Skip to content

Gün Olur Asra Bedel

Peyton Manning, LeBron James ve Obama'yı birleştiren bir kelime üzerine...

LeBron James’in kariyerine dair ilginç ve tartışmalı 100 şeyden bir tanesi de oynadığı bütün büyük maçların kariyerini özetleyebilecek eşikler şeklinde görülmesi. Bugüne kadar en az 20 tane böyle maç ve en az 200 tane böyle yorum hatırlıyorum. Hepimiz duyduk bunları; bazılarını beş sene evvel, bazılarını bir yıl önce. Bu maç LeBron’un kariyerini belirleyecek. Bu maç ondan bize kalacak şey olacak. Bu maç LeBron’un mirası için en önemli an olacak. İyi ya da kötü anlamda.

Spor dünyasında şu an en büyük modalardan biri bu. Tek bir andan, tek bir maçtan, bir sayıdan ya da bir golden koca bir hayatı çıkarmak. Bir hatayla dünyaları yıkmak, bir zaferle tarihi değiştirmek. Buna inanıyoruz ve her geçen gün bunun üzerine daha çok konuşuyoruz.

Enteresan tarafı da şu: Hepimiz kendi hayatlarımız söz konusu olduğunda yaptığımız bir hatanın gelip geçici etkisi olduğunu düşünmek isteriz. Affedileceğimizi, her şeyin düzeleceğini düşünürüz. Hayat uzun, yapacak çok şey var. Karşımızda sporcular olduğunda ise işler değişir. Kariyerinin en önemli gecesinde hata yapan bir adamın yaşamının kalan yıllarında hep bununla hatırlanacağını düşünürüz. Kelimemiz de hazırdır: Legacy.

Son günlerde spor dünyasını yakından takip eden herkesin en çok rastladığı kelime buydu. Legacy. Biliyorsunuz, pazar günü Super Bowl XLVIII oynandı ve Seattle Seahawks’ın Denver Broncos’ı hezimete uğratmasına şahitlik ettik. En büyük spot ışıklarının altında ise bir adam vardı: Peyton Manning. Belki de galibiyetten çok konuşuldu. Herkesin sorduğu soru şuydu. Şimdi Peyton’ın mirasına ne olacak? Gerçekten ne olacak?

Legacy enteresan bir kelime. Miras olarak çevirebiliriz ama tam karşılamaz. Esasında miras değildir anlattığı şey, sanki çok daha farklıdır. Yine de iki anlamda da kullanalım: Benden geriye ne hatırlanacak? İnsanlar 20 sene sonra beni nasıl görecek? Bir yerde adımı okuduklarında akıllarına gelen ilk şey ne olacak? Legacy büyük yıldızlar için budur.

Kariyerinin doruğundaki bir yıldız gerçekten buna kafa yoruyor mudur? Hayatının en önemli maçlarından birine çıkarken gerçekten düşündüğü bu mudur? Zaten bu ikisi beraber gelir demeyin, farklı yürüyor aslında. Zira bazen kaybetmek size bir legacy yaparken bazen kazandığınız için hatırlıyorsunuz.

Peyton Manning bugüne kadar nasıl bir mirasa sahipti? Sayalım: Normal sezonlarda rekorları alt üst etmek, 40 yaşına merdiven dayamışken bütün istatistikleri süpürmek, mesleğinde 17 yaşından beri zirvede olmak, bir şekilde her zaman manşetlerde yaşamak, finaller görmek, şampiyon olmak. Daha başka şeyler de yaşadı. Kariyerini bitirecek nitelikte bir sakatlık gördü, acı play-off yenilgileri tattı. Hatta normal sezonlardaki rekorlarının yanında görece kötü bir play-off derecesi elde etti bugüne kadar. Hepsi Peyton’ın mirasını yarattı.

