Babalar pek gülmez, babalar ağlamaz… Ama babalar gurur duyar, içten içe sever. Sahiden sever. Üzülür, kafaya takar. Çok düşünür. Mevzubahis çocuğuysa dünya umrunda olmaz. Her şeyi elinin tersiyle iter. Babalar önemser çünkü…
Babam “bir gün çocuğun olduğunda anlarsın” der hep. Umarım o gün gelir ve neden bahsettiğini tam olarak özümseyebilirim. Şu anda baba-oğul hikâyelerine sadece oğul kısmından bakabiliyorum.
Boston Celtics’i 22 sene sonra şampiyon yapan Doc Rivers bir baba. Hem de dört çocuğu var. Yılda milyon dolarlar kazanması, çok şöhretli olması, kariyerinin başarılarla dolu olması bir şeyi değiştirmiyor. O da senin-benim babam gibi. Tüm çocuklarıyla ayrı ayrı ilgileniyor. Mesela antrenörlük kariyerinin en zor günlerinde, Celtics’in şampiyon olmaya yaklaştığı dönemde büyük oğlu Jeremiah, Georgetown’da okuyordu. Ancak takımda sadece bir “savunma uzmanı” görülmekten dolayı mutsuzdu ve ayrılmak istiyordu. Doc bu durumdan mutlu değildi. Oğlunun zorluklarla mücadele etmesini istedi, Georgetown’ın iyi bir okul olduğunu savundu hep. Jeremiah babasının tavsiyelerini dinlemedi ve okuldan ayrılma kararı aldı. Doc, istemediği bir yolu seçse de Jeremiah’ın arkasında durmaya çalıştı. Ne de olsa oğluydu ve onu desteklemekten başka yapabileceği bir şey yoktu. Baba Rivers, eski bir Marquette öğrencisi olarak okulla ilişkilerini hep sıkı tutmuştu. Marquette’i Dwyane Wade’li kadrosuyla final four’a taşıyan Tom Crean ile arası çok iyiydi. Crean o sıralarda okuldan ayrılmış ve Indiana Üniversitesi’yle anlaşmıştı. Yeni işinin ilk günlerinde Eric Gordon vakası yaşadı. Indiana’nın yıldızı erken profesyonel olup NBA’e gitme kararı alınca Tom Crean bir forvet arıyordu. Doc, o sırada Boston Celtics’ten bir günlüğüne izin alıp Indiana’ya gitti ve Crean ile görüştü. Jeremiah’ı Indiana’ya alması için Koç Crean’i ikna etti ve oğlunun bu büyük sorununu çözdü. Sonra işinin başına döndü ve Boston Celtics’i şampiyon yaptı.
Aynı dönemlerde küçük oğlu Austin de liseye başlamıştı. Henüz lise birinci sınıfta olmasına rağmen yetenekleriyle basının ve kolejlerin ilgisini çekiyordu. Şampiyonluğun da getirdiği rahatlıkla Doc takımını bırakmak istediğini ifade etti. Amaç hem Jeremiah hem de Austin ile daha fazla ilgilenme arzusuydu. Ardından yine ailesiyle görüşüp bu kararı erteledi. Hatta o dönem Austin’in Florida Üniversitesi’ni seçeceği, Doc Rivers’ın da Miami Heat’in başına geçeceği dedikoduları bile çıktı. Öyle olmadı. Doc Boston’da kaldı, Austin de Mike Krzyzewski’nin okuluna, Duke’a gitmeyi tercih etti.
Bizim hikâyemiz burada başlıyor. Spora kıyısından köşesinden biraz bulaşmış herhangi birisi Duke-North Carolina derbisini bilir. Bilmeyenler için kısa özet gerekirse; birbirine 15 dakika mesafede bulunan bir özel okul ile (Duke) bir devlet okulunun (North Carolina) yarışı bu. Amerika’nın Fenerbahçe-Galatasaray’ı bir nevi. Bol nefret mevcut.
Hem Duke hem Carolina, basketbolcu olmayı düşünen herhangi bir çocuğun hayalini süsleyen basketbol takımlarına sahip.1 Hayalini gerçekleştirip o takıma girenlerin bir sonraki hayali rakibe karşı forma giymek olur genelde. Deplasmanda, iki sayı gerideyken, son saniyede, 2.13’lük bir adamın üzerinden üçlük atmak, herkesin aklına getiremeyeceği kadar büyük bir hayal. Austin Rivers bu hayalini gerçekleştirdi önceki gece. Onun için mutlu olmamak elde değil.
Ancak kendi hayallerinin bir kısmını gerçekleştirmekten daha önemli bir şey yaptı Austin. Babasını mutlu etti. Doc Rivers’ı her zaman gülen yüzüyle bilirsiniz.
TOP 3 yapmak gerekirse:
İlk sıralarda yer alır.
Ancak yukarıdaki videonun 12. saniyesinden itibaren görülüyor ki bu seferki bambaşkaydı. Rivers, oğluyla gurur duyan bir baba gibi, kendisi için hiçbir çıkar göz etmeden, sadece onun için mutluydu. Yanında kızı Callie5 ile birlikte çocuk gibi zıplıyordu.
Benzer bir anı kendisi yaşamıştı çünkü. Bundan 31 yıl önce, Marquette’te henüz birinci sınıf öğrencisiyken Notre Dame6 maçında yarı sahadan attığı üçlükle takımına maçı 54-52 kazandırmıştı. Doc kenarda “Babasının oğlu” diye sevinmiştir kesin.
İzlemeyenler için biraz bahsetmek gerekirse, Austin Rivers özellikle yarı sahada müthiş bir skorer. Bu alanda yetenekleri Stephen Curry7 ile karşılaştırılabilir. Buna rağmen skorer egosu yok denecek kadar az. Doğru yerde takım arkadaşlarına güvenmesini bilecek kadar oyundan anlıyor. Eli ısındığında sınırı yok, 30-40 atabilecek kadar iyi. Karakter olarak da vazgeçmeyen bir yapıya sahip. Durmuyor, rakip kim olursa olsun sürekli üzerine gidip kazanmak istiyor. İşte bu, tecrübesizliğiyle birleştiği için bazı hatalar yapmasına sebep oluyor. Her zaman en doğru kararı vermiyor Austin Rivers. Topa bu kadar çok hükmeden bir oyuncunun karar verirken daha seçici olması gerekiyor. Ve tabii ki savunma. Topsuz oyuncuyu savunma konusunda şu anda yetersiz. Ancak rekabetçi kişiliği, kendisini geliştirmeye açık olduğunun müjdesi olarak algılanabilir.
Austin Rivers büyük bir yıldız olacak ve kariyeri boyunca birçok başarı elde edecek. Ancak her ne yaparsa yapsın, en fazla bu üçlük kadar değerli olabilir. Çünkü o babasının yüzünü güldürdü.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane