Skip to content

Ağustos 24, 2015

Ligue 1 Notları #3

638d4

  • “Marcelo abi, seninkiler 6 atmış” desek “Ulan ben varken niye atmadınız allahlesslar” diye bağırır. Gitti, yerine Michel geldi. Olimpiyakos’la az kalsın Manchester United’ı eleyen adam var ya, o. Batshuayi neden 2 seneye 30 milyon euro’ya Premier League’e gidecek onu gösterdi ama esas önemli adam 47 kez topla buluşup yüzde yüz pas başarısıyla oynayan ve bir de harika gol atan Lass. Göz önünden erken ayrılmıştı, şimdi niye bu kadar özlediğimizi yeniden anlattı. Marsilya iyi, güzel, hoş olabilir her şey oturduğunda. Tabii başkan Labrune işlere karışıp, her şeyi bozmazsa.
  • Geçen sezon şampiyonluğunu ilan ettiği yere döndü açılış maçı için PSG. Daha maçın başında Pastore’nin sakatlanması benim beklediğim çok gollü galibiyeti biraz engellese de, yine Matuidi çıktı, maçı aldı. Bence 2015’in en formda 2-3 orta sahasından biri ve bu sezon sakatlık falan olmazsa Avrupa’nın en değerlisi olabilir. Bir yabancı Pogba dahil. Montpellier’de sorunlar katlanarak büyüyor ki tombiş başkan Nicollin transfer yapılabilir demeye başladı. Artık kimi bulur ucuza da parlatır bilemiyorum.
  • Lyon içeride Rennes’e 2-1 yenilirken galibiyet golünü üzerine önce Jallet, sonra da Rafael alınan ve hor görülüp yuhalanan sağ bek Zeffane attı. Dramatize ettim, Zeffane kötü topçu. Bu arada Alexandre kardeşim, kaldığına pişmansan transfer ol, ha yok bu sezon buradaysan, biraz top oynaman lazım. Kulübede asık suratla oturmak pek yakışmıyor. Lyon galiba transfer sezonu bitince kendine gelecek anca. Kafaların topa odaklanmasına daha bi hafta var.
  • Plea-Ben Arfa ikilisinin geçen sezonki Fekir-Lacazette partnerliğine benzer işlerlikte olabileceğini gördük bu hafta. Sezonun başından beri harika oynuyorlar, bu hafta da 2-1’lik Caen galibiyetinde başroldeydiler. Ben ARfa bencil davranmadığında Nice’i Avrupa’ya oynatabilir, ki ben onun FIFA yasağından dolayı oynayamadığı aylarda yağ bağlayıp tombalaklaşacağını düşünmüştüm. Helal olsun.
  • Geçen sene bütün istatistiklerde zirvede olan Lorient kalecisi Benjamin Lecomte bu hafta 39. saniyede Hamouma’nın kafasını uçurmayı deneyince Ligue 1 tarihinin en hızlı ikinci kırmızı kartını gördü. Saint Etienne pek ilgilenmedi ama. Rakip 3 kişi olsa da kontrollü oynayıp 1-0 kazanmaya çalışacaklar bu sezon, görüntü o. Ki 3 puanı da 87’de, yine Hamouma kurtardı. Deschamps umarım izliyordur şu ana kadarki bölümü, böyle devam ederse en azından 30 kişilik kadroya almak zorunda kalacak.
  • Monaco raydan çıktı. Takımın ilk 11’inden 6-7 oyuncuyu değiştirirsen, biraz bocalarsın Jardim. Zaten Şampiyonlar Ligi de yalan olacak galiba. İleride bi aksilik olmazsa büyük topçu olacak Thomas Lemar’ın golü, deplasmanda 1 puan getirdi, Monaco Young  Boys’a karşı toplamda 7-1 kazandığı eşleşmeden sonra oynadığı resmi maçlardan sadece birini kazanmış oldu. Ben Toulouse’u geçen sezon ligde tutan Arribagé’yi bayağı beğendim. Toulouse ligde ilk sekiz kovalaması, zor deplasman olması gereken takımlardan biri, ki lig PSG tekelinden falan çıksın. Hele hele zevklensin.
  • Yukarıda dediğim şeyi burada ayrı maddede devam ettireceğim, Bordo ve Lille böyle olursa ligden bir halt olmaz, onu söyleyeyim. Hadi Renard yeni geldi, çok adam gitti, bir şeyler oluşturmaya çalışıyor da, Sagnol sen n’apıyorsun? 3 maçta 2 puan, illa Avrupa Ligi gruplarını garantileyip öyle mi lige başlaman lazım? Savunma yapısında çok ciddi bozulmalar var ki geçen sene İlori-Pallois ikilisinden Sane ile kurtulup nefes almışlardı, bu sefer o kadar opsiyon da yok. Alt tarafı bir stoper ya, parası neyse toplasın taraftarınız.
  • François Kamano’yu izlemeye doyamıyorum. Bu arada darılmaca, gücenmece yok, Guingamp, düşersin. Hatta istatistik vereyim dur. En son bir sezonda en fazla gol atan iki oyuncusunu (2002-03 Malouda-Drogba) gönderdiklerinde ligden düşmüşler. (Bu sezon Beauvue-Mandanne ayrıldı.)
  • Haftaya Monaco-PSG var ama benim dikkatimi Caen-Lyon çekiyor. Dönüşü olmayan bir yola girelim mi Hubert Fournier?