Peki Peyton’ı nasıl hatırlayacağız? Sene boyunca onun gelmiş geçmiş en iyi isim olduğu söylendi. Oysa Super Bowl’da ilk saniyeden itibaren varlık bile gösteremedi. Şimdi ne oldu bu mirasa? Amerikalılar bunu sorguladı final boyu. Maç bitmeden bu tartışılmaya başlandı ve görebildiğim kadarıyla hâlâ bir karar verilmiş değil.1

Amerikalılar garip insanlar. Herkes gibi takılabileceğiniz bin tane acayip özelliğe sahipler ve ömrünüzü bu şeyleri eleştirerek geçirebilirsiniz. Lâkin gerçekten bir tane farklı ve iyi yanları varsa o da biyografi/otobiyografi geleneğine sıkı sıkıya sarılmaları. Kafayı hatırlamaya, hatırlanmaya takmışlar. İnsanları tarihte bir yere oturtmaya, onların anılarını pazarlamaya, hayatlarından bir şey çıkarmaya çalışıyorlar. Her dalda bu böyle. Herhangi bir Amerikan kitapçısını Avrupa’daki muadilinden ayıran da budur. Biyografi/otobiyografi/anı bölümü. Kitapların konusu muhteliftir: Nasıl ünlü oldum? Nasıl battım? Nasıl kazandım? Nasıl kaybettim?

Hatırlanma sevdası 7’den 70’e herkesi etkilemiş durumda. Geçenlerde Obama bile kendi mirası üzerine konuştu. New Yorker’dan David Remnick’e verdiği uzun söyleşide onun da nasıl hatırlanmakla takıntılı olduğunu anladık. Kendi ağzından dinleyelim: “Sadece listelerde adı yazan, fotoğraflarını duvarlarda gördüğünüz başkanlardan biri olmak istemiyorum. Fark yaratan biri olmak istiyorum.”2

Belki bu “fark yaratma” sevdası, bu alışkanlık yüzünden legacy kelimesi zihinleri bu kadar meşgul ediyor. Biz de Amerika’dan kapıp kendi hayatımıza dahil etmeye başladık bu takıntıyı. Hatırlanmak istiyoruz ve hatırlanacak bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. İzlediğimiz filmler, okuduğumuz kitaplar 30 yaş muhasebesi sırasında yaptıklarından memnun olmadığını fark eden, gelecekte hatırlanacak bir şeyler yapıp yapmayacağını sorgulayan insan hikâyesiyle doldu. Kendi mirasımız bizi hayâl kırıklığına uğrattığında başkalarına gidiyoruz. LeBron’a, Peyton’a ve bazen de nefret ettiğimiz siyasetçiye gidiyoruz. Böyle hatırlanacaksın, hırsız ya da sahtekar olarak. Hepiniz böyle hatırlanacaksınız.

Oysa böyle mi oluyor? Emin değilim. Bir dönem Türk siyasetinde moda olan “Bu mesele tarihçilere bırakılsın” geyiği değil bahsettiğim. Bizim yerimize her şeyin ve herkesin nasıl hatırlanacağını belirleyen bir merci olduğunu düşünmüyorum. Peki nasıl oluyor? Belki de bu çok garip ve sayamayacağımız rastlantıların meydana getirdiği bir süreç. Her süreç gibi bunun da ipleri bizde değil.  O büyük yıldızlar çok kazanacak, sonra kaybedecek ve bütün bu süreç onlara bir miras oluşturma fırsatı tanıyacak. Sonra bu mirası da elleriyle yıkacaklar. Bu da bizi başka bir mirasa götürecek. Sonsuza yakın bir döngü ve son nefese kadar süren bir şey.

Peyton’a belki yüz kere bu soruyu yönelttiler. Bunu 25 yaşından beri duyduğunu, 25 yaşında bir insanın legacy sahibi olamayacağını, böyle bir şeyin seneler sonra anlaşılacak bir şey olduğundan bahsetti. Şimdi 37 yaşında. Belki 70 yaşına geldiğinde bundan konuşabileceğini anlattı. Doğru olabilir. Yanlış da olabilir. Emin değilim. Fakat insan hayatının bir günden oluşmadığını biliyorum. LeBron için de, Peyton için de, senin için de, benim için de bu böyle. Bir günden, bir hatadan, bir yanlıştan, bir zaferden yaratılmadık ve bundan sonra da tek bir anla hatırlanmayacak hayatlar yaşamayı sürdüreceğiz. Ne olursa olsun…

Bu yazı çok uzadı, şimdi gidip “30 yaşına gelen, hayatından memnun olmayan ve hatırlanacak şeyler yapmak isteyen biri” üzerine roman yazmalıyım. Belki bağımsız film olur.

  1. Şu yazının başındaki karikatür durumu  harika özetliyor. []
  2. Bu destan uzunluğundaki yazıyı şuradan okuyabilirsiniz. Boş bir-iki saat yaratıp okumanızı tavsiye ederim. []