylar iki kadının hayatı üzerinden anlatılıyor.3 Bol bol gerçek aşk-dostluk-ihanet olgularının işlendiğine rastlıyorsunuz. Romanın özellikle ikinci yarısında geldiği noktada dram seviyesi çok artıyor ve okuyucuyu feci şekilde içine sarıyor. Afgan toplumunda kız çocuklarına bakış açısı, umutsuzluk, kadının toplumdaki yeri ve hayatını seçme hakkı, katı kuralları olan baba-kız ilişkileri, böyle bir ortamda büyüyen kadınların annelik içgüdüleri, annelik ve kadınlık arasındaki çelişkiler ve gözünüzün içine sokulan fedakârlık…

Meryem ve Leyla4 karakterleriyle; ülkede yaşanan olaylarla pek alakası olmayan bir Afgan’ın bile nasıl etkilendiğini, ülkede hayatın nasıl değiştiğini anlamak mümkün. Belki de kitabın vurucu noktalarından biri de bu. Yine de durumun çok abartı olmadığını, Türkiye’de yaşayan birini çok da şaşırtmayacak bir hikâye olduğunu vurgulamak lazım. Kurumsal hayat yaşayan insanlar için, günlük dertlerin ne kadar boş olduğunu sorgulamaya iten bir öykü. Bir de imza detayı var ki kitapta, okurken boğazı düğümleniyor insanın.

Okuduktan sonra “filmi de çekilse fena olmazmış” diye düşünenlere güzel bir haber de var. Steven Zaillian5 Halit Hüseyin’in bu kitabını senaryolaştırma çalışmalarına başlamış. 2015 yılında filmin vizyona girmesi bekleniyor. Aklınızın bir köşesinde dursun işte, iki-üç sene sonra karşılaştığınızda şaşırmazsınız.

  1. Her yerde adı Khaled Hosseini olarak geçer ama bu bana zor geliyor. O yüzden Halit Hüseyin ismiyle idare edin. []
  2. Orijinal adı: A Thousand Splendid Suns []
  3. Okumamakla birlikte yazarın ilk kitabı Uçurtma Avcısı’nda da benzer bir hikâyenin iki erkek üzerinden anlatıldığını öğrendim. []
  4. Bu arada yazıdaki fotoğrafın kitapla bir alakası yok. Bu fotoğraf Dawn.com internet sitesinde Afgan kadın başlığında yer alıyor. []
  5. Kendisini Schindler’in Listesi filminin senaristi olarak hatırlarsınız. []