Ağustos 21, 2015

Mona Lisa’nın Gözyaşı

131120091957-21-mona-lisa-stolen-restricted-horizontal-large-gallery

22 Ağustos 1911 sabahı Louvre Müzesi’ne gelen Louis Béroud gözlerine inanamamıştı, Mona Lisa’nın yerinde yeller esiyordu. Leonardo’nun başyapıtını çizmekte olan ressam, önce tablonun fotoğrafçılar tarafından götürüldüğünü sanmıştı. Bir asır önce de olsa ticari kaygılar çoktan dünyayı sarmıştı. Hemen güvenlik görevlilerine haber veren altmışına merdiven dayamış adam, birkaç saat sonra müdüre ulaştığında gerçek ortaya çıkıyordu; eser sırra kadem basmıştı.

Müze kepenkleri indirmişti. Bir hafta boyunca kapalı kalan binanın her köşesi inceleniyordu. Louvre yakılmalı diyen şair Guillaume Apollinaire, merkeze getirilip tutuklanmıştı. Sadece o mu, edebiyatçının kankası Pablo Picasso da tutuklanmıştı. Araya hatırlı kişileri koyan ressam hemen serbest bırakılırken, şair kısa bir süre de olsa parmaklıklar arasında çile doldurmuştu.

Hırsızlığın esbab-ı mucibesi iki yıl sonra ortaya çıkıyordu. Müzede çalışan bir İtalyan, tamamen milliyetçi duygularla tabloyu çalmıştı. Da Vinci’nin eserinin kendi ülkesine ait olduğunu düşünen Vincenzo Peruggia, 21 Ağustos 1911’de pardesüsünün altında taşıdığı Mona Lisa ile elini kolunu sallayarak Louvre’dan çıkmıştı. Evinde iki sene başyapıtla oturan adam, sabırsız davranmasa belki de olay sanat tarihinin en büyük hırsızlığı olarak anılacaktı.

Bir antikacıya mektup yazan Peruggia, elindeki tabloyu satmaya kalkışıyordu. Alfredo Geri kulaklarına inanamıyordu, Mona Lisa gerçekten kendisine mektubu yazanın elinde olabilir miydi?

Başta şaka gibi geldiyse de dünyaca ünlü Uffizi Müzesi’nin müdürü olan arkadaşına danışmıştı. İkisi beraber Peruggia’nın kapısını çalınca, düğüm çözülmüştü. Hırsızın da istediği gibi Floransa, Roma ve Milano’da sergilenen Mona Lisa yeniyıl hediyesi olarak 1913’ün sonunda Louvre’a dönerken, Peruggia neredeyse ilahlaşmıştı. Merak buyurmayın, cezalandırılmıştı; altı ay, evet sadece altı ay hapis yatmıştı. Zira o artık bir milli kahramandı…

420507Joconde1

Ağustos 17, 2015

Ligue 1 Notları #2

indir

  • PSG’nin Blanc’lı döneminin başından beri Ağustos ayları problem olmuştur. Blanc takımlarının Ağustos’u yavaş olur, sonradan açılır. Misal geçen sene, ilk 10 maç 4 galibiyet 6 beraberlik. Ama bu sene çok farklı. Bam-güm geçiriyorlar. Gerçi bu hafta karşılarında Ajaccio vardı, 13.4 milyon euro’luk. İbra’nın maaşından az bütçeli. Ama geçen sene bu tip takımlara iç sahada dahi fazlaca pozisyon vermişlerdi (Caen-Lyon-Monaco-Ajax), o yok artık. Matuidi’nin golü harika.
  • Lyon’da Valbuena ilk kez 11 başladı ki, Ligue 1’cılar bayağı özlemişlerdir onun topunu. Fournier’nin kafasında Fekir-Lacazette önde, Valbuena arkada varmış, bunu gördük. Ancak geçen sezonki istatistikleri yapamazsa öndeki ikili, bu kez yedekten gelecek oyuncular var. Cornet-Beauvue ikilisi girdi, ki Fournier ikisini birden ilk kez oyundan aldı önde değilken, Beauvue eski takımı Guingamp’a atıp özür diledi. Bunlar güzel adamlar.
  • St. Etienne bu sezon daha da az atacak ama yiyor. Tamamen Romain Hamouma’ya bağlı bir takım haline gelmişler ve Roux’nun tam anlamıyla bir yedeği yok. Gradel’den gelen parayla bi şeyler yapsanız be dayılar? Maupay daha küçük hem. Bu arada Sagnol’ün yolu yol değil. Neredeyse 70 dakika hiçbir şey üretememiş takım. Saivet’nin serbest vuruşunda Sall kenara çekilmese ikide sıfırla başlayacaklardı.
  • Marsilya’yı kim lanetlediyse iyi lanetlemiş. Avrupa’da son iki sezonda onlar kadar istatistiksel üstünlük sahibi olup da boyuna maç kaybeden takım var mıdır bilemiyorum. Bu sefer de Reims deplasmanında düştüler. Romao-Lemina ikilisinin önüne 4 tane saf hücumcu yığarsanız öyle olur. Thauvin da gitti şimdi Newcastle’a. Sonuna kulüp binasını yaktıracaklar. Bu arada Reims bence Ligue 2’de orta sıralara oynar o kadroyla ama ikide iki yaptılar. Jean-Luc Vasseur’den takımı alıp uçurdu 42 yaşındaki Olivier Guegan. Çok yetenekli hoca, kenara yazın.
  • Monaco içeride yine yok. Biliyorum, İkinci Lui boktan stat ama her iç saha maçında da 75’ten sonra Bernardo Silva’nın atıp 1-0 kazandırmasını bekleyemezsin be Leonardo Jardim. Hafta içi Valencia eşleşmesi var, kafalar biraz da orada. Ayrıca Abdennour ayrılıyor, biraz karışık işler.
  • Haftanın maçı garip şekilde Troyes – Nice oldu. İlk yarıda 10 kişi kalan Troyes’a karşı topu çok özlemiş Ben Arfa’nın inanılmaz performansıyla 3-1 yapıp, ikinci yarıda maçı tamamen Troyes’a bıraktı Puel’in takımı. Bu sezon Nice Mendy-Seri ön liberosu, Plea’nın koşuları ve delirmezse Ben Arfa’nın oyun kuruculuğuyla büyük iş yapar ama stoperlerin bi zahmet sakatlanmaması lazım.
  • Şanı yüksek Caen çatır çatır top oynamaya devam ediyor. Bu sezon benim sürpriz Avrupa’cı kontenjanımdalar.
  • Rennes hala ama hala, tam 2 sezondur doğru kadroyu bulamadı. O kadar transfere rağmen bu hafta inanılmaz bir gol atan Kamil Grosicki’nin ayağına bakıyorlar. Rennes’in son altı lig golünün dördünde ismi var. İlk kez yeni isimli statları Roazhon Park’ta oynadılar ve ilk galibiyeti aldılar. Roazhon Bretonca’da Rennes demek. Bunlar Breton adamlar, dillerine, köklerine bağlı olurlar sevgili okuyucu.
  • Montpellier oyun kurucuya Boudebouz’u aldı, savunmayı unuttu. 3 gol yiyip, henüz atamadılar. Tombiş başkan Louis Nicollin transfer sezonu bitmeden ortalığa dalabilir.
  • Gelecek hafta en kritik maç Marsilya-Troyes. Velodrome’da ilk golü Troyes atarsa, ki atabilir, sezon sonu EURO 2016’da kullanılacak stadı yakabilirler.

Ağustos 12, 2015

Yok Olan Pijamalı

quagga

Can Baba’dan Willam Blake’e, bu satırların yazarının pek sevdiği bestecilerden Leos Janacek’ten kalbinin sultanlarından Thomas Mann’a, Bond’un babası Ian Fleming’den Henry Fonda’ya, John Cage’den Jacopo Peri’ye birçok devi yutmuştur 12 Ağustos. Ölümlerden ölüm beğenirken, başka bir sonu kaleme almak sanki boynumun borcu.

Kuagga ya da Quagga… Hiç duymuş muydunuz bu hayvanı? Bir zebra türüydü Quaggalar. 17. yüzyılda Güney Afrika’nın dört bir köşesinde yaşıyorlardı. Ülkede esen av fırtınasından belki de en fazla onlar çekmişti. Genelde inekler için feda edilseler de kimi zaman sadece zevk için vurulmuşlardı.

Zebraların aksine boynundan yukarısı çizgili olan hayvanın kalanı genelde kahverengiydi. 19. yüzyılın ortasında ait olduğu topraklarda yok olmaya başlamıştı bu güzel zebra türü. Yaşlı Kıta’ya götürülenler, kim bilir hayvanat bahçelerinde sergilenen en şanslı yaratıklar arasındaydı. Zira Güney Afrika’da onları bekleyen son belliydi.

1870’de Londra’da fotoğrafı çekilen Quagga, tarihte yerini alıyordu. Zira ondan başka bir fotoğraf karesinde yer alan başka bir arkadaşı yoktu. 12 Ağustos 1883’te Amsterdam’dan gelen bir haber, hayvanseverleri üzmüştü, bir türün bilinen son temsilcisi bir yaz gününde ölmüştü. Bugünkü Namibya’da görev yapan Alman askeri Victor Franke, 1901’de günlüğüne Quaggaları gördüğünü not düşse de bu hiçbir zaman doğrulanamamıştı.

Yarım asrı aşkın süredir öyle bir proje var ki… Lutz Heck’in yazdığı bir kitaptan etkilenerek, yok olmuş bu türü tekrar yaratmanın peşine düşen Reinhold Rau seçilmiş zebraların çiftleştirilmesiyle Quaggaların tekrar hayata dönebileceğine inanıyordu. 1987’de başlayan proje, 20 Ocak 2005’te neredeyse mükemmele yakın sonuç vermiş, Henry doğmuştu.

Evet, Henry atalarına çok benziyor da o tam olarak ne; işte bu soruya yanıt aranıyor. Tabiatta yok olmuş bir tür, insanoğlunun çabalarıyla tekrar var olabilir mi, düşünmek gerekiyor.

Solda: 1793'ten bir quagga illüstrasyonu Sağda: Henry

Solda: 1793’ten bir quagga illüstrasyonu
Sağda: Henry

Ağustos 11, 2015

Eiger’in Düşüşü

eiger-nf

Eiger ya da nam-ı diğer “ölüm duvarı”… Kim bilir bazılarına göre İsviçre Alpleri’ndeki dağlardan herhangi biridir kimileri için ise bir tutku. Sayısız tırmanışçının canını alan Eiger’in kuzey yüzü, Azrail’in Avrupa’daki dağlık şatosu gibiydi. Bir zamanların sırat köprüsü, bugünün havalı çocuklarının rekorlarına sahne oluyor.

Dağ, ilk kez batı yamacından fethediliyordu. 11 Ağustos 1858’de Charles Barrington, beraberindeki rehberler Christian Almer ve Peter Bohren ile birlikte sabahın ilk saatlerinde yola koyuluyordu. Bugün bile takip edilen bir parkurla aşağı yukarı dokuz saatte zirveye ulaşan üçlü tarih yazıyordu. 10 dakika boyunca aşağının seyrine hayran olan dağcılar, inişi dört saatte tamamlıyordu.

Aslında Matterhorn’u gözüne kestiren Barrington’ın cüzdanının boşluğu, Eiger’i düşürmüştü. Eğer parası yetseydi, 157 yıl önce bu tırmanış gerçekleşmeyecek, kim bilir o başka bir dağın fatihi olarak anılacaktı. Sonradan yarış atına merak saran İrlandalı tüccar, herhangi bir dağcılık deneyimi olmamasına rağmen zirveye ulaşmıştı. Tabii bunda ona bu onuru bahşeden rehberlerin rolü büyüktü.

“Ölüm duvarı”na gelince… Onlarca insana mezar olan dağın kuzey yamacı ancak 24 Temmuz 1938’de fethedilmişti. Almanya-Avusturya ortaklığı, imkânsız gibi görüneni başarmıştı. Andreas ‘Anderl’ Heckmair, Ludwig Wörg, Heinrich Harrer ve Fritz Kasparek insanın doğaya karşı kazandığı önemli bir zafere imza atmıştı.

Tüm dünyada Eiger’in düşüşü yankılanıyordu. Naziler propaganda fırsatını kaçırmamaya çalışsa da Heckmair sadece Hitler’le tanışmakla yetiniyor, partiye üye olmuyordu. Savaş patladığında Doğu Cephesi’nin yolunu tutmuştu ölüm duvarının fatihi. Arkadaşı Wörg daha ilk gün hayatını kaybederken, o Rus ordusuyla valsinden de sıyrılmıştı. Azrail’e pes ettiğinde dalya demesine 20 ay kalmıştı, evet 98 yaşındaydı…